Yazarak hayata yeniden tutundu

Yazarak hayata yeniden tutundu

“Sessiz Çığlığım” adlı şiir kitabının ve “Ben de Varım” adlı anı kitabının yazarı Harun Tınas, “Hayatım boyunca hep dert çektim. Önce yürüme kabiliyetimi kaybettim, sonra kollarımı hareket ettiremez oldum. Yazarak hayata tutundum” dedi

Pandemi sürecinden dolayı ziyaretten vazgeçtiğimiz ama ileriki bir zamanda ziyaret için söz verdiğimiz Harun Bey’le söyleşimiz yazılı gerçekleşti. Zor geçen doğum sürecinin sonunda dünyaya gelmiş Harun Tınas. Doğum esnasında köprücük kemiği kırılmış. Çocukken sokakta oynadığı sırada düşüp yaralanması sonucu muayeneye götürüldüğü Mersin Hastanesindeki doktorunun şüphelenmesiyle sevk edildiği Hacettepe Hastanesinde hastalığına teşhis konulmuş. 10 yaşında yürüme kabiliyetini kaybetmiş. 13 yaşında kemikleri eğilmeye başlamış ve 17 yaşında da solunum cihazına bağlanmış. Yürüme kabiliyetini küçük yaşta kaybettiğinden diğer çocuklar gibi olamamış. Mahalle arasındaki boş alanlarda arkadaşlarıyla çok sevdiği futbolu doya doya oynayamamış. Bundan dolayı belki hiç dalağı şişmemiş… Belki hiç koşarak düşmediğinden dirseği ve dizi yüzülmemiş ve kabuk bağlamamış… Belki hiç spor ayakkabısı eskitmemiş… İkinci sınıf talebesiyken, daha yürüme kabiliyetini kaybetmediği zamanlarda yaşadığı bir hatırasını şöyle anlatıyor, tek cümleyle: “Bazen arkadaşlar maçlarda kaleci olarak beni oynatırlardı”.

“Gülnar’ım” adlı şiirinde “Kimse göçmesin bu dünyadan / Güzel memleketim Gülnar’ı görmeden” diyen, Harun Tınas’ın mısralarındaki tavsiyeye uymak için. Bir insanın hikâyesini dinlemek, dinlediklerimizi yazmak, yazdıklarımızı paylaşmak için.

KAS HASTALIĞI 26 KİLOYA KADAR DÜŞÜRDÜ

Kas hastalığı sonucu 26 kiloya kadar düşen Harun Bey’in gücü yavaş yavaş bitmiş. Bedeni zayıf düşen Harun Bey’in fiziksel yetenekleri de yavaş yavaş kaybolmuş. Merdivenleri kullanamamak, derslerde parmak kaldıramamak, kitaplarını sıranın altından çıkaramamak, kalemliğinin fermuarını çekememek, kaşığını ağzına götürememek… Sonra gücü kalmadığından öksüremeyip ciğerlerinde biriken balgam yüzünden boğulma tehlikesi yaşamış. Kasları eriyip kendini sıkma gücü olmadığından defi hacet yapamaz duruma gelmiş. Çenesini oynatmada zorluk çektiğinden lokmasını çiğneyememiş. Kullandığı mouse’nin tuşlarına basmak bile bir zaman sonra yoruyormuş.

Anılarını anlattığı kitapta iç dünyasına ait pek renk vermemiş yazar. Hep sosyal ortamlarda yaşadıklarını anlatmış. Düğünler, okul hayatı, doğum günü partileri… Şiir kitabında ise ruhunun yaralarından sızan ışıklar kitap vasıtasıyla yayılmış etrafa. Sağlık sebeplerinden dolayı sıkıntılar yaşarken “prosedür” denilen görünmez engellere de hep takılmış ve düşmüş. Hastalığını belgelendirip heyet raporu almak için, bu rapor sonucuna göre solunum cihazı almak için, 18 yaşını doldurduğunda iş göremezlik raporu alıp babasının sigortası üzerinden tedavisini sürdürebilmek için, yaşı geldiğinde askerlikten muaf tutulmak için…Her insanın bir hikâyesi var! Kimileri kısa, kimileri uzun, kimileri derin, kimileri hüzünlü, kimileri neşeli… Hikâyenin seyri ne yöne olursa olsun hepsi insana doğru, hepsi bize doğru, hepsi bizim için. Her hikâyenin bir yaşayanı var! Kimileri yorgun, kimileri üzgün, kimileri kırgın, kimileri umutlu, kimileri razı… Hikâyeyi yaşayanın hâli nasıl olursa olsun hepsi imtihan sürecinde bir tavır, hepsi sorulara bir cevap, hepsi sınav sonucunu bekleyen bir talebe.

Ruhundan yara almayan insanların pek az olduğu dünyada, ruhunun yaralarından damlayan kanı, kalemine mürekkep yapan insan sayısı da pek azdır.

Fiziksel olarak yaşıtlarının hep gerisinde kalmış. Onlar emeklerken oturmaya başlamış, onlar yürürken yeni yeni emeklemiş, onlar koşarken tay tay durmuş. Sanki aradaki farkı kapatırcasına onlar büyürken, çoktan büyümüş. Onlar yavaş yavaş güçsüzleşirken, dermanı kalmamış. Onlar geleceği anlamaya çalışırken, yaşamış anlaşılması gerekenleri.

“Ne ki senden alınmıştır, o senin hayrınadır. Esirgenmiş olanın aslında sana bağışlanmış olduğunu fark ettiğinde esirgenmenin kapıları sana açılmış olur” dedi, Atâullah İskenderi.

Sahip olduğumuz imkânların kıymetini bilmiyoruz! Bize verilen sağlığın değerini anlamıyoruz! Hayata ait ihtimalleri göz önüne getirmiyoruz! Bizleri bekleyen gerçeği görmüyoruz! Nereye doğru gittiğimizi düşünmüyoruz!

Hepimiz yavaş yavaş ölüyoruz! Saçlarımıza düşen akla, dişlerimizin dökülmesiyle, cildimizin kırışmaya başlamasıyla, belimizin bükülmesiyle, dermanımızın kalmamasıyla.

Harun Bey’le farkımız; onun vücudu hızlı şekilde çökerken; bizim vücudumuz ağır ağır çöküyor. O, geride kalan hayatında yaşıtlarına göre geride kalırken, geriye kalan hayatında belki yaşıtlarına göre çok ileride…

Hepimiz cevaplarını beklediğimiz soruların içindeyiz. Soruları sorun olarak gördüğümüz hayatın içinde. “Kalbinde çözülmeden kalan her şey için sabırlı ol. Cevapları şimdi arama. Şu anda cevaplar sana verilmez, çünkü sen henüz onlarla yaşayamazsın. Bu her şeyi o an yaşama meselesidir. Şu anda soruyu yaşaman gerekiyor. Belki daha ileride farkına bile varmadan, günün birinde kendini cevabını yaşarken bulacaksın” dedi.

İKİNCİ KİTABIMI ÇIKARDIM

**Harun Bey; kendinizi kısaca tanıtır mısınız?

-DMD kas hastası, solunum cihazına bağlı ve bilgisayarı yatar bir pozisyonda mouse ile optik klavyeden yardım alarak kullanabilen, 27 yaşında bir gencim. Ayrıca hayatın bana sunduğu onca olumsuzluklara rağmen ikinci kitabımı çıkardım.

**DMD (duchenne muscular dystrophy) kas hastalığı nasıl bir rahatsızlıktır?

-“X” kromozomunda meydana gelen mutasyon sonucu, kas hücrelerini besleyen “distrofin” proteininin vücutta üretilememesinden dolayı kasların erimesine sebep olan bir hastalıktır. Bu hastalığa şifa olacak bir çare bulunamadı daha.

**Şiirlerinizde dertli bir hava seziliyor. Sebebi nedir?

-Şiir dediğimiz sanat, duyguyla yazılan bir şeydir. Hayatım boyunca hep dert çektim. Önce yürüme kabiliyetimi kaybettim, sonra kollarımı hareket ettiremez oldum. Sonra, solunum cihazına bağlanıp yatağa düştüm. Derdi ben yazmayayım da kim yazsın!

**Varsın Hayatta” adlı şiirinizde şöyle demişsiniz: “Şu hayatta yürüyebildiğin kadar / Güven duyarsın kendine / Acılara göğüs gerebildiğin kadar / Sabredersin akıp giden zamana / Umut edebildiğin kadar / Bağlanırsın inatla hayata”. Ben de varım demek için neler yapmak gerekiyor?

-Aslında insanlar, benim gibi hastaları pek anlamazlar… Sıkıntılara göğüs gerersin, duymazlar. İnsanların seni görmeleri için bir şekilde kendini anlatman gerekir. O yüzden çıkardığım ilk kitabımda, çoğunlukla kendimden bir şeyler sundum. İkinci kitabımda da tamamen yaşadıklarımı anlattım.

HER DAİM KIŞTAYIM

**Sözüm Var” adlı şiirinizde şöyle bir mısra var: “Yaz ayında kış yaşanmışlığı var”. Yazın yaşadığınız kışlar nelerdir?

-Yaz ayı insanlar için mutluluğu anlatırken, zorlu bir hayat yaşadığım için her daim kıştayım. Mesela solunum cihazına bağlıyım ve yapabildiklerim çok kısıtlı. Ellerimi kullanamıyorum ve kendi yemeğimi kendim yiyemiyorum. Bu ve benzeri durumlar kış yaşadığımın göstergesidir.

En Güzel Renk Mavidir Mavi” başlıklı bir şiiriniz var. Mavi rengin sizin için anlamı nedir?

-Yaşadığım sıkıntılar nedeniyle tutsak gibiyim. O yüzden özgür olmak istiyorum. Mavi rengin özgürlüğü temsil ettiğini düşünüyorum. Gökyüzüne baktığımda kendimi özgür hissediyorum.

adsiz-001.jpg

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum