İnsanlığın Öğreti Süreci (1)

İnsanlığın Öğreti Süreci (1)

İnsanlığın eğitimi de, öğrenmesi de, okuması da insanlık tarihi ile eşdeğerdir.  Biz ilk okumayı meleklerde ve İbliste görmekteyiz. Meleklerin olayları okuması farklı İblisin okuması farklı olmuştur

ZAKİR GÜNDOĞDU

İnsanlığın Öğreti Süreci (1)

(Seni Yaratan Rabbinin Adıyla Oku

“OKU”

O, İnsanı Bir Kan Pıhtısından Yarattı)

İnsanlığın eğitimi de, öğrenmesi de, okuması da insanlık tarihi ile eşdeğerdir.  Biz ilk okumayı meleklerde ve İbliste görmekteyiz. Meleklerin olayları okuması farklı İblisin okuması farklı olmuştur

 

Melekler Allah’ın emrini Allah’ın emrettiği şekilde okumuş ve okumanın neticesinde “melek” varlığının ilahi makam karşısındaki yeri ve gelecekteki mekanı ve makamı farklı olmuştur. Binlerce yıllık devam eden tarihsel süreçte de Allah’ın kulları nazarında meleklerin olgusal algısı hep güzelliği temsil etmiştir. Allah’ın Adem’e secde etme emrini farklı okuyan İblis ise okumasının karşılığında Allah’ın huzurundan kovularak lanetlenmiştir. Cehennemle cezalandırılacağı da vaadedilmiştir. Devam eden bu tarihsel süreçte insan nazarında da  hep kötü okumanın, kötülüğün, asiliğin, isyankarlığın temsilcisi olmuş ve öyle yadedilmiştir. “Meleklere, "Adem'e secde edin" demiştik, İblis müstesna hepsi secde ettiler, o ise kaçındı, büyüklük tasladı ve inkar edenlerden oldu.” (Bakara 34)

 Adem ile devam eden okuma Adem (as)in çocukları olan Habil ve Kabil ile sürmüştür. Oysaki Habil’in okuması farklı,  Kabil’in okuması farklı olmuştur.  Sonuçta ikisi de bir bilgiyi, düşünceyi, olayı tecelli ettirmiştir. Birinin eylemi kendisini kurtuluşa diğerinin eylemi de kendisini felakete götürmüştür.

 Adem ile başlayan peygamberlik halkası okumayı ilahi merkezli yapmıştır. Bütün peygamberler okumayı yüce yaratıcısından öğrenmiş ve insanlığa öğretmiştir. İlahi merkezden beslenen okuma; kainatı  ve içindeki mahlukatı yaratan yaratıcının yarattıklarının en ince detaylarına kadar vakıf olması, vakıf olduğu mahlukat için en doğru en faydalı  bilginin de ne olduğunu bilmesi ve bu bilgiyi, okumayı peygamberleri vasıtasıyla insanlığa bildirmesidir. İnsanların ilahi merkezli okuması, ilahi çizgide yürümesi Allah’ın vadettiği dünya ve ahirette insan için kurtuluşu ve kazanımları beraberinde getirmiş ve getirecektir. Çünkü bu Allah’ın vadiddir. “Bilesiniz ki, Allah’ın dostlarına hiçbir korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir de. Onlar iman etmiş ve Allah’a karşı gelmekten sakınmış olanlardır. Dünya hayatında da, ahirette de onlar için müjde vardır. Allah’ın sözlerinde hiçbir değişme yoktur. İşte bu büyük başarıdır.” (Yunus 62,63,64)

Oysa şeytanın Allah’a mazeret(!) olarak ortaya koyduğu ve savunduğu da kendince bir bilgidir. Allah,;“Sana emrettiğim zaman seni saygı ile eğilmekten ne alıkoydu?” dedi. (O da) “Ben ondan hayırlıyım. Çünkü beni ateşten yarattın. Onu ise çamurdan yarattın” dedi. Allah, “Şimdi in aşağı oradan. Çünkü senin orada büyüklük taslamak haddine değil! Hemen çık! Çünkü sen aşağılıklardansın” dedi.(Araf 12-13) ve bunun gibi birçok ayette şeytanın öğretisinin kendisine nasıl bir felaket getirdiğini görmekteyiz. Çünkü şeytanın bilgisi ilahi merkezli değildi ve kendisini ilahi merkezli olmayan bilgi ve bilgilerle beslemiş, bu bilgilerinin peşine takılmıştı. Şeytan  belki meleklerden de daha çok bilgiye sahipti. Bugüne kadar var olmuş, buğün var olan  ve yarın da var olacak olan insanın bilgisinden de daha çok bilgiye sahipti. Oysa Şeytan Allah’ın yaratıcılığını tanıyor ve kabulleniyordu. Allah’ın kendisini ateşten, Adem’i çamurdan yarattığını kabul ediyordu. Yaratıcılığı kabullenmek, Allah’ ı bilmek şeytanın kurtuluşu için yetmiyordu. Çünkü Şeytan Allah’ın öğretisine tabi olmayı reddetmişti. Yaratılanların ortaya koyduğu ve sonradan gelenlerin peşinden gittiği öğretiler bu süreçlerle birlikte dünyada kıyamete kadar sürecek doğru yada yanlış öğreti çeşitlerini oluşturdu. Bunlar;

  1. Allah’a tam anlamıyla teslim olmuş melaike çizgisi: Bu tam teslimiyeti, masumiyeti kulluğu ifade eden çizgidir.

  2. Allah’a tam anlamıyla ve herşeyiyle isyan etmiş şeytani çizgi: Bu çizgi isyanı, büyüklenmeyi, kibiri, ırkçılığı, gruru,kıskançlığı, zulmü kısaca küfrü temsil eden çizgidir. 1

  3. İnsani çizgi: İnsan hem melaike hem de şeytani çizgiyi bünyesinde bulundurabilen her ikisini de besleyip büyütebilen, küçültebilen özelliğe sahiptir. Meleklerin ve şeytanın çizgisi açık ve nettir. Oysa insan öğretiyi aldığı kaynağa göre çizgisini her iki yönde de şekillendirebilen varlık olarak karşımıza çıkmaktadır.

 Melekler yaratılışları gereği masum ve günahsız varlıklardır. İstisnasız ve noksansız olarak ilahi öğreti doğrultusunda hareket etmektedirler. Cinsiyetleri, içgüdüsel yapıları, heva ve hevesleri yoktur. İnsan yaratılışı gereği cinsiyete, heva ve hevese, nefsani hislere sahiptir. İnsan öğretisini ilahi kaynaktan alıp cinsi arzularını, nefsani duygularını, heva ve hevesini dizginleyebildiğinde, ilahi öğretiyi benimsemede derinlik oluşturabildiğinde Allah’ın katında melaikelerden daha üstün bir varlık konumuna yükselebilmektedir. Yok eğer şeytani öğretiye tabi olur ise aşağıların da aşağısı olmaktadır. Şeytan kendi öğretisine tabi olarak nefsini, gururunu, kibrini güç olarak benimsemiş ve Allah’a teslim olma yerine bunlara teslim olmuş bunları benimsemiştir. Duygularını Allah’a alternatif ilahlar edinmiştir. “İblis dedi ki: “Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş balçıktan yarattığın insan için saygı ile eğilemem.”     (Hicr 33) 

“İş bitirilince şeytan da diyecek ki: “Şüphesiz Allah, size gerçek olanı söz verdi. Ben de size söz verdim ama yalancı çıktım. Zaten benim sizi zorlayacak bir gücüm yoktu. Ben sadece sizi çağırdım, siz de hemen bana geliverdiniz. O hâlde beni kınamayın, kendinizi kınayın. Artık ben sizi kurtaramam, siz de beni kurtaramazsınız. Şüphesiz ben, daha önce sizin, beni Allah’a ortak koşmanızı kabul etmemiştim. Şüphesiz, zalimlere elem dolu bir azap vardır.”(İbrahim 22) 

Yukarıdaki ayette ifade edilen odur ki, Şeytan öğretisinin yanlış olduğunu, üzerinde yürüdüğü yolun batıl olduğunu ve kendisini bekleyen akıbetin ne olduğunu bildiği halde nefsinin, gururunun ve kibrinin esiri olmuş bunları putlaştırarak putlaştırdığı öğretisine kul, köle olmuştur. 

İnsan ilahi öğretinin dışında kendine yol veya yollar tayin ederse, bu öğreti ilahi öğretiye başkaldırı, isyan, yaratılış makamına aykırı hareket etmiş olacaktır  “Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zariyat 6) Oysa ayetde belirtildiği gibi insanın öğretisinin ve yürüyeceği yolun ne olduğu açıkça ifade edilmektedir. İnsanın bu öğretinin dışına çıkması  makama, makamın nizamına, emir ve talimatlarına karşı gelmek, şavaş açmak, meydan okumak, yeni bir nizam ve düzenle O’nun karşısına çıkmak, Yaratıcı makamın sahip olduğu güç, otorite, düzen ve hakimiyet alanına sahip olma yetkisini kendisinde görme çabasıdır. Bu çaba  içerinde olan Firavun’un hali  şöyle anlatılmaktadır: 

 “(Ey Muhammed!) Mûsâ'nın haberi sana geldi mi? Hani, Rabbi ona mukaddes Tuvâ vadisinde şöyle seslenmişti: Haydi Firavun'a git! Çünkü o azmıştır. Ona de ki: İster misin (küfür ve isyanından) temizlenesin? Seni Rabbine ileteyim de O'na karşı derinden saygı duyup korkasın! Derken Mûsâ ona en büyük mucizeyi gösterdi. Fakat o, Mûsâ'yı yalanladı ve isyan etti. Sonra sırt dönüp koşarak gitti. Hemen (adamlarını) topladı ve onlara seslendi: Ben, sizin en yüce Rabbinizim!" dedi. Allah onu, ibret verici şekilde dünya ve âhiret cezasıyla cezalandırdı. Şüphesiz bunda Allah'tan sakınıp korkan kimseler için büyük bir ibret vardır.” (Naziat 15…26)

“Firavun, “Ey ileri gelenler! Sizin benden başka bir ilâhınız olduğunu bilmiyorum. Ey Hâmân! Benim için bir ateş yakıp tuğla pişir de bana bir kule yap! Belki Mûsâ’nın ilâhına çıkar bakarım(!) Şüphesiz ben onun mutlaka yalancılardan olduğunu sanıyorum” dedi. (Kasas 38)

Yahudilerin ve Hiristiyanların  bu çaba içindeki hali ise şöyledir;

Allah’ın Resûlü boynunda gümüşten bir haç olduğu halde yanına giren Adiy bin Hatam’e;

“(Yahudiler) Allah’ı bırakıp, hahamlarını; (hıristiyanlar ise) rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih’i rab edindiler. Oysa, bunlar da ancak, bir olan Allah’a ibadet etmekle emrolunmuşlardır. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O, onların ortak koştukları her şeyden uzaktır.”(Tevbe 31)  Âyetini okudu. Bu ayeti duyan Adiy bin Hatem Resûlullah’a (s.a.v.) şöyle der:
“Bu ayet bizi, âlimlerimizi ve rahiplerimizi rabler edinmekle suçluyor. Bunun gerçek manası nedir? Zira biz onları kendimize rabler edinmeyiz.” Resûlullah (s.a.v.) cevaben:
“Siz onların haram kıldığı şeyleri haram, onların helal kabul ettiklerini helal kabul etmiyor musunuz?” deyince, Adiy:
“Evet böyledir.” Diyerek tasdik etti. Hz. Peygamber (s.a.v.) de:
“İşte bu sizin onları rabler edinmenizdir.” Buyurdu.

Bu ve daha çok paylaşılabilecek bilgilerde gösteriyor ki, bunların hepsi bir öğreti, bir yol, bir çizgidir. İnsanın bu öğreti çeşitleri içerisinde kendi yürüyeceği öğreti çeşidini belirleyip yürümesidir. Allah (cc),  insanı kurtuluşa götürecek öğreti çeşidini insana takdim etmiştir. İnsanın bu öğretiye tabi olması için toplumlara elçilerini göndererek insanı uyarmıştır: “Şüphesiz biz ona (doğru) yolu gösterdik. İster şükredici olsun ister nankör.” (İnsan 3)  İnsan bir ömür imtihan olmaktadır. Sahip olduğu ve tabi olduğu öğreti insanın ya kurtuluşunu yada felaketini getirecektir. İnsanın ehsen-i takvim  olması da esfele safiliyn olması da kendi iradesi ve tercihindedir. Tabi tercihinin neticesinde kendisinin hakettiği mükafata sevineceği gibi cezasına da katlanacaktır.







 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.