İnsanlığın Öğreti Süreci (7)

İnsanlığın Öğreti Süreci (7)

İNSANLIĞIN ÖĞRETİ SÜRECİ (7)         Zakir GÜNDOĞDU

    İnsanlığın Öğreti Süreci (7)

(Seni Yaratan Rabbinin Adıyla 

“OKU”

O, İnsanı Bir Kan Pıhtısından Yarattı)

       Kardeşlik: Bir toplumun kumudur, harcıdır, çimentosudur. Çekirdekte özüdür. Temelidir, tuğlasıdır, demiridir.  Kardeşlik bir toplumun zırhıdır, kalesidir, surudur. Kardeşlik bir toplumun yaslandığı dağıdır, içtiği suyudur, yürüdüğü yoludur. Kardeşlik bir toplumun tankıdır, topudur, tüfeğidir. Kardeşlik bir toplumun bahçesinde gülüdür, çiçeğidir, ağacının meyvesi, yaprağının gölgesidir. Kardeşlik bir toplumun dostlarına güveni, düşmanına korkusudur. 

       Güzelliklerini saymakla bitiremediğimiz kardeşliğin en mükemmel örneklerini    ilahi öğretinin sayfalarında görüyoruz. Merhametin, sevginin, yardımlaşmanın, paylaşmanın, acıda ve tatlıda bir olmanın, yürekleri toplu vurmanın, ben değil biz duygusunda olmanın ortaya koyduğu, toplumda oluşturduğu mükemmellikte görüyoruz. Toplumlarda en mükemmelliği inşa edenlerin de ilahi öğretinin uygulayıcıları Peygamberlerde görüyoruz.  

     Arap yarımadası ve Mekke’de sistemsel bir yapı olmadığından insanlar güvende değildi. Bu güvenliği oluşturmak için kendi soylarının ve kabilelerinin bütünlüğünü sağlayarak güç birliği oluşturmuşlardı. Bu şekilde kendilerini güvence altına alıyorlardı. O coğrafyada yalnız olmak veya azınlıkta olmak demek ya öldürülmek demek ya da köleleştirilip köle olarak satılmak demekti. Peygamber Efendimiz islamı tebliğe başladıktan sonra kan bağına dayalı bir kardeşliği ve birlikteliği değil, din kardeşliğine dayalı birlikteliği ve kardeşliği inşa etmeye başladı. İnananları bir çatı altında toplayarak müslümanların güç birliği oluşturmalarını sağladı ve din kardeşliğini inşa etti. Böylece Müslümanlar yalnızlık içinde kalmayacak zor ve çetin şartlar altında birbirlerine destek olacak, yardım edecek ve kuvvet birliği oluşturacaktı.  “Mü’minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.” (Buhârî, Edeb, 27; Müslim, Birr, 66    "Mümin mümine karşı, parçaları birbirini bağlayıp tahkim eden bina gibidir, buyurdu ve (bu bağlılığı göstermek için Resul-i Ekrem) parmaklarını birbirinin arasına geçirip kenetledi." (Buhari, Salat 88, Müslim, Birr 65)) "Nefsimi elinde tutan Allah'a yemin ederim ki, bir kişi hayırdan kendisi için istediğini, Müslüman kardeşi için de istemedikçe mükemmel bir şekilde îman etmiş olmaz." (İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 1/113.)   “Müslüman, Müslüman’ın kardeşidir. Ona hainlik yapmaz, ona yalan söylemez, onu zor durumda yüzüstü bırakmaz…”(Tirmizî, Birr, 18)  Peygamber Efendimizin kardeşlikle ilgili ifade ettiği bu ve daha birçok hadis-i şeriflerini iman kardeşliğini, din kardeşliğini çözülmez bir bağla bağlamaya yönelik ifadeleri olarak görüyoruz. Mekke’de öyle bir iman kardeşliği inşa edilmişti ki kan kardeşliğinin önüne geçen bu örgü aynı zamanda Mekkeli müşriklerin soy kardeşliğini de yerle bir ediyordu. Bu kardeşlik Mekke’de Müslümanları bir ölçüde rahatlatmıştı. Model olan bu kardeşlik hicretten sonra da sistemli bir şekilde Medine’ye taşınacaktı.     

     Hicretten önce Medine’nin toplumsal yapısına baktığımızda oranın yerli halkı olan, aynı soydan gelen Evs ve Hazreçliler vardı. Bu kabileler Medine’nin yerli halkı olmasına rağmen buranın kontrolünün daha sonra Medine’ye yerleşmiş olan Yahudi kabilelerinde olduğunu görüyoruz. Yahudilerin Evs ve Hazreçlileri birbirine düşürerek ihtilaflarından faydalandıkları, ticareti ellerinde bulundurarak yerli halkı sömürdüklerini ve kullandıklarını görüyoruz. Hiçret gerçekleştiğinde Evs ve Hazreçliler aralarındaki husumet ve sürtüşmeler etkin bir şekilde varlığını sürdürmekteydi. Hicretten beş yıl önce bu iki akraba kabile arasında yapılan Buas savaşının etkileri sıcaklığını korumaktaydı. Peygamber efendimiz Medine de mevcut konjöktürel yapıyı da kullanarak Evs ve Hazreçlilerin de tabi olup ittifak edebileceği bir konuma geldi. Yapılan görüşmelerde mutabakat sağlanarak Peygamber efendimiz Yönetici seçildi. Peygamber Efendimizin çalışmalarıyla uzun yıllar aralarında düşmanlık bulunan Evs ve Hazreçliler arasındaki düşmanlıklar yok edilerek bir barış ortamı oluşturuldu. 

      Medine’nin kendi yapısında farklı unsurları barındırması yetmiyormuş gibi hicretle birlikte Mekke’den gelen Muhacirlerin de Medine’ye dahil olması işleri biraz daha içinden çıkılmaz bir pozisyona taşınmış gibi görünmekteydi. Medine de bulunan Ensar, daha önceden hiç bilmedikleri, tanımadıkları insanları beldelerine davet etmişlerdi. Bunlarla aynı mekanı paylaşacaklar, aynı topraklarda komşu olacaklar aynı havayı teneffüs edeceklerdi.  Toplumsal ve kültürel olarak tamamen birbirinden farklı insanları yanlarında barındırmak  hiçte kolay olmayacaktı.

     Mekke’den hicret eden Muhacirler için durum ilk bakışta daha da kötü idi. Mekke’de ticaretle uğraşan muhacirler Medine’ye tarımsal faaliyetlerin yürütüldüğü bir coğrafyaya gelmişlerdi. Tanımadıkları bir coğrafyaya, tanımadıkları insanların yanlarına hem de kendilerinin dünya geçimliklerini sağladıkları ne varsa hepsini burada bırakarak yanlarında dünyalık hiçbir varlıkları olmadığı halde Mekke’den ayrılmışlardı. Muhacirlerin hicret esnasında yanlarında bulundurdukları iki önemli unsur vardı. Bunlar Allah’a olan imanları ve Resulüne olan bağlılıkları idi. Bu durum onlara fazlasıyla yetiyordu. Hicreti de zaten en çok sevdikleri Allah ve Rasulü için yapmışlardı. 

     Toplum olmak elbette ki insanların fiziki olarak aynı mekanları paylaşmaları değildi. Bireyleri çok yönlü birbirine bağlayan bağların çeşitliliği ve gücü idi. Resulullah bu farklı toplulukların bütünleşmesi yönünde ortaya koyduğu ilk unsur, İnsanların birbirleri arasında selamı emretmesi ve yaygınlaştırması oldu. Selam; Müslümanların aralarında yaydıkları ve birbirlerine karşı gönüllerin yumuşadığı sevgi ve muhabbetin arttığı bir uygulama oldu. Ayet-i Kerimede; “Size bir selâm verildiği zaman, ondan daha güzeliyle veya aynı selâmla karşılık verin. Şüphesiz Allah, her şeyin hesabını gereği gibi yapandır.” (Nisa 68) buyurulmaktadır..  Peygamber efendimiz Hadis-i şeriflerinde; “ “Canım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selamı yayınız!” (Müslim İman 93-94) buyurmuşlardır. 

      Peygamber efendimiz karşılıklı dayanışmayı artırmak için özel statülü bir kardeşlik uygulaması başlattı. Bu kan ve süt bağı dışında gerçekleştirilen İnanç kardeşliği idi. Bu kardeşlik insanlık tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir kardeşlikti. Tesis edilen kardeşliğin bağı maddi manevi her türlü ortaklığı ve dayanışmayı kapsıyordu. Bu uygulamanın yapıldığı aile sayısının 50 ile 80 arasında olduğu ifade edilmektedir. Bu kardeşlik Ensar’ın büyük fedakarlıkları sayesinde gerçekleşmişti. Daha ilk günden muhacirlere evlerinin kapısını ve sofralarını açan Ensar için kardeşliğin tesisinden sonra imanın zorunlu bir hali olarak görülmüş, imanları gereği bunu yapmaya başlamışlardı. Ensar bu uygulamayı severek gerçekleştirmiş ve Resulullah’a müracat ederek hurma bahçelerini, evlerini, tarlalarını kısaca mal varlıklarını paylaştırmalarını istemişlerdi.

      Ensar, din kardeşliğinin gereklerini yerine getirmekte öyle titiz ve istekli davranmışlardı ki onların bu tutumu Muhacirleri şaşkınlığa itti. Ensar’a yönelik hayranlık ve övgülerini Rasulullah’a şöyle ifade ettiler: “Ey Allah’ın Resulü, yanlarına gelip sığındığımız bu insanların benzerini hiç görmedik. Aza ortak edip, çoktan vermekte kendilerini geçecek hiç kimse yok. Onlarla birlikte çalışmadık. Ama bizi ürünlerine ortak ettiler. Bu nedenle bütün sevabı onların toplamasından korkuyoruz. Bu gidişle bize sevap kalmayacak” dediler. Peygamberimiz, bu çok anlamlı ifadeler karşısında Müslümanlara; “Sizler onları övdüğünüz ve onlar için Allah’a duacı olduğunuz müddetçe sevapta siz de pay sahibisiniz” (İbn Kesir, el bidaye ve’n-nihaye, III/280; Tirmizi,Sıfati’lKıyame 44)

      Ensardan Ebu Talha’nın hurmalıkları vardı. Bu hurmalıklardan en iyisi de Mescid-i Nebinin yanında idi ve çok değerli idi.  “Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe asla erişemezsiniz. Her ne harcarsanız Allah onu hakkıyla bilir.” (Al-i İmran 92)  ayeti nazil olunca Ebu Talha Resulullah’a gelerek bu ayeti okuduktan sonra; “Ben bahçelerim içerisinde en çok Beyruha’yı severim. Ben onu Allah için sadaka olarak veriyor ve karşılığında Allah’tan hayır diliyorum. Bu bahçeyi nasıl istersen öyle yap” dedi.  Ebu Talha’nın bu davranışına çok sevinen Allah’ın resulü: “İşte sahibine kazandıran mal” buyurdular.

     Muhacirden Abdurrahman bin Avf ile Ensardan Sa’d bin Rebi arasındadır. Bu iki Müslüman birbirleriyle kardeş yapılmışlardı. Sa’d, Abdurrahman’a bütün mal varlığının yarısını vermiş, hatta eşlerinden birisini boşayıp Abdurrahman’ın onunla evlenmesini teklif etmişti. Abdurrahman bunu uygun bulmamış, teşekkür ederek; Allah sana malını ve eşlerini hayırlı kılsın. Sen bana pazar yerinin yolunu göster, demiştir. Geçimini sağlamak için öncelikle kendisinin çalışması gerektiğini bildirdi. Ticaretle uğraştı ve Medine’nin önemli zenginlerinden birisi haline geldi.

     Ensarın paylaşımla ilgili örneklerini çoğaltmak mümkündür. İnşa edilen kardeşliği ve Ensar’ın fedakarlığını Allah (cc) Kur’a-ı Kerimde şöyle övmektedir. “Daha önceden Medine'yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine göç edip gelenleri severler ve onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık hissetmezler. Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Haşr 9) 

    “Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin.” (Hucurat 10) Ayeti kerimede ifade edilen kardeşlik sadece ve sadece iman kardeşliğini içermektedir. Bu kardeşliğin tek çimentosu vardır o da imandır. O halde iman düğümü çözülmeden bu kardeşliğin çözülmesi de mümkün değildir. Zedelenen kardeşlik ilişkilerini düzeltmek te her Müslümanın görevidir. Bu kardeşlik sadece hayatta olanları değil ahirete intikal edenleri de kapsamaktadır. Haşr suresinde Rabbimiz şöyle dua etmemizi ister: “Onlardan sonra gelenler ise şöyle derler: “Ey Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla. Kalplerimizde, iman edenlere karşı hiçbir kin tutturma! Ey Rabbimiz! Şüphesiz sen çok esirgeyicisin, çok merhametlisin.” (Haşr 10)

       Medine’de kurulan islam devleti ve islam toplumu Allah’ın öğretisi doğrultusunda yukarıda ifade edilen ayet ve hadisler ilke edinilerek inşa edildi. Birlik, beraberlik, bütünlük duygusu iman esasları doğrultusunda oluşturuldu. Toplumu oluşturan bireylerin kardeşlik duygusu en üst düzeye çıkarılmış ve Müslümanlar sadece kendileri için değil, din kardeşleri için de yaşamayı ve var olmayı ilke haline getirmişlerdi. Medine’de, her yönüyle bütünleşmiş, Allah’ın ipine sımsıkı sarılan, bir vücudun azaları, bir binanın tuğlaları gibi olan bir toplum inşa edildi. Bu toplum kendinden sonraki gelecek nesillere, toplumlara tam anlamıyla örnek bir toplum oldu. Müslümanlar Allah’ın öğretisine tam anlamıyla tabi olup, teslim oldular. Allah’ın dinine yardım ettiler. Allah’ta onlara yardım etti. Yeryüzünde önderler kıldı. “Ey iman edenler! Eğer siz Allah’a yardım ederseniz (emrini tutar, dinini uygularsanız), O da size yardım eder ve ayaklarınızı sağlam bastırır.” (Muhammed 7)                                        

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.