Sinsi hastalık salgın gibi yayılıyor!
Psikolojik Danışman Duygu Atıcı, “Dışarıdan sağlıklı, aktif, hatta güçlü görünen insanlar; içten içe çöküyor. Bu durum tükenmişliğe davetiye çıkarıyor” dedi
Günümüzde en çok karşılaşılan cümlelerden biri olan ‘her şeyim yerinde ama hiçbir şeyden tat alamıyorum’ ifadesi bireylerde karamsarlığa neden oluyor. Hayat pahalılığı, dijitalleşme ve iş yoğunluğu insan psikolojisinde olumsuz etki yaratıyor. Bireyin kendini sürekli güçlü gösterme zorunluluğu da psikolojik sağlığı derinden etkiliyor. Psikolojik Danışman Duygu Atıcı, modern çağın görünmeyen sorunlarından biri olan psikolojik tükenmişliğin detaylarına ilişkin Merhaba Gazetesi’ne özel açıklamalarda bulundu.
MODERN ÇAĞIN SİNSİ TEHDİDİ
Atıcı, “Bedenim ayakta, ama ruhum çöküyor gibi, günümüz insanının en çok söylediği ama en az anlaşılan cümlelerinden bazıları bunlar. Modern çağın görünmeyen salgınlarından biriyle karşı karşıyayız. Psikolojik tükenmişlik ise bu sessiz çöküşü açıklıyor” diye konuştu.

BİRAZ DİNLENİNCE GEÇMEYEN YORGUNLUK!
Tükenmişliğin yalnızca yorgunluk olmadığını ifade eden Atıcı, “Biraz dinlenince geçmeyen, hafta sonu tatilinde hafiflemeyen, bir kahveyle düzelmeyen bir zihinsel yorgunluktur.
Psikolojide bu durum “Burnout Sendromu” olarak adlandırılır ve ilk kez 1970’lerde Freudenberger tarafından tanımlanmıştır. Başlangıçta sadece sağlık çalışanlarında ve hizmet sektöründe gözlemlenen bu durum, bugün hemen herkesin yaşadığı bir zihinsel ve duygusal çöküş biçimine dönüşmüştür” ifadelerini kullandı.
‘TOPLUM OLARAK DA GÜÇLÜ GÖRÜNMEYE ALIŞTIK’
“Bir işin, ilişkinin ya da günlük hayatın sürekli talepleri karşısında kişi kendini tükenmiş, değersiz, anlamsız ve yetersiz hissedebilir” diyen Atıcı, bu durumu şu sözlerle özetledi: “Kişi, fiziksel olarak görevleri yerine getiriyor olabilir ama duygusal olarak “bitmiştir”. En zor tarafı ise şudur; tükenmiş insan, tükenmiş olduğunu çoğu zaman fark etmez. Toplum olarak da güçlü görünmeye alıştık. Bizim kültürümüzde birine ‘nasılsın?’ dediğimizde, genellikle ‘şükür’ cevabını alırız. Çünkü biz duygularımızı fazla göstermemeyi, sıkıntımızı dillendirmemeyi, sabretmeyi ve güçlü görünmeyi öğrenerek büyüdük. Ama ne yazık ki ruh da bir yere kadar dayanır. Bastırılan üzüntüler, ertelenen öfke, yutulan hayal kırıklıkları. Hepsi birikir. Ve bir gün içimizden şöyle bir cümle yükselir; ‘Artık hiçbir şeye gücüm yok.’ Tükenmişlik tam da burada başlar. Ruh, taşımaktan yorulduğu yükleri bırakmak ister. Ama çoğu zaman bu sessiz bırakışı, “mutsuzluk, ilgisizlik, ağrılar ya da unutkanlık” şeklinde dışa vurur.”
TÜKENMİŞLİĞİN BELİRTİLERİ NELERDİR?
Tükenmişliğin belirtilerinin sinsi olduğunu söyleyen Atıcı, sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Tükenmişlik bir anda gelmez. Sinsice, yavaşça yaklaşır. İşte sıkça karşılaşılan belirtileri: sabahları uyanmak istememek, keyif aldığın şeylerden zevk alamamak, baş ağrısı, mide bulantısı, kas gerginliği gibi fizyolojik şikayetler, duygusal kopukluk: sevdiklerinle bile mesafe koyma, sürekli yorgunluk ve halsizlik, unutkanlık, konsantrasyon eksikliği, herkese karşı sabırsız ve tahammülsüz hissetme, hiçbir şeyin anlamı yok gibi düşünceler. Bu belirtiler birkaç gün değil, haftalarca sürüyorsa artık vücut değil, ruh yardım istiyor demektir. Modern insan birçok rolü aynı anda taşımak zorunda. Anne, eş, çalışan, evlat, dost. Her bir rol bizden ‘vermek’ istiyor: Zaman, enerji, dikkat, ilgi ama çoğu zaman bu döngüde kendimize hiçbir şey kalmıyor. Bir başka neden ise sürekli ulaşılabilir olma hali. Telefonlar, bildirimler, mesajlar. Zihnimiz hiç durmuyor. Beyin dinlenmeden geçen günler; zihinsel yorgunluk değil, zihinsel yıpranma yaratıyor. Ve asıl mesele şu, dinlenmeyi suçluluk gibi hissediyoruz. ‘Yatarsam tembel olurum’ diyoruz. Halbuki tükenmişlik, tembellikten değil, aşırı sorumluluktan doğar.”
‘VÜCUT SAĞLAM GÖRÜNEBİLİR AMA RUH BİTMİŞSE, HER ŞEY YIKILMAK ÜZEREDİR’
Psikolojik tükenmişliğin bir zaaf değil uyarı olduğunun kabul edilmesi gerektiğine dikkat çeken Psikolojik Danışman Duygu Atıcı, konuşmasını şu şekilde tamamladı: “Tıpkı vücudumuzun ağrılarla bizi uyarması gibi, ruhumuz da ‘artık dur’ demeye çalışır. İşte o sesi duyabilmek için yapabileceklerimiz: Duygularını tanı ve kabul et. Kendine ‘bu da geçer’ demeden önce ‘ne hissediyorum?’ diye sor. İzin ver. Güçsüz olmaya, üzülmeye, yorulmaya, yardım istemeye. Kendine alan aç. Günde 10-15 dakika bile olsa sadece senin olan bir zaman dilimi yarat. Destek al. Psikolojik destek almak, zayıf olmak değil; kendine değer vermektir. Hayır demeyi öğren. Herkese yetişmeye çalışmak, sonunda kendine yetişememekle sonuçlanır. Hedeflerini gözden geçir. Her şey mükemmel olmak zorunda değil. ‘Yeterince iyi’ de iyidir. Unutma, sen bu dünyadaki en önemli sensindir. Ve sen tükenirsen, kimseye faydan olmaz. Bazen durmak, geri çekilmek, iç sesini dinlemek; ilerlemenin en güçlü adımıdır. Vücut sağlam görünebilir ama ruh bitmişse, aslında her şey yıkılmak üzeredir. Dinlenmek için izin isteyecek birine ihtiyacın yok. İyileşmek bir lüks değil, bir haktır.”
Kaynak:Süleyman Kuloğlu (ESKİ)





Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.