Merhum Ağazâde Osman Efendi Hocamız

Günlük yaşamın hafızalarımıza unutturduğu, dolayısıyla ona olan vefa görevlerimizi lâyıkı veçhile yerine getiremediğimiz değerli hocalarımızın biri de Ağa-zâde H. Osman (Koçbeker) Hocaefendi’dir. O, dar zamanları yaşamış, çile çekmiş ama yılmamış, yıkılmamış örnek ve önder bir din adamı idi.. İriyarı, mücessem bünyeli; asabî mîzaçlı görünmesine rağmen gayet hoşsohbet idi. Ulvî mesleğini en liyakatli şekilde temsil etmesini bilen, elinde bastonu, vakarlı sîması, etkili konuşması ile, şimdilerde benzeri maalesef az kalmış bir din adamı idi. Zaman içerisinde, çoğu fakir yüzlerce çocuğu evinde misafir edip, okutarak elinden tutmuştur, yakinen biliyorum.. Bununla da kalmamış, onların gelecekleri, öğrenim hayatları, meslek, hattâ evlenip ev- bark sahibi olmaları ile de çok yakından meşgul oluşuna, çok zaman şahit ve muttali olmuşumdur. Okuttuğu, hafız yaptığı seçkin talebelerini, elinden tutarak İmam - Hatip Okulu’na götürüp, kaydını yaptırır, velisi olur ve mezun oluncaya kadar da, himmet ve himayesini eksik etmezdi. Bütün bu özellikleriyle, şimdilerde çoğu anne ve babanın göstermediği ihtimamı onlardan esirgemez, takipçisi olur ve yetişmelerini sağlardı. Hiç hatırımdan ve hafızamdan çıkmaz; gözü gibi koruduğu iki öğrencisini tanıyorum; İkisi de İmam-hatip Okulu’nda aynı sınıfta okuyan, ama maddeten zor hayat yaşayan iki öğrencisinden o zamanlar, biri Türbeönü, bizim Bâb-ı Aksaray Mahallemizin mescidinde, diğeri de başka mahallede bir mescide imam idiler. Hemen her gün görür, buluşur, birlikte hareket ederlerdi. İkisi de hıfzı, kıraati, edası sedası yerinde, gayet terbiyeli, ahlâklı, kişilikli, görevlerine düşkün, azimli, sebatlı idiler. Yıllar sonra ikisi de mesleklerinin yüksek mevkilerinde oldular. Hiç unutmam, Hocaefendi’nin son yılları idi. Rahatsız, halsizdi. Gayet soğuk, bardaktan boşanırcasına yağan yağmurlu bir akşam idi. Yatsı namazında mahalle mescidimize gelmişti. İmam olan gözü gibi sevdiği talebesinin arkasında büyük bir mutluluk içerisinde namazını edâ etmişti. Cami çıkışında bekleyip elini öptüm. Kısa bir görüşme yaptık. Evimize buyur ettim, ama mânisi olduğunu söyleyerek kabul etmedi ve hafif bir sesle: “Bir yerden yardım parası geldi de, belki gençlerin ihtiyacı vardır, yanımda sabahlamasın..” diyerek onu vermeye geldim. demişti...Israrlarıma rağmen kalmadı. Veda ederek uzaklaşırken, 1963 yılı Konyası’nın fazla aydınlık ve fazla düzgün olmayan sokağında, bastonuna dayanıp, paltosunun yakasını kaldırarak, atkısını kulaklarına çekip uzaklaşışını ve düşen yağmur tanelerini gösteren ilerideki emektar sokak lâmbasının loş ışığında, su birikintileri arasında yol bularak evine doğru gidişini yaşlı gözlerle seyretmiştim… Yaşı hayli ilerlemiş, bastonuna dayanarak güçlükle yürüyebilen bu ilim erbabının, öğrencilerine olan bu hizmet ve himmet anlayışını hiç unutmadım..
 Ağazâde Osman Efendi Hocamız, 1315 / 1899 yılında Konya’da doğdu. İlmiye sınıfına mensup asil bir sülâlesi vardır. Çeşitli mektep ve özel derslerle yetişir. 1913’de Hâfız olur. Kıraati, edası ve sedası mükemmeldi. Mihrapta, mahfelde kısık ve çekingen sesle okuyanları durdurarak, kendi gür, dâvûdî sesiyle okumaya devam ettiğine çok şâhit olmuşumdur.
 Cihan Savaşı yıllarında savaşlara katılır. Birçok cephede bulunur. Defalarca yaralanır. 1923 ağustosunda üsteğmen rütbesiyle ve gazi olarak Konya’ya döner.
 Öğretmen Okulu’nda açılan kursu başarı ile tamamlayarak, öğretmenliğe başlar. Botsa ve Gödene’de yıllarca öğretmenlik yapar. Öğretmenliği sırasında, sabah namazından sonra okulda, saat dokuza kadar öğrencilerine “Elif-ba” öğrettiğini, saat 9’dan sonra da Kurân-ı Kerîm cüzlerini kaldırtarak, sıra üzerine koydurttuğu “Alfabe”yi okuttuğunu; bazılarının ihbarı üzerine kontrole gelen müfettişleri nasıl ikna edip, savdığını zevkle anlatırdı.
 1945’de emekliye ayrılır. Kalan ömrünü Kur’ân-ı Kerîm’e hizmete tahsis eder. Çeşitli Kur’ân-ı Kerîm kurslarında görev alır, çok öğrenci ve hafız yetiştirir, orta okul ve liseye devam etmelerini temin eder.. Bundan elli yıl kadar önce idi; Hoca efendi’ye, Alanya’dan, öksüz iki küçük oğlan çocuğu gönderilir. Okutup yetiştirilmeleri istirham edilir. Hoca Efendi bu iki öksüzü evinde misafir eder. Onlara sofrasında, iki oğlunun yanısıra yer verir. Evinin bir odasını da onlara ayırır. Gelenlerin ikisi de temiz süt emmiş, ahlâklı, zeki, çalışkan, idealist çocuklardır. Yedikleri ekmeğe nankörlük yapmazlar. Gece gündüz çalışarak, hocalarının emeklerini boşa çıkarmazlar. Aradan beş yıl kadar zaman geçer. Bir gün Hoca Efendi onları karşısına alarak, gezip, hısım-akrabalarını ziyaret etmeleri ve tekrar dönmeleri için üç-beş günlüğüne, memleketleri olan Alanya’ya göndermeyi teklif eder. Ama idealist çocuklar: “Efendim, ahdimiz var; Kapı Camii kürsüsünde vaaza çıkıncaya kadar, memleketimize gitmeyecek, köyümüze dönmeyeceğiz. Bu idealimizi yerine getirelim, ondan sonra hay hay..” cevabını verirler.Onların bu karar, azim ve idealine hayran olan Hoca efendi de fazla ısrar etmez ve onları yetiştirmeye devam eder. Birkaç yıl sonra bu iki çocuk, okulun tavassutu, müftülüğün tensibi ile, Kapı Camii’nde kürsüye çıkarak, vaaz ederler. Kravatlı-gömlekli, pırıl pırıl iki gencin vaazları, Konya’da büyük memnuniyet meydana getirir, günlerce takdirle konuşulur..
 Daha sonra bunlardan biri, İmam-Hatip Okulu’nda öğretmen, diğeri de İzmir İlâhiyat Fakültesi’nde “Hadis Profesörü” olur..
 Osman Efendi Hoca, tertibe, düzene, temizliğe, kıyafete düşkün idi. Sade ama temiz giyinirdi. Öğrencilerini bu vasıfla yetişmelerine çaba gösterirdi. Namaz kılmak için gittiği camilerde imam efendinin sarığı ihmal edilip yıkanması gecikmişse, cemaatten biraz geri kalır, herkes camiden çıktıktan sonra, mihrap veya hücredeki fesin sarığını çözerek öylece bırakırdı. “Hiç olmazsa bu vesile ile yıkatır, yeniden sardırır.” derdi. Âdâbına, erkânına uygun hareket etmeyen, görevine devamda aksaklıklar gösteren meslektaşlarını özveri ile tenkit ederdi
 Ömrünü Kur’ân-ı Kerîm hizmetine vakfeden, pek çok öğrenci yetiştiren, bir de tecvîd kitabı yazan örnek ve idealist dinadamlığın mücessem timsali olan Ağazâde H. Osman Efendi Hocamız, 30 Ağustos 1967 tarihinde Allah’a kavuştu. Üçler Mezarlığı’nda toprağa verildi .Her birisi ayrı bir değer olan öğrencilerinin yaptıkları hizmetlerle, defter-i a’mâli kıyamete kadar kapanmayarak, sevap ve hayırlar yazılmaya devam edilecektir, inşaallah…
 Hayatı boyunca bu idealle yaşayan ahlâk-ı hamîde sahibi merhum hocamız’ın aziz ruhuna, vefatının 44. yıldönümüne rastgelen şu mübarek günlerde üç İhlâs, bir Fatiha göndermeye siz de katılır mısınız?..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Arşivi

Bir Oğuz Beyi İçin Var mısınız?

13 Ekim 2011 Perşembe 18:28

Atlı Tramvaydan, Yeni Hızlı Trene

12 Ekim 2011 Çarşamba 19:13

Gazel Ayları: Eylül - Ekim

09 Ekim 2011 Pazar 17:50

Gurbetin Azizlikleri

05 Ekim 2011 Çarşamba 18:38

Mehmet Öndersiz Yıllar

26 Ağustos 2011 Cuma 15:26

Enstitü Müdürümüz Veli Ertan Bey

07 Ağustos 2011 Pazar 23:40

Ellerimiz Ne Kadar Temiz?

29 Haziran 2011 Çarşamba 17:37