Eskiden Nerede Ne Vardı?

Eskiden Nerede Ne Vardı?

Geçmişi günümüze taşıyan asırlık birçok eserin yıllar önce yol açma ya da başka bir bahane ile yıkıldığını öğreniyoruz.

Ancak, zorunluluk olmadığı hâlde çok sayıda tarihî yapının da yerle bir edilmesini anlamakta güçlük çekiyorum. Bunlardan birisi de 1921 yılında belediye tarafından yıktırılan Alaaddin Tepesi’ndeki Bizans kilisesidir. Eskiden burada ünlü Yunanlı filozof Eflâtun’a izafe edilen bir kabir olduğu için “Eflâtun Kilisesi” olarak anılan bu yapı, Selçuklular döneminden itibaren mescid olarak kullanılmaya başlanmıştı. Miladi 1214’de Konya’yı ziyaret eden en eski müslüman seyyah Heratlı Mütevekkil Ali İbn-i Ebubekir, “Kitab-ül-işarat fi marifet-iz-ziyarat” adlı seyahatnamesinde bu kilisede Eflâtun’un kabrinin olduğunu öne sürüyor.
Tarihçi İbrahim Hakkı Konyalı; yüksek mimarî ve tarihi kıymete haiz bu Bizans mâbedinin İstiklâl savaşı sırasında bir takdirsizlik sonucu yıktırıldığını belirterek, Konya Tarihi’nde “Yakut-i Hamevî, 7. hicret asrının başlarında telif ettiği Mucem-ül-büldan adlı eserinde ‘Tepede bir cami vardı (Alaaddin Camii) ve Bizans mâbedi henüz kilise halindeydi, mescide çevrilmemişti’ diyor. Herevî, kitabında bu mâbed hakkında malûmat veren ilk seyyahtır. Müneccim başı da Diyar-ı Rum’u tarif ederken bazı rivayette Eflâtun’un kabrinin orada olduğundan bahseder. Kâtip Çelebi ise, Eflâtun’un Konya’da doğduğunu söylemez, kabrinin Konya’da bulunduğunu söyler” notunu düşmüş bulunuyor. Konyalı; Fatih’in il yazıcı heyetinin miladî 1476 tarihinde Konya evkafını yazarken mâbedi “Vakf-ı mescid-i Eflâtun” şeklinde tesbit ettiğini, III. Murad’ın miladî 1484’de Konya tahrir defterinde de mescidin “Vakf-ı mescidi Eflâtun, İçkale Bermucibi defter-i atik” olarak yer aldığını kaydediyor. Konya Vakıflar Müdürlüğü arşivinde bulunan bir numaralı defterin 140. sayfasında miladî 1813 tarihli şu kayıt yer alıyor:
Konya’da vaki Eflâtun mescid-i şerifi vakfı mahsulundan almak üzere nısıf hisse-i muayyene ile nısıf hisse-i tevliyeti Es-seyyid Abdurrahman müşterek hududu üzerine tecdiden tevcihi.
Eflâtun Mescidi’ni sülün endamlı ve duvaklı bir geline benzeterek, Konya’nın teşrifatçılığını yaptığını ifade eden Konyalı; 1944’de yazdığı “Konya Tarihi” nde yaşlı Konya’lıların Eflâtun Mescidi’nin önünde Selçuk devrine ait mezar taşlarının bulunduğunu, ancak taşların kimlere ait olduğunun tesbit edilmemiş olduğunu ekleyip, şöyle devam ediyor:
Mescidin sivri kubbe kısmı tadil edilerek üstüne ilave olunan ahşap bir parça üzerine miladî 1872’de çalar saat oturtulmuştur. Çaların sesi Yaka ve Köyceğiz’e kadar giderdi. Konya’nın bugün de böyle bir saate ihtiyacı vardır. Saatin takılması mâbedin doğu pencerelerinden birisinin üstüne yerleştirilen bir kitabe ile tesbit edilmiştir. Kitabeye göre saat Sultan Abdülaziz zamanında konulmuştur. O vakit Konya’da Burdurlu Ahmed Paşa vali, kitabeyi yazan Hâlet efendi Konya mektupcusu idi. Kitabenin mâbed yıkılırken kaybolduğu söylendi. Çocukluğumda mâbed, gaz deposu olarak kullanılıyordu.
Yaklaşık 200 yıl önce Küçük Asya’da bir gezi yapan Charles Taxier’nin, “Desccriptıon de L’asıemınevre” adlı eserinin 2. cildindeki 100 numaralı resimde bu mâbedin saat kulesi haline getirilmeden önceki durumu görülüyor. Texıer, bu yapıyı “Kayseri arzı mimarî-i kadiminde yapılmış mahruti damlı küçük bir kilise binası hâlâ mevcuttur” diye tasvir ediyor. İbrahim Hakkı Konyalı, bu mâbedin Eflâtunla hiçbir alâkasının bulunmadığını, “Ayos Amfilihiyos” adına yapılmış olduğunu, Türkler ve Müslümanların “Amfilihiyos” u Eflâtun yaptıklarını ileri sürerek, “Müzede görevli bir memur bir gazeteye yazdığı makalesinde ve Anadolu Ajansına verdiği beyanatında Eflâtun’un mezarının Konya’da keşfedildiğini söylemişti. Biz, Tarih Hazinesi mecmuasında bunu tashih etmiştik, müze memuru da bu yazımız üzerine kanaatini değiştirdi” açıklamasını yapmış bulunuyor.
Bursa’nın İznik ilçesinde bulunan ve Fatih Sultan Mehmet tarafından camiye çevrilen, ancak yandığı için yıllardır kapalı bulunan Bizans dönemine ait “Ayasofya Kilisesi”, onarılarak Kurban Bayramı’nda yeniden ibadete açıldı. Çok sayıda yabancı turist diğerleri gibi, Hıristiyanlığın bu önemli mâbedini ziyaret ederken, ne yazık ki biz, Eflâtun Mescidi gibi birçok tarihi eseri yerle bir etmişiz. 1920’li yıllarda arka köşedeki evde oturan Kolordu Kumandanı Fahrettin Altay Paşa’nın, Alaaddin Tepesi‘ni göremediği gerekçesiyle ortadan kaldırılması için emir verdiği “İnce Minare” yi, Babalık Gazetesi baş muharriri Hasan Rüştü Bey’in, son anda yıkılmaktan kurtardığını, olayın canlı şâhitlerinden gazeteci merhum Mustafa Ataman ve Bedesten’te esnaflık yapan merhum Kasım Gürçınar’dan dinleyip, birkaç defa yazmıştım. Vilayet konağı ile Kayalı Park arasında kalan kuzey köşesinde bulunan Ulvi Sultan Mescid ve Türbesi ile yıllar sonra yeniden yapılan Şerafeddin Camii’nin ilk bânisi Şeref-ed-din Osman’ın kıbledeki türbesi acaba neyi engellediği için yıkıldı?
İşte, “Eskiden nerede ne vardı?” yazı serisinin yeni örnekleri! Eskiden nerede neler yokmuş ki!
 
NAİL BÜLBÜL

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.