Eski Ramazanlar
Rahmet ve bereket ayı Ramazana kavuşturan Allah’a şükürler olsun. Yüce Yaradan; içinde bin aydan daha kıymetli Kadir Gecesi’nin olduğunu bildirdiği bu mübarek ay hürmetine dünyanın çeşitli yerlerinde akan müslüman kanını durdurup, dualarımızı dergâh-ı izzetinde kabul ederek İslâm âlemini huzura kavuştursun. Kusurlarımızı bağışlayıp, günahlarımızı affederek kendine lâyık kul, habibine lâyık ümmet olmayı nasip eylesin. Birçok gazete sayfalar ayırıp, tv kanalları özel program yaparken, duyarsız davranmayı marifet sayanlar ise, bildiğini okumayı sürdürüyor. Bu arada, günümüzde ramazan adına düzenlenen kutlamalar abartılı oluyor. Ramazanın şarkılı, türkülü, sazlı-sözlü eğlenceden ibaret ve onca masrafa gerek olmadığını hatırdan çıkarmamak lâzım. İrili ufaklı belediyelerin son yıllarda yaz geceleri günlerce süren program düzenlemeleri adeta gelenek hâline geldi. Bir belde belediyesinin yüzlerce milyara konser vermek üzere bir bayan şarkıcı getirttiğini, ancak gerekli parayı temin edemeyip, dillere düştüğünü gazetelerde okuduk.
İşgaliye, tabela, tenekeci, berber işyeri açma ruhsat ücreti olarak toplanan paraları yararlı işlere kullanmak yerine, eskilerin tâbiriyle çalgı-çığırgıya sarfetmek doğru mu? Şimdi durum nasıl bilmiyorum? Ancak, ramazandan önce kadınların ellerinde birer şişe su ile çoluk-çocuk programdan saatler önce Kültürpark’a koştuklarını gördüm. Tabii, akşam namazı hak getire. Şimdi de insanlar yatsı ve teravih yerine eğlenceye. Başbakan Erdoğan, özellikle bütçesi yetersiz olan belediyelerin festival, yaz eğlencesi adı altında böylesi israflardan kaçınmalarını istemiş olsa da pek kulak asan olmuyor. Yıllar önce Altınbaşak etkinlikleri ile başlayan ve giderek genişleyen organizelerden vazgeçilemese de hiç olmazsa ramazana rastlayan yıllarda pekâlâ bayramdan sonra yapılabilir.
Eskiden gerek ramazan geceleri, gerek yaz aylarında günümüzde moda olan eğlenceler olmazdı. Ramazan gecelerinde şehrin hareketli yerleri Türbeönü ve Aziziye Camii civarıydı. Teraviden çıkanlar, yolların geçtiği yerde bulunan ve adı günümüzde de anılmaya devam eden Türbeönü’ndeki 3 kahvehanede çay içip, sahura kadar sohbet ederlerdi. Şimdi Yusuf Ağa Kitaplığı’nın köşesinde bulunan şadırvan o zaman meydanın ortasındaydı. Kitaplığın yanında içinde antika saatler olan Muvakkithane’nin sırasındaki Nebi Dayı’nın (Çinitaş) işlettiği kahvehanenin önü sulanıp, masalar dışarıya çıkarılır, bir yandan tombala çekilirken bazıları da domino ve tavla oynardı. Mevlâna Çarşısı’nın önündeki yıllardır suyu akmayan havuzun yerinde adını içindeki fıskiyeli küçük havuzdan alan Havuzlu ve Türbe Caddesine dönerken sol köşede Yüksek kahvelerde de aynı tablo yaşanırdı.
Aziziye Camii’nden çıkan cemaat de Tatar Selahattin’in tenekeciler sokağındaki çay ocağının önünde çay-kahve içerek geç saatlere kadar sohbet ederdi. Sokak başlarında İdmanyurtlu Şaban’ın seyyar dondurma-limonata arabası ve Fakı Süleyman efendinin Şam tatlısı tezgâhı yerlerini alırdı. Yazları caminin önüne kurulan 2 karpuz sergisi geceleri direğe asılan Karpit lambası ile aydınlanırdı. 1950 öncesinde Şerafettin Camii, Arslanlı Kışla’daki arabalara koşulan katırların ot deposu, postane’nin yanındaki Hacı Hasan Camii kütüphane, İplikçi C amii Taş Eserler Müzesi ve metruk haldeki Alâaddin Camii de yıllardır kapalı olduğu için ramazan gecelerinde şehrin başka yerinde canlılık görülmezdi. Kapı Camii’nde 1950 sonrası mukabele okunup, hatimle teravih kılınırdı. Demokrat Parti iktidara gelince Konya’da toplantı yapılacak bir salonun olmayışı sebebiyle Alaaddin Keykubat salonu inşa edilirken, Alaaddin Camii’nin kıblesine de halen mevcut olan çay bahçesi açıldı. Yaz geceleri halkın doldurduğu bahçede çay ve limonata bulunur, Alaaddin Caddesi’nde pastanesi olan Mustafa Babaotu da dövme dondurma satardı.
Geçmişin ramazan günlerinde şehirdeki meczupları toplayıp, evlerine götürerek iftar veren hayır-hasenat sahiplerine rastlanırdı. Eskiden Konya’da çok sayıda meczup vardı. Bu sebeple iftarı Parsanalı Mustafa’ya haber vermek yeterliydi. O, diğer meczuplara haber ulaştırır, hepsi top atılmasına yakın Aziziye Camii karşısında zeytinyağı satan Bardakçı Mehmet ağanın mağazası ile karşıdaki Şekerci Ethem Büyükkol’un dükkânının yanından giren Şair Hasan Rüştü Sokağı’nın başında toplanırdı. Bir Skoda’nın arka teknesine doluşan meczupların giderlerken neşeleri görülmeye değerdi. Gençliğimin kayda değer hatıraları arasında 60 yıl önce Sultan Selim Camii’ne kurulan ilk mahya ve Alaaddin Tepesi’nin Şehitler Abidesi’nin arka kısmında bir zabıta memuru tarafından patlatılan ramazan topu da yer alır. Kalın urganların yukarıya çekilip, 2 minare arasına gerilen mahyada ampullerle kontrol için “Ya şehri ramazan” yazılıncaya kadar beklemiştim. Sarı pirinçten dökülmüş olan ve önce bir miktar barut konulup, terzilerden toplanan kumaş parçaları demir tokmakla sıkıştırılarak kibritle yakılan fitilin barutu ateşlemesiyle patlatılan 2 tekerlekli topun sesi şehrin en uzak köşesinden bile duyulurdu. Bazı şehirlerde kaleden, ya da yüksek bir tepeden top patlatılmaya devam edilirken, nedense şehrimizde bu geneleğe son verildi.
İşte, şehrimizde eski ramazanlar böyleydi.





Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.