İNSANLIĞIN ÖĞRETİ SÜRECİ (5)

İNSANLIĞIN ÖĞRETİ SÜRECİ (5)

İNSANLIĞIN ÖĞRETİ SÜRECİ (5)

 

(Seni Yaratan Rabbinin Adıyla

OKU”

O, İnsanı Bir Kan Pıhtısından Yarattı)

Allah okumayı ve öğretiyi ilahi merkezli yapan kullar için okuma ve öğretinin detaylarına gidecekti. Bu detayları İnsanlara indirdiği kitabinda şöyle ifade etmektedir)   “Allah sözün en güzelini, birbiriyle uyumlu ve bıkılmadan tekrar tekrar okunan bir kitap olarak indirdi. Rablerinden korkanların, bu Kitab'ın etkisinden tüyleri ürperir, derken hem bedenleri ve hem de gönülleri Allah'ın zikrine ısınıp yumuşar. İşte bu Kitap, Allah'ın, dilediğini kendisiyle doğru yola ilettiği hidayet rehberidir. Allah kimi de saptırırsa artık ona yol gösteren olmaz.” (Zümer 23) Kulları için Kur’an, okunan, anlayıp idrak edilen ve hayatta yaşanmak için indirilen bir kitaptı. Hayat, bu kitabın emir ve yasaklarına göre dizayn edilecekti. Kulu yaratan Allah yarattıklarının vasıflarını ve özelliklerini elbette en iyi bilendi. Allah kullarını dünyada ve ahirette kurtuluşa götürecek reçeteyi İndirdiği kitabında takdim etti. Kullarına bir kullanma kılavuzu ve kılavuzun içinde okumanın ve öğretinin yani kulluğun ve kurtuluşun talimatlarını sundu. İşte bu kılavuza uyan kul garanti kapsamına girecek dünyada ve ahirette kurtuluşa erecekti.

Kul için hayatta kendisine yönelinecek müracat edilecek iki unsur insanların önüne konuldu. Bunlardan birincisi Kur’an-ı Kerim, ikincisi de O’nu hayatında model olarak uygulayan Hz. Muhammed (sav) oldu. Allah Kitabında mü’minlere kendine itaatle birlikte Rasulüne de itaati emretti. “Allah'a itaat edin, Resûle de itaat edin ve (kötülüklerden) sakının. Eğer (itaatten) yüz çevirirseniz bilin ki Resûlümüzün vazifesi apaçık duyurmak ve bildirmektir.” (Maide 92) “Her kim Allah'a ve Resûlüne itaat eder, Allah'a saygı duyar ve O'ndan sakınırsa, işte asıl bunlar mutluluğa erenlerdir.” (Nur 52) Kur’an insanın yaşam klavuzu Rasulullah ta o klavuzun canlı uygulayıcısı oldu. Ayetlerde de ifade edildiği gibi kurtuluşun yolu Allah’ın Rasulünü örnek almaktan geçiyordu. Çünkü kulların okuma ve öğretiyi nasıl gerçekleştireceklerini gönderdiği elçisinde gösterdi.

Yaratılan insan yaratıcısının önüne koyduğu klavuzlara uygun hareket etmeliydi. Klavuzda belirtilen talimatnamelere uymalıydı. “(Resûlüm!) Sana bu mübarek Kitab'ı, âyetlerini düşünsünler ve aklı olanlar öğüt alsınlar diye indirdik.” (Sad 29) İnsan kendisi için önüne konulan klavuzlara uygun hareket ederse kendisini garanti altına alacaktı. Bu garanti kapsamı insanın dünyada huzur, güven, emniyet içinde yaşamasını, ahirette de ebedi kurtuluşunu sağlayacaktı.

Toplumlar önlerine konulan klavuzu uyguladıklarında da toplumsal huzur güven ve emniyet sağlanacaktı. Toplumsal sükunet ve emniyetin verdiği huzur ve güvende toplumun dünyada cennet hayatı yaşamasını sağlayacaktı. Onun için klavuzu birey olarak uygulayan Müslüman, içinde yaşadığı toplumsal huzur olmadan bireysel huzurun zor olacağını bilerek toplumsal huzurun sağlanması için çaba harcayacaktı. “Sizden, hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Al-i İmran 104) ayetinde ifade edildiği gibi klavuzun uygulanması yönünde topluma dönük en üst düzeyde çaba ve gayret göstermeliydi.

Ashab Peygamber Efendimizle ilgili bilgi almak için Hz Aişe (ra)ye; Rasulullahın ahlakı nasıldı diye sorduklarında Hz. Aişe (ra): “O’nun ahlakı Kur’andı” cevabını vermişti. Peygamberimiz yaşayan bir Kur’andı. Allah’ın Rasulü ashabını da öyle yetiştirdi. Sahabenin gözü kulağı Rasulullah’ın üzerinde idi. Onun sözlerini ve eylemlerini sürekli takip ederlerdi. O’ndan bir söz duyduklarında ve O’nda bir eylem gördüklerinde onları uygulamaya azami riayet ederlerdi. Allah ve Resûlü bir iş hakkında hüküm verdikleri zaman, hiçbir mü’min erkek ve hiçbir mü’min kadın için kendi işleri konusunda tercih kullanma hakları yoktur. Kim Allah’a ve Resûlüne karşı gelirse, şüphesiz ki o apaçık bir şekilde sapmıştır. (Azhab 36) Sahabe günlük hayatında yaptığı her işin doğruluğundan emin olmak isterdi. Bireysel yaşantısı, ev hali, aile hayatı, komşuluk ilişkileri, ticareti, alış verişi, akraba ilişkileri, toplumsal hayat, bireyin bireyle, toplumun toplumla olan bütün münasebetlerinde Rasulullah’ın belirlediği yaşantıyı ilke haline getirmişlerdi. Andolsun, Allah’ın Resûlünde sizin için; Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.” (Ahzab 21) ayette de belirtildiği gibi Rasulullah onlar için en güzel model olmuştu. Sahabe inzal olan Kur’an ayetlerini Rasulullah’tan öğrenir ve öğrendikleri ayetleri hayatlarında yaşarlardı. Bir durumla karşılaştıklarında konuyu Rasulullah’a götürür ve verilen karara göre amel ederlerdi. “Hayır! Rabbine andolsun ki onlar, aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp, sonra da verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş olmazlar.” (Nisa 65) “Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygamber’e itaat edin ve sizden olan ulu’l-emre (idarecilere) de. Herhangi bir hususta anlaşmazlığa düştüğünüz takdirde, Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Resûlüne arz edin. Bu, daha iyidir, sonuç bakımından da daha güzeldir.” (Nisa 59) ayetinde de belirtildiği gibi sahabe kılavuzda belirtilen bu talimatları eksiksiz yerine getirirlerdi.

Sahabe Peygamberimizin nübüvvetinden önce cahiliyye karanlığında yaşayan, batılın içinde yüzen, cahiliyye kültürünün bir çok uygulamalarını hayatlarının içinde bulunduran insanlardı. Onlar Peygamberimizin eğitiminden geçtiler. Allah’a ve Rasulüne tam teslim oldular. Bu teslimiyet öyle bir teslimiyetti ki; “Anam babam sana feda olsun Ya Rasulullah” , diye hitap ediyorlardı. Kur’an ve Rasulullah la hayat buldular. “Peygamber, müminlere kendi canlarından daha yakındır…” (Ahzab 6) ayetinde de ifade edildiği gibi Allah ve Rasulünün emirleri onlar için içtikleri sudan, yedikleri besinden, teneffüs ettikleri havadan daha önemli ve daha öncelikli oldu. Bu öncelik onları çölde yeşeren bir çiçek, bir gül, bir fidan yaptı. Tarih onları ölümsüzleştirdi. Peygamberimiz gibi asırlar boyu yadedildiler, anıldılar, övgüyle bahsedildiler. Bu Allah’ın onlara dünyada bahşettiği bir lütuf oldu.

Peygamberimiz dünya ile ilgili bir konuda fikir beyan ettiğinde; Ey Allah’ın Rasulu bu senin fikrin mi yoksa vahiy mi? Diye sorarlardı. Vahiyse şüphe götürmeyecek şekilde teslimiyet duyar ve yerine getirirlerdi. Peygamberimizin şahsi fikri ise O’na şöyle yapsak daha iyi olur diye fikirlerini söylerlerdi. Bu iki hususun ölçüsünü dengeli tutarlar Peygamberi insan ötesi bir varlık pozisyonuna taşıyıp ilahlaştırmazlardı. Peygamber de onlar gibi yiyen içen insani ihtiyaçları olan, doğan ve ölecek olan bir kişi idi. Ayette de belirtildiği gibi; “Biz onları (peygamberleri), yemek yemez birer (cansız) ceset olarak yaratmadık. Onlar (bu dünyada) ebedî de değillerdir.” (Enbiya 8)

Kur’an-ı anlama ve yaşamadaki ölçüleri, günlerinin tamamını yani yirmi dört saati O’nun talimatlarına uygun ikame etmekti. Hayatlarının her aşamasını eksiksiz Kur’an ve Peygamberimiz şekillendiriyordu. Onların Kur’an-ı güzel okuma gibi bir dertleri, çabaları ve yarışları yoktu. Onlar Kur’an-ı en güzel yaşamanın yarışını ve mücadelesini veriyorlardı. Anlamını bilmeden hatim yapma çabaları yoktu. Kur’an-ı ölülere ve ölülerin ardından değil, yaşayanlara, dirilere okuyorlar onlarında Kur’an-ı öğrenmelerinin çabasını veriyorlardı. Kur’an-ı güzel ses sanatı olarak değil güzel bir yaşam rehberi olarak kabul ediyorlardı. Onlar Kur’an-ı bir anayasa kitabı olarak görüyorlardı. Bir aile kitabı,bir ticaret kitabı, toplumsal iletişim kitabı, helal ve haramların belirlendiği ibadet kitabı, devlet yönetiminin gerçekleştirildiği hukuk ve muamelat kitabı, kısaca insanın bir ömrünü kapsayan rehber kitap olarak görüyorlardı. Onların saygıları kitabın ve Rasulünün emirlerine idi. İnen ayetleri sindire sindire, hayatlarına tatbik ede ede öğreniyorlardı. Ayette de belirtildiği gibi; “Biz Kur’an’ı, insanlara dura dura okuyasın diye âyet âyet ayırdık ve onu peyderpey indirdik.” (İsra 106) ayetinin emrettiği öğretiye taabi oluyorlardı. Bu öğreti imani nokta da onları öyle üst düzeye taşıdı ki. Müşriklerin ve kafirlerin sahabeye yaptıkları işkenceler had safhalara ulaştığı halde inançlarından ve imanlarından asla taviz vermiyor gerekirse canlarını veriyorlardı. Dünyalıklara asla meyletmiyorlardı. Onların hayatında varsa yoksa Kur’an-ın ve Rasulün emirleri vardı.

Hz. Peygamber’in kişiliklerini yoğurduğu nesil, sahabe nesli… Rasulullahla aynileşme çabası içinde olan ve dolayısıyla O’ndan renkler, çizgiler, izler taşıyan nesil. Sünnetin terbiye ettiği, sünnetin teknesinde yoğurulan nesil. En asli islam nesli. Çünkü mürebbisi bizzat Allah’ın Rasulü olan bir nesil. Bu neslinzd imani noktada ulaştıkları mertebeyi Allah (cc) şöyle ifade etmektedir: “Eğer onlar böyle sizin iman ettiğiniz gibi iman ederlerse, gerçekten doğru yolu bulmuş olurlar; yüz çevirirlerse onlar elbette derin bir ayrılığa düşmüş olurlar. Allah, onlara karşı seni koruyacaktır. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.” (Bakara 137) Allah sahabeyi övmekte imanda kemale erdiklerini ifade etmektedir.

Her asırda yaşantıları özlenen, çağımız toplumlarının da aradığı kurtuluş örneğini önümüze koyan bir nesil. Asrımızdaki Müslümanların içine düştüğü buhrandan kurtuluşun reçetesi olan bir nesil. Kurtuluşumuzun, onların yaşadığı islamı yaşama çabasında olacağımız bir nesil.

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.