Kanserde bilinçli toplum olmalıyız

Kanserde bilinçli toplum olmalıyız

Temel Onkoloji ve Kanser Biyolojisi Uzmanı Furkan Dilek, “Yüzyıllardır süren uğraş ve gelişen teknolojiye rağmen kanserin kesin bir tedavisi mümkün olmamıştır. Kanserle mücadelede daha bilinçli bir toplum olmalıyız” dedi

RÖPORTAJ: İBRAHİM BÜYÜKEKEN

Temel Onkoloji ve Kanser Biyolojisi Uzmanı Furkan Dilek, kanser ve kanserle mücadelede konusunda gazetemize önemli açıklamalarda bulundu. Furkan Dilek, kanserle mücadelede konusunda Türk toplumunun yeterli bilgiye sahip olmadığına dikkat çekerek, kanserle mücadele daha bilinçli olunması gerektiğinin altını çizdi?

**Kanser nedir ve nasıl oluşur?

-Kanser en kısa ve net tanımıyla hücrelerimizin kontrolsüzce çoğalmaya başlaması durumudur. Bu durumun oluşmasında pek çok faktör etkilidir. Özellikle genetik yatkınlığımız burada kilit rol oynamaktadır. Bunun haricinde arsenik, benzen, aflatoksin, hepatit B virüsü gibi pek çok etmen kanseri tetikleyebilmektedir. Bu etmenler DNA hasarına yol açarak, kontrolsüz hücre bölünmesini başlatırlar. Ancak bunun öncesinde hücremiz bu anormal durumu hemen fark ederek, hücreyi tekrar eski haline döndürmeye çalışır. Eğer eskiye döndüremezse artık kendisinin zararlı bir hücre olduğunu (yani kanserleştiğini) fark ederek kendisini öldürür. Bu durum bizim için faydalı bir savunma mekanizmasıdır ancak bu savunma mekanizmasının da hasara uğradığını farz edin. İşte kanser oluşumunun ilk basamağı böylelikle geçilmiştir. Kanser hücreleri, kendi vücut hücrelerimiz oldukları için dışardan bulaşan herhangi bir mikrop olarak düşünülemez. Dolayısıyla kansere karşı kullandığımız her ilaç (akıllı ilaç olarak bildiklerimiz hariç), kanser hücrelerini öldürmesinin yanında sağlıklı hücrelerimizi de hedef alır ve bizlere ciddi zararlar verir. Bunu zihnimizde şöyle canlandırabiliriz: iki klon insan hayal edelim, görünüşte birebir aynılar fakat birinin kötü niyetli ve bencil olduğunu, sadece kendisinin var olmasını istediğini ve bunun için her türlü girişimde bulanabileceğini; diğerinin ise zararsız ve iyi niyetli olduğunu, sadece kendi fonksiyonlarını gerçekleştirdiğini düşünelim. Hangisinin öldürülmesi gerektiği kararının verilmesinin oldukça zor olduğu böyle bir ortamda kanser tedavisinde kullanılan çoğu ilaç, her ikisini de öldürecek şekilde etki göstermektedir. Çünkü bu ilaçlar hangisinin sağlıklı, hangisinin kanserli olduğunu ayırt edememektedir. Sağlıklı hücrelerimizin ölmesine bağlı olarak saç dökülmesi, halsizlik, kanama, iştahsızlık, enfeksiyonlara karşı savunmasız olma gibi pek çok olumsuz etki görürüz. Ve bizler kanserden kurtulabilmek adına bu sağlıklı hücrelerimizi kaybetmeyi göze alırız…
Vücudumuzdaki her hücrenin kanser oluşturma riski vardır. Esasen her bir hücre, potansiyel bir kanser hücresidir. Öyle ki bazı insanlar, kansere dair hiçbir belirti göstermezken ve organları tamamen sağlıklıyken kendileri için ilerde risk teşkil edebileceğini düşündüğü; meme, rahim ve prostat gibi organları aldırmaktadır. Ancak hayati fonksiyonları olan karaciğer, kalp gibi organlarda böyle bir durum söz konusu değildir. 

adsiz-004.jpg

**Kanser hücreleri vücudumuza nasıl zarar verir? 
-Hücrelerimiz, kan dolaşımı sayesinde taşınan besin ve oksijeni kullanarak yaşamına devam etmekte ve temsil ettiği organın fonksiyonlarını gerçekleştirmektedir. Ancak ortamda kanser hücrelerinin bulunması durumunda bu iki hücre tipi aralarında bir rekabete girmektedir. Eğer sağlıklı hücrenin alması gereken besin ve oksijeni kanser hücreleri alıp çoğalmaya devam ederse, sağlıklı hücreler yaşamlarını devam ettiremeyecek ve hızla hücre ölümüne gireceklerdir. Kanser hücreleri sadece besin ve oksijeni kullanarak bizlere zarar vermez. Bunun yanında iyi huylu bir tümörün lokalizasyonu (yani bulunduğu konumu) kritik bölgelerde ise hayatımızı ciddi tehlikeye sokabilir veya hayat kalitemizi düşürebilir. Örneğin; beynin düşünme bölgesinde bulunan bir tümör, tutarsız pek çok davranıştan sorumlu olabilirken; yine beyinde bulunan bir tümörün göz sinirlerine baskı yapması sonucu görme yeteneği kaybedilebilir. Benzer şekilde iyi huylu bir tümörün yemek borusunu (özofagus) kısmen veya tamamen tıkanmasıyla besin girişi engellenebilir. Bu gibi durumlar kanserin vücudumuza olan zararlarındandır. 

KANSERİN KESİN BİR TEDAVİSİ HENÜZ MÜMKÜN DEĞİL!

**Kanserle savaşta neden bu kadar zorlanıyoruz?
-Hipokrat döneminden bugüne kanserin tanımı yapılmış ve o dönemin şartlarında kanser yakılarak tedavi edilmeye çalışılmıştır. Yüzyıllardır süren uğraş ve gelişen teknolojiye rağmen kanserin kesin bir tedavisi mümkün olmamıştır. Bunun en büyük ve en önemli nedeni ise uğraştığımız sorunun kendi hücrelerimiz olmasıdır. Yani bizleri meydana getiren milyarlarca hücre arasında geri dönüşümsüz değişimlere uğramış ve ilerde kansere neden olacak hücreler, bizzat kendi hücrelerimizdir. İlk soruda da bahsettiğim gibi kanserli ve sağlıklı hücre arasında gerçek bir ayrım yaparak, kanseri yok edecek bir ilaç henüz yoktur. İşin daha kötüsü ise bu ayrımı bağışıklık sistemimizde yapamamaktadır. Cerrahi olarak kötü huylu bir tümör çıkartılırken, kanserli bölge ve sağlıklı bölge arasında tahmini bir sınır belirlenir ve bu sınırın çok daha ilerisinden (sağlıklı dokunun büyük bir kısmını içine alacak şekilde) kesim yapılarak tümör çıkartılır. Buna rağmen geride kanser hücresi kalabileceği düşünülerek tedaviye destek kemoterapi verilir. Tüm bunlara rağmen kanser nüks edebilmektedir. Çünkü cerrahi olarak alınamamış, sonrasında da kemoterapinin öldüremediği tek bir kanser hücresi dahi kalsa nüks yapma riski vardır. Bir diğer kanser tedavisini zorlaştıran durum ise, “kanser uyku hali” durumudur. Bu olayın oluşumunda çok fazla biyolojik terimin olması sebebiyle detaylı bahsetmeyeceğim. Ancak şunu belirtmekte fayda var, bir kanser hücresi metastaz yapmak için kan dolaşımına girdiğinde kendisine en uygun bölgeyi bulup, burada kendini uzun yıllar, hiçbir semptom vermeden kapatabiliyor. Yani kendini uyku haline sokuyor. Bu uyku haline neden girdikleri henüz tam olarak bilinmese de genel olarak kanser hücrelerinin kendini korumak adına yaptıkları tahmin ediliyor. Böyle bir durumda, hastalar kanseri yendiğini, 2-3 yıl geçmesine rağmen hiçbir olumsuzluğun olmadığını savunuyorlar, ancak durum ne yazık ki böyle değildir. Basında “kanseri tekrar nüks etti, hayatını kaybetti” şeklinde haberler oldukça fazladır. Bunun sebebi tam olarak kanser uyku halinin yaşanmasıdır, hatta öyle ki kanser hücresi uyku halinden çıktığında daha da agresif ve ilaçlara karşı duyarsız olabiliyor. Dolayısıyla kanser, diğer hastalıklarda olduğu gibi enfeksiyon etkeninin ortadan kaldırılması veya hastalığa neden olan zararlı etmenlerden uzaklaşarak iyileşen hastalıklardan çok daha farklı ve kompleks bir hastalıktır.

ŞEKER İLE KARBONHİDRAT AYNI ŞEYİ İFADE EDER

**Kanserde şekerin ve bitkisel ürünlerin etkisi nedir?
-Toplumda, en tartışmalı konuların başında kanser ve şeker ilişkisi gelmektedir. Öncelikle ben şeker hakkında kesin bir hüküm vermeyeceğim. Çünkü şeker, hastalık (kanser) ve sağlık arasındadır, zararlı ve faydalı yanları vardır. Canlılar olarak hayatımızı idame edebilmek için her daim enerjiye ihtiyaç duyarız, bu enerjinin kaynağı ise karbonhidratlardan yani şekerlerden sağlanır. Bu konu o kadar yanlış anlaşılmıştır ki birkaç temel bilgi söylemeliyim. Şeker ile karbonhidrat aynı şeyi ifade eder. Bu ikisi farklı maddeler değildir. Her türlü unlu mamul, patates, fasulye, nohut gibi ürünleri tüketen bir insan karbonhidrat yani şeker tüketir.  Tabi ki bu ürünler, sadece şekerden ibaret değildir ancak fazlaca şeker bulundururlar. Dolayısıyla doğada fazlaca şeker ihtiva eden meyve, sebze ve tahıl bulunur. Bu şekerler hücreler tarafından alınarak bir takım biyokimyasal süreçlerden geçer. 
Bu süreçte enerji üretilmesinin yanında glikozdan “riboz” adı verilen bir şeker elde edilir ki bu şeker hücrelerimizin tamamında bulunan DNA’nın ve RNA’nın yapısına katılır. DNA’ açılımı “deoksiRİBO nükleik asit”tir, RNA’nın açılımı ise “RİBO nükleik asit”tir. Yani biyolojik yapımızda şeker vardır. Ayrıca vücudumuzda kan şekeri belli oranda tutulur. Düşük kan şekeri, vücutta; terleme, titreme, çarpıntı, uyuşukluk gibi hafif ve orta etkilerinin yanında, ilerleyen süreçte bilinç kaybı ve ölüm meydana gelir. Hatta basında “insülin cinayetleri” olarak bilinen bir takım adli olaylarda yaşanmıştır. İnsülin, kandaki şekeri düşüren bir biyomolekül olup, şeker hastaları tarafından kan şekerini dengelemek adına kullanılır. Sağlıklı yani şeker hastası olmayan bir insana insülin verilmesi durumunda kandaki şeker hızla düşeceğinden “hipoglisemi” adı verilen şeker yoksunluğu yaşanır. Bu durumda az önce bahsettiğim semptomlar ortaya çıkar. Yani kısaca şekeri hayatımızdan çıkarmak asla mümkün değildir ve şekeri düşman gibi görmek son derece mantıksızdır. Buraya kadar bahsettiğim şekerin tabiri caizse iyi tarafıydı. Bir de kanser hücresiyle şekerin diyalogu var ki bu oldukça ilginçtir.
Hücrelerimizin zarlarında glikozun yani şekerin hücre içine alınması için birtakım kapılar bulunur. Bu kapılar sayesinde şeker, hücre içine alınıp işleyebilecek hale gelir. Ancak kanser hücrelerinin zarları biraz farklıdır. Kanser hücrelerinin zarlarında bu kapılardan oldukça fazla bulunur ki, bu durum ortamdaki şekerin sağlıklı hücreler tarafından kullanılmasını da engeller. Kanser hücresi, bünyesine aldığı şekeri sağlıklı hücrelerde olduğu gibi enerji üretmek yerine sadece biyomolekül sentezinde kullanır. Böylelikle yeni kanser hücrelerinin yapı taşları elde edilir.  Diğer bir konu ise bitkisel ürünlerin kanser tedavisinde kullanımıdır. Öncelikle kansere iyi geldiği söylenilen herhangi bir bitkiyi tüketerek hiçbir kanserden kurtulamayız. Bunun aksini iddia eden bir insan açık şekilde umut taciri ve simsarıdır. Bir bitki özütünün veya etken maddesinin, kanser hücresi üzerinde öldürücü etki gösterdiği doğrudur ve bilimsel alt yapısı vardır. Ancak burada bahsedilen etki, sadece laboratuvar ortamında geçerlidir. Yani biyolojik sistemimizin taklit edildiği, hücre kültürü ortamından elde edilen sonuçlardır. Gerçek bir biyolojik sistemde bu etki aynı olmamakla birlikte, aksine ciddi zararlara dahi yol açabilir. Çünkü biyolojik sistemimiz bir denge halindedir ki buna biyolojide “homeostaz” adı verilir. Vücudumuza alınan pek çok ilaç veya gıda doğrudan hücrelerimize kadar etkinliğini veya konsantrasyonunu kaybetmeden ulaşamaz. Çoğu zararlı veya fazla madde; idrar, dışkı veya ter yoluyla vücuttan atılır. Hücre kültürü ile yapılan çalışmalarda ise böyle bir biyolojik sistem olmadığı için vücuda alınan herhangi bir bitkisel ürün, aynı etkiyi göstermemektedir (ki böyle olsaydı kanserin tedavisi çoktan bulunurdu). Bahsi geçen bitkilerin gerçek bir kanser ilacı olabilmesi için önce hücre kültürü çalışmaları, daha sonra hayvan deneyleri, ardından da insan deneyleri yapılması ve olası yan etkilerinin belirlemesi gerekir. Takdir edersiniz ki bitkisel ürünlerin ticaretini yapan insanlar, ürünlerini böyle süreçten geçirmemiştir. Sonuç olarak, bitkisel ürünlerin gerçek bir kanser ilacı olabilmesi için laboratuvar ortamında elde edilen sonuçlardan çok daha fazla yol kat etmesi gerekir. Bu süreçlerden geçmeyen hiçbir bitki, solüsyon veya takviye edici gıda kanser tedavisinde kullanılamaz.

GIDA ÜRÜNLERİNE DİKKAT ETMELİYİZ!

**Toplum olarak nelere ve kimlere dikkat etmeliyiz?
-Öncelikle hekimin veya diğer sağlık uzmanlarının, yapmakta olduğu mesleğinin haricinde sağlıkla ilgili başka bir ticari faaliyetinin olup, olmadığına dikkat etmeliyiz. Çünkü bu tür faaliyetleri olan kişiler, kendi markasıyla çıkardığı ürünleri piyasaya sunmakta veya sponsor oldukları firmaların ürünlerini belli bir satış kotası karşılığında pazarlamaktadırlar. 
Bir diğer dikkat edilmesi gereken konu ise kanser teşhisi konulmasının ardından yapılması gerekendir. Öncelikle kanser teşhisi konulduktan sonra, patolojiye gönderilen biyopsinin preparatı (yani mikroskopta incelemeye hazır hali) sağlık kuruluşundan istenmeli (tabi bu konuda bazen zorluk yaşanabilir) ve başka bir patoloji hekiminin bu preparatı incelemesi için talepte bulunulmalıdır. Çünkü bazı durumlarda kanser teşhisi oldukça zor konulmakta ve hataya müsait olunmaktadır. İlerleyen zamanda herhangi bir mağduriyet yaşamamak ve psikolojik olarak yıpranmamak için böyle bir davranış kanaatimce oldukça mantıklıdır.
Son olarak herhangi bir bilgiyi araştırmak istiyorsak, arama motorlarında bazı anahtar kelimeleri girerek değil, o konuyla ilgili bilimsel birkaç makale/derleme okuyarak araştırma yapmak gerekir. Çünkü bu tür bilimsel veriler, internet bilgisinden çok daha doğru ve güvenilirdir.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum