Siyaset ve Kibir
Yalana tevessül edince buhranlı geçer hayat, zihni yorulur insanın. Sürekli kurgu yapar çünkü. Yalanları devam ettirmek için yalanı ortaya dökmeyecek dizi dizi yalan senaryoları uydurmaya çalışır. Bu yüzden yalanın dünyaya bakan yönü de acı vericidir.
Doğru için kurguya gerek yok. Söylersin olduğu gibi, bazen sadece işaret edersin anlaşılırsın. Anlaşılmazsan da önemi yok; rahattır vicdanın. Aklını, hesabı zor kurgularla meşgul etmezsin.
Bediüzzaman Said Nursi; “münafıkların mezkur cinayetleri arasında ‘azap’ kelimesinin yalnız kizbe (yalana) talik edilmesi, kizbin şiddet-i kubh ve çirkinliğine işarettir” der. Bu işaret dahi, kizbin ne kadar tesirli bir zehir olduğuna bir şahid-i sadıktır.
Kizb, küfrün esasıdır, nifakın birinci alametidir, kudret-i ilâhiyeye bir iftiradır, hikmet-i rabbaniyeye zıttır. Ahlâk-ı âliyeyi tahrip eder kizb. Beşerin ahvalini fesada verir.
Yalanın çirkinliğine bu tanımlamalarla işaret edilir İşaratü’l-İ’caz kitabında. Ve yol ikidir der Bediüzzaman Hazretleri. Ya sükût etmektir; çünkü söylenilen her sözün doğru olması lazımdır. Veya sıdktır; çünkü İslamiyetin esası, sıdktır. Ahlâk-ı âliyenin esası sıdktır. Terakkiyatın (ilerlemenin) mihveri sıdktır. Efendimizi beşer mertebelerinin en yükseğine çıkaran sıdktır…
Doğru olanlara yanlış şeylerin söylenmesi de onları yanlışa sevk etmez. Doğru insanlar atılan çamurlardan korumaya çalışır kendini, lakin atılan çamurla karşılık vererek değil. Yalancıya yalanla karşılık verirsen yalancı kadar tesirli olursun ancak. Duru kafalara, insanlığına duruşuna hayranlıkla bakan insanlara, acı veren algılar enjekte edecekler. Haşhaşi diyecekler, çete diyecekler, hain diyecekler ve yavaş yavaş bakışları değişecek duru kafaların. Onlar da inanmaya başlayacak seni tam tanımadıkları için.
Hele de söyleyen, düne kadar doğru bir lider olarak biliniyorsa. On iki yıldır söylediklerini tasdik ettiğimiz, dosdoğru biri zannettiğimiz adamın hemen de yalan söyleme ihtimalini kabullenmek zor olsa gerek. Hüsn-ü zannı önceleyen insanlar hala şaşkın. ‘Yani söylüyor ama belki arkasında düşündüğü iyi bir şey vardır. Hakaret ettiği insanların öyle olmadığını biliyoruz ama acaba büyü falan mı yapıldı bu büyük lidere falan filan…’
İyi adamın biri bir gün büyük bir hata işledi. Makam vardı, zenginlik vardı, itibar vardı; güç vardı. Uyardı dostunun biri. Tahammül edemedi buna. Dostça uyarılara burun kıvırmaya başladığı anda kibir canavarı dolandı etrafına. O korkunç haslet yavaş yavaş açmaza sürükledi onu. Açmaza yenik düşmemenin duasını hatırlayamadı adam. Kibir istikamet üzerine bulunabilme takatini kaybettirdi.
Koltuğunun karşısına istişareyi almadı artık, sadece sinsi fısıltılarla hareket etmeye başladı. Her şeye kudreti olduğunu fısıldıyordu birileri, kibrini okşaya okşaya zehir dolduruyorlardı ağzına, kusmak için yarına.
Adam kustu. Kibir ve sinsi fısıltılar en masum insanlara en çirkin yalanlarla saldırttı. Zehir akmaya devam ediyor dillerden…
Tarihe biraz göz attım bu hadiseler ışığında. Hemen hemen bütün Allah (c.c.) dostları halifelerin zindanlarında ölmüş. Meğer Müslüman Müslümana kıyarmış… En büyük sebebi de kibir. Bunu başka bir yazıda anlatacağım nasip olursa.
Yalancının mumu yatsıya kadar deriz biz... Yatsıyı unutanlara bir hatırlatma; “Sürekli yalan söyleyip durdukları için onların hakkı çok acı bir azaptır.” (Bakara Suresi,2/10)
Yalan söyleyen insanın sanırım en bariz özelliği saldırganlaşmaya başlaması. Bunu daha net fark ettim.
Siyaset ve kibir. Bir kez daha tiksindim. Siyasetin ve kibirlinin şerrinden Allah’a sığınmalı her daim.





Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.