Hz. Nuhun oğlu Türklerin atası
Aydınlar Ocağı'nda konuşan eğitimci Mustafa Erol, "Hz. Nuh'un üçüncü oğlu olan Yafes, Türk'lerin atasıdır" dedi. Erol, Hz. Türk'ü de "nebi" silsilesi içerisinde değerlendirdi.
Konya Aydınlar Ocağı'nın Salı Sohbetleri'nde Rusya'ya İslâmiyet'in girişinin 1120. senesi ve Kazan Hanlığı'nın düşüşünün 460. yılı münasebetiyle Orta Asya Türk Tarihi'ni anlatan eğitimci Mustafa Baran Erol, "Türklerin atası Yafes'dir" dedi. Erol, Ceneb-ı Hakk'ın her kavme bir nebi gönderdiğini belirterek "Hz. Türk'ü ben, "nebi" silsilesi içerisinde değerlendiriyorum" diye konuştu.
Sille Kültür Evi'nde iki buşuk saat süren sohbetinde, sözlerine Hucurat Suresi'nin 13. âyeti kerimenin mealini okuyarak başlayan eğitimci Mustafa B. Erol, şunları söyledi: "Yafes Hz. Nuh'un üçüncü oğlu ve Türklerin atasıdır. O, secerelere göre, Nuh Peygamberin oğullarından biridir. Kırgız sözlü geleneğinde Capaş şeklinde de kullanılmaktadır. Birçok ilmi kaynakta Yafes olarak kaleme alınan bu isimi Yazıcızâde'nin eserinde Yafet olarak da yazılmıştır. Yafes'in adı, Arapça eserlerde Yafes bin Nuh olarak geçmektedir."
Orta Asya Türkleri'ni, tarih kronolojisine göre anlatan Erol, tarihçi Yaşar Kalafat'a göre; "Türklük, ismini işte bu Türk Ata'dan almıştır. Türk Ata, Hz. Adem'in torunlarından olan Hazer'in oğlu Yafes'ten türemiştir. Türk Ata, ilahi tebligat yapılan tebligatçılar hiyerarşisinde yer almaktadır. Bu bildirinin akaidi Türk Töresi ve bu töreyi besleyenler tümüyle Türk'tür. Bu tebligatın dili Türkçe idi. Bu itibarla Türk dili ilahi bir muhteva içermektedir. Bu bildirilerin ulaştığı coğrafyalar ise Türk dünyası coğrafyasını oluşturmuştur" diyen Kalafat, Hz. Adem'den Hz. Muhammed'e kadar devam eden ilahi nizam tebligatının Hz. Nuh'dan sonra Hz. Yafes'e; ondan da Hz. Türk'e geçtiğini düşünmektedir. Ben de Hz. Türk'ü "bu "nebi" silsilesi içerisinde değerlendiriyorum" şeklinde görüş belirtti. Erol, Orhun Kitabeleri'nde yer alan Allah inancıyla ilgili yazıları da aktardıktan sonra Maide/54'üncü ayeti hatırlattı. Bu ayette geçen "milleti" kelimesini Elmalı Hamdi Yazır, Ömer Nasuhi Bilmen, Bediuzzaman, Celal Yıldırım ve Osman Keskioğlu gibi İslâm tarihçilerinin "Türk milleti" diye yorumladıklarını aktaran Erol, Ahmed bin Hanbel'den müsnet hadisi ile Buhari'nin Tarihul Kebir'inde de bulunduğunu sözlerine ekledi.
TÜRKLER VE İSLAMİYET
İdil-Ural bölgesinde Kazan'da başlayan Tatar uyanışından başlayarak Orta Asya'da Türklerin şahlanışı ve İslâmiyet'in yayılışı hakkında da bilgi veren Erol, Altınorda Devleti'nin kuruluşu ve 1552'de Kazan hanlığı'nın düşmesini ise şu sözlerle yorumladı: Kazan Hanlığı'nın düşmesi şu mânâya geliyordu: Endülüs Müslümanlarından sonra hıristiyan bir topluluğun istilasına maruz kalan ilk Müslüman topluluk. Bu düşüş Astrahan, Kırım, Kafkasya, Kazak ve Türkistan'a kadar Rus hakimiyetinin yolunu açtı. Ruslar Hazar'a indi ve Osmanlı ile sınırdaş oldu. İlk 2 asır Tatarlar yoğun bir baskıyla Hıristiyanlaştırılmaya maruz bırakıldı. Hıristiyan olanlar vergiden muaf, Müslüman kalanların vergileri katlandı, camilar yıkıldı. Çok az Tatar din değiştirdi ve Tatarlar İslâm'a daha sıkı sarıldılar."
Türkler'deki dini açılımlar ile 19'uncu ve 20'nci yüzyıllarda Orta Asya'daki İslâmî, dinî ve fkrî gelişmelerden de söz eden Erol, İsmail Gaspıralı'nın "DİL'de, FİKİR'de ve İŞ'de Birlik" olarak özetlenebilecek projesi ile çıkardığı Tercüman gazetesinin Müslüman aydın çevrelerde makes bularak uyanmalarına vesile olduğunun altını çizdi.
HABER MERKEZİ





Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.