İdam Cezası

İçtimaî (sosyal) dokumuzu felç eden ve aile yapımıza öldürücü darbe vuran adi ve iğrenç suçların işlenmesini önlemek için idam cezası yine gündeme geldi. Ne yazık ki bir sonuç alınmadan unutuluyor. Tekrar gündeme geliyor ve böyle sürüp gidiyor…

Birçok ilim adamı ve halkımızın kahır ekseriyeti bu konuda destek veriyor. Devlet ise bir türlü üzerine düşen görevi yerine getiremiyor...

Başta söyleyeyim; bunun sebebi, devletin sahip olduğu ideolojidir. Bu ideoloji, kendi akide ve inançlarımızdan, örf ve adetlerimizden kaynaklanan bütün düsturlardan uzak durmayı kendine prensip edinmiş bir ideolojidir. İşte eğitim sistemimiz ve anayasamız ortadadır.

Bu ideoloji tasfiye edilmeden içtimaî (sosyal) dokumuzu felç eden ve aile yapımıza öldürücü darbe vuran adi ve iğrenç suçların işlenmesini önlemek mümkün değildir.

Gelin ilk önce adi ve iğrenç ve yüz kızartıcı suçların işlenmesini doğuran hayat düsturu edindiğimiz bu ideolojiyi bir masaya yatıralım. Aksi halde içtimaî dokumuz ve aile yapımız felç olursa o zaman iş işten geçmiş olur.

Bir TV kanalında bir anayasa profesörü bir soru üzerine şöyle demişti: “ Anayasamızda İslam dininden kaynaklanan bir düsturu sezersek derhal çıkartırız. Çünkü laikliğe aykırı olur.

İşte bu kafa yapısı sonucu içtimaî (sosyal) dokumuz ve aile yapımız yavaş yavaş çökmek üzeredir. KCDP hazırladığı rapora göre, 2018 yılında 440 kadın; 2019 yılında 474 kadın öldürüldü, 2020 Ocak ve Şubat aylarında ise 49 kadın öldürüldü…

Bu tablo karşısında Kemalistler, laikliği yaşam tarzı olarak kabul eden ve batıcılığı içselleştiren çevreler ve feministler idam cezasına karşı çıkmaktadırlar. Neden? İstidatları gereği tedavülde olan ideolojiye iman etmelerinden dolayıdır.

İdam cezası kapsamlı olmayacak, sınırları MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli tarafından çizilmiştir. O şöyle diyor: “İdam cezasının hukuk mevzuatımıza tekrar alınması iğrenç ve ilkel suçların işlenmesini caydırabilecektir. Türkiye'nin toplumsal dirliği, insan hak ve güvenliği, ilaveten hukuksal istikrar açısından idam cezası mutlaka gündeme alınmalıdır.”

Bu metinden anlıyoruz ki, sınırlı idam cezası, iğrenç ve ilkel suçların işlenmesini bir nebze olsun caydırabilecek. Türkiye'nin toplumsal dirliği, insan hak ve güvenliği bir nebze olsun sağlanacak. Hukuksal istikrar rayına bir nebze olsun oturacak.

Bu metinde geçen hususlar için tam istikrar sağlanabilmesi için anayasamızın, kimliğimize, inanç, örf ve adetlerimize uygun olması gerekir. Yani anayasamızın kendi kültürümüzden kendi inancımızdan, kendi örf ve adetlerimizden beslenmesi gerekir.

Körü körüne taklit ettiğimiz Avrupa’da bilhassa Fransa’da kadın cinayeti, adi ve iğrenç suçlar daha fazla işlenmektedir. AB’ye girebilmek için biz de idamı kaldırdık. Ne oldu? Cinayetler, adi ve iğrenç suçlar daha da artmadı mı?

Efendim, idama karşı olan çevrelere göre, bu konuda mevzuat tam uygulanmıyormuş, taraf tutuluyormuş… Uygulanıyor ve taraf tutulmuyor. Onlar kendilerini hâkim ve savcı yerine koydukları için böyle bir düşünce içerisinde kalmaktadırlar. Bir de idam ceza inancımızın bir prensibi olduğu için karşı çıkmaktadırlar. Çünkü “Kısasta sizin için hayat vardır” (Bakara, 179) buyrulmaktadır.

Türkiye, dışta beka sorunu ile mücadele ederken, işte içtimaî dokumuzu felç eden ve aile yapımıza öldürücü darbe vuran adi ve iğrenç suçların işlenmesine göz yumulmamalı.

Sayın Devlet Bahçeli bu konuyu tekrar gündeme getirdi, ama devlet pek istekli görünmemektedir. Herhalde böyle devam edeceğe benzer.

İçtimai doku güçlendirilmezse beka sorunu da gündemden düşmez. Etrafımızı saran düşman yarım kalan Sevr’i tamamlamak istemektedir. Tekrar dayatılan Sevr’i yırtabilmek için içtimai dokumuz da sağlam olmalı.

Günümüzde, aileme baktın, kızıma baktın diye de adam öldürülmektedir. 50 TL için cinayet işlenebilmektedir. Buluğa ermemiş kız ve erkek çocuklarımıza cinsel istismar günden güne yaygınlaşmaktadır. Yaralar büyüyor, top yumağı haline geliyor.

Bu içtimaî yaralar için bir çare aranmalı ve içtimaî dokumuzun sağlamlaştırılması için sınırlı idam cezası bir an önce çıkartılmalı. Hoşça kalın.