Bu zamanının şartları insanaşükretmeyi unutturdu!

Bu zamanının şartları insanaşükretmeyi unutturdu!

Yıllardır bu dünya bağımlısı çark, içinde yaşayan insanımızın sabır, şükür, zikir, tevekkül gibi hasletlerini kaybettirdi

En azından bunun farkında olan bizler, insanoğlunun daldığı gaflet uykusundan uyandırmak için bir şeyler yapmalıyız!" diyen eğitimci – yazar Nurten Selma Çevikoğlu, ahir zaman insanın başına gelen musibetlerin, biraz şükürsüzlükten kaynaklandığını dile getiriyor. Çevikoğlu’yla son çıkan kitabı ‘Dert Şekeri’üzerine keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. Sorularımızı can-ı gönülden cevaplayarak derdin aslında insana, özellikle ahir zaman insanına faydalıolduğuna inanan yazar, ‘Dert Şekeri’ isimli kitabını oluştururken buna vurgu yapmak istediğinin altını çiziyor. Derdin faydaları mevzuunda, dert hakikatenşeker mi değil mi, zorluklara karşı nasıl göğüs gerebiliriz? gibi konularda hasbihâl ettik. Bu keyifli söyleşide biz dert ederek merak ettik, yazar Nurten Çevikoğlu derdimize derman oldu.

Yazmak, bir şeyler karamalak belli bir birikim ister. Herkes yazamaz. Sizin yazma serüveniniz nasıl başladı?

- Elbette birikimsiz yazılmaz. Ancak birikimi olup da yazma yeteneğine sâhip olmayan niceleri var. Yazma isteği olan fakat iki cümleyi bir araya getiremeyen çok insan tanırım. O zaman bu işgerçekten bir yetenek işi. Küçük yaştan beri okuyorum. ‘En iyi vakit kitap okumaya harcanan vakittir’ prensibini bana aşılayan, kendiside çok okuyan fazilet sâhibi merhum anneciğim beni küçüklüğümden beri okumaya alıştıran kişidir. Yalnız insan ne okuyacağını bilmeli. Maddi ve mânevi birçok eserleri okumalı.

Manevi eserler derken sizin önerebileceğimiz bu konuda eser var mı?

- Tabi ki. Meselâ en başta kişi ilk önce dinini öğrenebilmesi için Kur’an – Kerim okumalı. Ardından meâlini okumalı ve anlamalı. Diyanetin İlmihâl kitaplarını, İslâm tarihi, şehit Seyit Kutub’un ‘Fi– Zilâl Kur’an Tefsiri’, bu kitaplar insana önünü görebilmesi ışık tutar.

Ahir zaman insanı fıtratı itibariyle isyankâr bir ruh haletine sahip. Ufacık bir sıkıntıda, azıcık bir dertde hemen oflamaya, puflamaya başlar. Siz ‘Dert Şeker’i adlı eserinizde derdin aslında insana faydalı olduğundan, bir takım kazanımları olduğundan bahsettimişsiniz. Bunun yanında az şükreden bir insanoğlu. Bu konuda ne söylemek istersiniz?

- Dert, insana hayâtı öğretir. Kişiyi hayat ocağında pişirir ve olgunlaştırır. Dertli insan; sabrı, hoşgörüyü, kanaati, şükretmeyi, zikretmeyi geçirdiği acı deneyimlerle öğrenerek neticede güzel ahlak sâhibi kâmil bir şahsiyet hâline gelir. Yine dert insanı Rabb’ine yöneltir, duâya durdurur, huzûra vardırır, kişiyi günahlardan arındırır, kalbi hassaslaştırır, insanı gözyaşı deryasına daldırır ve böylece dert insanımâneviyat basamaklarında ilerletir.

Ancak günümüzde insanlar aynen kutsal kitâbımız Kur’ânı Kerim’de buyrulduğu gibi akletmeyen, fikretmeyen bir haldeler. Kendilerine bahşedilen onca nimetin idrâkinde olmayan, düşünmeyen, zikretmeyen, behimi duyguların peşinde gezen dolayısıyla şükretmeyen bir nesil ile karşı karşıyayız bugün. Aslında insanlara çok şey yükleyemiyorum. Zirâ bugün insanların mânevi yönlerini acımasızca ezen, sürekli madde pompalayan birşer güç var karşımızda. Yıllardır bu dünya bağımlısı çarkın içinde yaşayan insanımızın sabır, şükür, zikir, tevekkül gibi hasletlerini kaybetmesi çok normal. En azından bunun farkında olan bizler, insanımız daldığı gaflet uykusundan uyandırmak adına bir şeyler yapmalıyız kanaatini taşıyorum. Bizler, dâima etrâfımızın dertlerine çâre olabilecek İslâmî düsturları onlara benimsetme gayretinde olmalıyız. Bu hususta asla ümitsiz değiliz.

- Şimdişöyle bir geçmişe baktığımızda Allah’ın sevgili dostları, Peygamberler, Veliler, hep bir sıkıntı içerisinde. Bir tanesi yoktur ki rahatça hayatını idame ettirip, bu dünyadan göçüp gitsin. Öteki tarafta dediğiniz gibi gaflet uykusunda olan insan. Sefa içerisinde olan insan.Bu husus akla ters değil mi?

- Evet, akla göre ters. Ama Peygamberler, Hak dostları, büyük Velîler özel, seçkin, kâmil, örnek ve önder şahsiyetlerdir. Pek tabî ki onlar kendilerine isâbet eden her belâ ve musîbete, çeşitli hastalık ve müşkülatlara büyük bir sabır ve özveri ile, hoşgörü ve tevekkül ile râzı olma bilinciyle mukâbele ettiler asla isyan etmediler. Onlar kendilerine yakışanı yaptılar. Bugünkü insanlar da kendilerine yakışanı yapıyorlar. Bugüne kadar insanımıza ne verildi ki, ne bekliyoruz? Bir tarlaya buğday ekersen buğday çıkar, arpa beklenmez değil mi? Bugünün insanlığına sâdece iman çevresinde değil küfür çevresinde de yıllardır madde ekildi, materyalist felsefe benimsettirildi. En güzel yaşam biçiminin modern ve lüks hayat olduğu düşüncesi verildi. Medya her gün her gün âdeta beyinlere bu sevgiyi kazıdı.Mâneviyat ve din hayâtın kıyısına itildi. ‘Din; insanın çağdaş gelişmesini engeller, hayâtı özgürlük tadında yaşayamazsın’ fikri yerleştirildi. Bunların sonucunda insan modern, çağdaş ve lüks hayâtın dertsiz, problemsiz en güzel bir hayat tarzı olduğunu sandı. Yılların önümüze koyduğu tablo bu! Bu sebeple bu çirkin senaryonun kurbânı olan insanı yeniden öz değerleriyle buluşturmak idrak sâhiplerine düşüyor. Bizler de yılmadan büyük bir azimle çalışarak insanımızıbu maddi açmazın içine düşürenlerden daha fazla gayret göstererek hakkı,hakikati, doğruları ve hayâtın gerçeklerini tekrar insanımıza en güzel ve en verimli şekilde sunmaya çalışalım inşallah. İşte ‘Dert Şekeri’ bu çabanın ürünüdür.

- Peki bu çabanın ürünü olan kitabınızda insaoğlunun dertle nasıl baş edebileceğinden de bahsetmişsiniz sanırım. Biraz bundan bahsedebilir misiniz? Çünkü ahir zaman insanı tabiatı itibariyle çat –kırılgın bir yapıya sahip

-İnsanın başına her türlü dert, problem, sıkıntı, belâ ve musîbet gelebilir. Dertsiz, sıkıntısız insan düşünülemez. Her insanın mutlaka bir derdi vardır. Dertler, belâlar, sıkıntılar îmanla, bilgiyle, sabırla atlatılır. İnsan dünyâya imtihan edilmek üzere gelmiştir. Kutsal kitâbımızda bu yüce hakikati ifâde eden pek çok âyeti kerime vardır. "Her canlı ölümü tadacaktır. Bir deneme olarak sizi hayırla da şerle de imtihan ederiz. Ve siz, ancak Bize döndürüleceksiniz. Âyetlerde de belirtildiği üzere gerçekten hayat insan için başlı başına bir imtihan sahnesinden ibârettir. Herkes bu dünya hayâtında Cenâbı Hak tarafından kendine biçilen rolünü oynamaktadır. O zaman insan bu dünyâdaki rolünü iyi oynamalıdır. Rolünü iyi oynayanların filmi beğenilir. İçinden hiç çıkmayacağımız, inkârı mümkün olmayan ve mutlak vâr olan ebedî bir âlem var önümüzde. Başrollerini kendimizin oynadığı filmin ebedî âlemde beğenilmesi için dünya hayâtını doğru değerlendirme şansından başkaşıkkımız yoktur. Zorluklar, güçlükler, sıkıntılar ancak mâneviyatla aşılabilir. Aksi hüsrandır neticesi ise acıklı bir azaptır. Dert Şekeri adlı kitabımda dertleri nasıl göğüsleyebileceğimize, problemleri nasıl aşabileceğimize, sıkıntıları nasıl gidereceğimize dâir en ince detaylarına kadar muhteşem güzellikte bilgiler mevcut.

- Yine ahir zaman insanını ele alırsak yaşadığı hastalıklar, başına gelen musibetler biraz şükürsüzlükten mi kaynaklanıyor?

Âhir zaman insanının başına gelen sıkıntı ve musibetler, açmaz ve çıkmazlar sâdece şükürsüzlükten kaynaklanmıyor. Bunların birçok sebepleri mevcuttur. Meselâ; îmanlar zayıfladı,gerekli mânevi bilgi donatısına sâhip değiliz, insanı hem rûhen hem bedenen rahatlatan ibâdetlere yeterince önem vermiyoruz. Kadere rızâ göstermeyip isyân ediyoruz. Sabır ve teslim ehli değiliz. Vâr olanlara şükretmek yerine hep daha fazlasını istiyoruz. Kitaptada bahsettim, insan kendisine mutlaka ‘sâlih bir çevre’ oluşturmalı. Çıkmazlarını istişâre edebilecek hayırlı dostlar edinmeli. Sâlih insanlarla berâber olmalı. İnsan kendisini en mükemmel bir şekilde yaratan ikrâmı ve ihsânı bol olan ‘Rabb’ini en yakın dost’ bilmeli. Ömür sermâyesi orda burada boş meşgalelerle israf edilmemeli. Hayâtın her ânını;‘Dem bu demdir’ yâni ‘an bu andır’ hükmünce değerlendirilmeli. İnsan kendisiyle barışık olmalı, Cenâbı Hak’dan güç alarak her problemini başkalarına yük olmadan kendisi çözebilecek kıvamda bulunmalı. Tabi bu ideal çizgi. Ama bu çizgi bir Müslüman’ın izlemesi gereken gerçek hayat yoludur.

- Bu ideal çizginin belirlenmesinde Ademoğlu’nun gerçek dinini, Rabbını bilmiyor oluşundan kaynaklanıyor olabilir mi?

Kesinlikle.Yaratılmışların içinde en şereflisi olmaya mazhar olan insan bugün maalesef dînini, diyânetini bilmiyor. Îmânını özüne sindiremiyor. Hakikat gerçeğinden uzak bir yaşantı                                                         izliyor. Âhiretini ihmal ediyor. Lükse giriyor, çağdaş olma adına her türlü günahı fütursuzca işliyor. Îmandan, İslam’dan, gerçek bilgiden yoksun yaşıyor. Bu sebeple her vakit ahvâlinden şikâyetçi oluyor. Hayâtın hiç zorlukları olsun istemiyor. Hep sorunsuz, rahat bir hayat istiyor. Başına bir sıkıntı veya problem gelince sabredemiyor, vâr olanlara şükredemiyor, kendisine kötülük yapanları affedemiyor. Halbuki sabretmek, şükretmek, affetmek insanı güzel haslet sâhibi kılar, hayâta tebessümle baktırır. Pek tabi bunları yapmak için insanın hayâtı doğru yorumlaması şarttır. İnsanın hayâtı doğru yorumlaması için yaşama pozitif düşünceyle bakması kendi adına yapacağı en doğru karardır.

MUSTAFA GÜZEY



 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.