Konya'nın kale surları nasıl kayboldu? Taşlarla bunları yapmışlar
İlk dönem Roma döneminden kalan surların yalnızca Alaaddin Tepesi'ni çevrelediğini ifade eden Erdem, Anadolu Selçuklu Sultanı I. Alaeddin Keykubad döneminde şehre ikinci bir sur daha eklenerek büyüyen şehir merkezini koruma altına alındığını hatırlattı. “Ayrıca kış aylarında yoğun yağışlar sonrası sık sık yaşanan taşkınlardan şehrin korunması amaçlandı” diyen Araştırmacı-Yazar Muhammed Kemal Erdem, yaklaşık 6 kilometre uzunluğundaki kalede 12 adet şehre giriş kapısı bulunduğunu belirtti. Kaleye eskisi kadar ihtiyaç kalmaması ve bozulan ekonomik şartlar nedeniyle özellikle 18. yüzyıldan itibaren kaleden çıkarılan taşların ilk olarak kamuya açık binaların inşasında kullanıldığını dile getiren Erdem, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Örneğin büyük bedesten yangınında tamamen yanan Aziziye ve Kapu Camileri, kale surlarından alınan taşlar ile yeniden inşa edilmiştir. Hatta bu bile yetmemiş. Aziziye Camii, Sultan Abdülaziz'in annesi Pertevniyal Valide Sultan'ın büyük maddi yardımlarıyla ancak tamamlanabilmiş. Bu yüzden de camiye Sultan Abdülaziz'in adı verildi. (1872-76) Yine aynı şekilde Hükümet Binası da kaleden çıkarılan taşlar ile inşa edildi”
TARİHİ ESER NİTELEMESİ 19. YÜZYILDA BAŞLADI
Daha sonraları halkın evlerinin yapımında kullanması nedeniyle kale surlarının tamamen kaybolduğunu anlatan Erdem, “Peki kale surları korunabilir miydi? Alaaddin Tepesi üzerinde bulunan Konya Sarayı ve ilk surlar kerpiçten inşa edilmişti. Bu zamana değin ayakta kalmasını beklemek mucize olurdu. Eski yapıyı yıkarak aynı malzeme ile yenisini yapmak tarihimizde hep var olmuş bir gerçektir. Camilerimiz inşa edilirken genellikle yakınlarında bulunan eski bir kilise veya saraydan çıkarılan devşirme malzemeler kullanılmıştır.
Örneğin Alaaddin Camii. Yakın sayılabilecek bir örnek ise Kanuni Sultan Süleyman döneminde inşa edilen fakat zamanla atıl hale gelen Konya Bedesteni yıkılarak 2. Abdülhamid Döneminde bugün kullanılan Büyükşehir Belediyesi Zabıta Müdürlüğü olarak kullanılan bina inşa edilmiştir. Tüm bunlarla birlikte unutmamamız gerekir ki dünyada bir yapının tarihi olarak nitelendirilmesi, tarihi eser olarak korunması 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren olmuştur. O döneme kadar o surlar herkesin gözünde bir taş yığınından ibaretti. Haliyle büyük bedesten yangını sonrası dükkan ve camilerin inşasında kale surlarının kullanılması o dönem kimseye garip gelmemişti. Sonrası zaten malum savaşlar ve zorluk yılları. Haliyle kimse surlardan çıkarılan taşların halk tarafından evlerinin yapımında kullanılmasına karşı çıkabilecek lükse sahip değildi. Evet keşke korunabilseydi ama yukarıda bahsettiğim şartlar sebebi ile bu pek de mümkün görünmüyordu. Sonuç olarak, dönemin şartlarını göz önüne almadan kale surlarının devlet ve halk tarafından kullanılmasını küçümseyerek yapılan yorumlara katılmıyorum. Zira tarihi korumak için bile önce ekonomik özgürlüğe sahip olmak lazım“ diye konuştu.
Kaynak:M. Ali Nurullahoğulları
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.