Asiye Tuğçe Çakır: Yargıya olan güveni zedelemeyin!
Hukukçu Asiye Tuğçe Çakır, 2022 yılında yapılan yasa değişikliklerinin kadına yönelik şiddeti engelleme noktasında yeterli olmadığını ve mahkemelerden çıkan kararların gecikmesinin cezanın caydırıcılığını azalttığını belirtti. Cezaların daha etkili hale gelmesi gerektiğini vurgulayan Çakır, çözüm önerilerini de sıraladı.
‘ASIL SORUN UYGULAMADA’
Hukukçu Çakır, uygulamadaki asıl sorunun yargı sürecinin yavaş işlemesi olduğunu söyledi. Çakır, “Geç gelen kararların üzerine adaletsiz delil değerlendirmeleri ve infaz aşamasında cezaların fiilen uygulanmaması da eklenince, cezanın caydırıcılığı iyice zayıflıyor” ifadelerini kullandı. Çakır, Türk Ceza Kanunu’ndaki reformların teoride önemli adımlar olduğunu ancak pratikte yetersiz kaldığını belirtti. Çakır, cezaların artırılmasının yanı sıra şu adımların da atılması gerektiğini vurguladı. Çakır, “Yargılama sürecinin hızlandırılması, Koruyucu tedbirlerin adli merciler tarafından etkin şekilde uygulanması, Kadına yönelik şiddetin psikolojik, ekonomik, cinsel ve benzeri tüm yönlerini kapsayan ayrı suç tanımlarının getirilmesi… Mevzuat tek başına yeterli değil. Mevzuat tek başına caydırıcı olmaya yetmiyor. Etkin koruma, hızlı yargılama ve toplumsal dönüşüm sağlanmadıkça cezaların etkisi sınırlı kalacaktır” şeklinde konuştu.
‘HAKSIZ TAHRİK, İYİ HAL UYGULAMASI MAĞDURLARI TEDİRGİN EDİYOR’
Kadın cinayetlerinde faillerin çoğu zaman ‘haksız tahrik’ ya da ‘iyi hâl’ indirimi almasının, mağdur yakınlarında adalete olan güveni olumsuz etkilediğine dikkat çeken hukukçu Asiye Tuğçe Çakır, konuyla ilgili şu ifadeleri kullandı: “Kadın cinayetlerinde faile ‘haksız tahrik’ ve ‘iyi hâl’ indirimi uygulanması, mağdurların yakınlarında adalete güvenin sarsılmasına ve toplumda cezasızlık algısının güçlenmesine neden olmaktadır. Bu indirimlerin etkisi yalnızca hukuki değil, aynı zamanda duygusal ve toplumsaldır. Kadın hakları savunucuları, bu tür uygulamaların kadın cinayetlerini meşrulaştırdığını, failleri cesaretlendirdiğini ve adaletin önünde engel oluşturduğunu vurgulamaktadır. Özellikle Pınar Gültekin davası gibi kamuoyunda büyük yankı uyandıran olaylarda verilen ‘haksız tahrik’ indirimi, toplumda ciddi tepkilere yol açmış; bu kararların, kadınların yaşam hakkını koruyamadığının açık bir göstergesi olduğu belirtilmiştir.”

HAKSIZ TAHRİK VE İYİ HÂL İNDİRİMLERİNİN TOPLUMSAL ETKİSİ
Çakır, “Cezaların düşüklüğü, faillerin kısa sürede cezaevinden çıkabileceği algısını doğuruyor. Aldatma, sadakat, pişmanlık gibi gerekçelerle indirim uygulanması, kadın cinayetlerini hafife alınan suçlar gibi gösteriyor. Sanıkların kravat takması ya da ‘pişmanım’ demesiyle iyi hâl indirimi alabilmesi, toplumda adalet sisteminin taraflı olduğu hissini güçlendiriyor” dedi.
İNDİRİMLER ADALETE OLAN GÜVENİ ZEDELİYOR
Çakır, bu yapılan indirimlerin toplumda adalete güvenin zedelendiğini ifade ederek sözlerine şu şekilde devam etti: “Bu indirimler, hem mağdur ailelerin hem de toplumun adalete olan güvenini ciddi şekilde sarsıyor. Ceza hukukunun mağduru değil, failin psikolojisi ve duruşunu merkeze alan yaklaşımı, ‘yaşam hakkına saygı’ ilkesiyle çelişiyor. Ortaya çıkan adaletsizlik algısı, mağdurların adalet arayışından vazgeçmesine ve kamuoyunun yargıya olan güveninin zayıflamasına neden oluyor.”
‘TOPLUMSAL DÖNÜŞÜM DE GEREKLİ’
Kadına yönelik şiddette hukukun çok önemli olduğuna değinen Çakır, toplumsal faktörlerinde hukuk kadar önemli olduğunu ifade ederek, konuşmasını şöyle noktaladı: “Kadına yönelik şiddetle mücadelede hukuk sistemi elbette kritik; fakat toplumun tüm katmanlarında dönüşüm olmadan kalıcı etki sağlanamaz. Aileler, eğitim sistemi ve medya gibi toplumsal aktörlerin yükü büyük. İşte bu alanlarda atılabilecek adımlar; Aile içi iletişimde duygusal ifade teşvik edilmeli. Şiddeti meşrulaştıran anlatılara son vermek gerekiyor. Erkek çocuk yetiştirmede duygusal zekâya odaklanmak gerekiyor. Kendini kontrol edebilen, empati kurabilen bireyler yetiştirmek ailelerin temel sorumluluğu haline gelmeli. Erken yaşta farkındalık atölyeleri sağlanmalı. Sevgi, saygı, sınır gibi kavramlarla şiddet dışı ilişki kuralları öğretilmeli. Okullarda psikolojik destek birimleri güçlendirilmeli. Eleştirel medya okuryazarlığı oluşturulmalı. Öğrencilere medya içeriklerini eleştirel değerlendirebilme becerisi kazandırılmalı. Sosyal medya kampanyaları analiz edilmeli, reklam veya dizilerdeki cinsiyetçi temsiller tartışılmalı. Medya ve Dijital Platformlar’da ise pozitif temsil ve kampanyalar yapılmalı. Kadın liderlerin, ekonomik bağımsızlığını kazanmış bireylerin, şiddete karşı direnenlerin gerçek hikâyeleri paylaşılmalı. Toplumsal sorumluluk projeleri çoğaltılmalı. Medya haberciliğinde kalite daha da yukarıya çıkmalı. Kadın cinayeti haberlerinde sadece olay değil mağdurun öyküsü içeriğin odağında olmalı.”
Kaynak:Ali Kaan Kurşun





Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.