Hüseyin Saydam: Özümüze Dönmek Zorundayız

Hüseyin Saydam: Özümüze Dönmek Zorundayız

Siyasi Partilerin Konya'daki il başkanları; siyasi görüşlerini, fikirlerini, şehrin sorunlarını ve çözüm önerilerini Merhaba Gazetesi “Siyasetin Nabzı” sayfaları için kaleme aldı.

Saadet Partisi Konya İl Başkanı Hüseyin Saydam

Özümüze Dönmek Zorundayız

Selamünaleyküm değerli hemşerilerim, kıymetli kardeşlerim. Öncelikle hepinizi hürmetle muhabbetle selamlıyorum. Herkese sağlıklı huzurlu günler diliyorum.

 

Merhaba Gazetesine de ayrıca teşekkür ediyorum. Normal haberlerin dışında biz siyasi partilere, hiç bir ayrım gözetmeksizin, hiç bir sınırlama ve kısıtlama getirmeden sayfalarını açmalarından, fikirlerimize yer vermelerinden dolayı müteşekkirim.

 

Bu sayfalarda aylardır yazıyoruz. İl başkanları olarak bizler yazdık, İl Başkan Yardımcılarımız yazdı, İlçe Başkanlarımız yazdı. Şehrimizin, ülkemizin problemlerini yazdık. Yazmaya da devam ediyoruz.

 

O kadar çok farklı problem yazdık ki. O kadar çok şey söyledik ki. Ve bu problemleri de biz üretmiyoruz. Toplumun kendi problemleri. Çözülsün diye söylüyoruz. Keşke yetki elimizde olsa çözsek. Ama maalesef bir yetkimiz yok. Yalnız bu şekliyle giderse bu problemler kronik rahatsızlığa dönüşecek. Hatta dönüşmeye başladı bile. Zaman zaman birlikte oturduğumuz ortamlarda bir kısım insanımız kanıksamış bile. Problem olduğunu kabul ediyor ve diyor ki geçmişte de böyleydi. O zaman ne diye iktidar değiştirip duruyoruz. Bir şeyler değişmeyecekse, düzelmeyecekse ne gerek var iktidar değişikliğine?

 

Özelde oturduğumuz zaman, basın mensubu, STK Temsilcisi, kanaat önderi, işadamı, sanayici, işçi, memur, bürokrat her kim varsa ülke gidişatından kimse memnun değil. Özelde dinlediğimiz zaman biz bile şaşırıyoruz. Bilmediğimiz duymadığımız ne çok şey varmış. Neler anlatılıyor? Evet anlatılıyor ama insanımız bir şekilde bu yanlış işleyen çarka dahil edilmiş. Bir manyetik alan var. Bu manyetik alandan kimse kurtulup da gerçekleri haykıramıyor.

 

Madem ülkenin, bürokrasinin, ekonominin, tarımın, basının, eğitimin bu problemleri var gelin birlikte söyleyelim. Yok, aman bizi karıştırmayın. Siz söyleyin. Tabi ki biz söylüyoruz zaten. Ama bizim söylediğimiz kıskançlık gibi algılanıyor, öyle lanse ediliyor. Derdimiz koltukmuş da onun için söylüyormuşuz gibi algılanıyor. Bu sebeple de çok etkili olmuyor.

 

Sadece muhalefet partilerinin sorunları dile getirmesi, meslek odalarının, basının sahip çıkmaması, sahip çıkanların ise “hain" ilan edilmesi, maddi ve manevî baskı uygulanması neticesinde onların da pes etmesi sorunların çözülemez hatta sorun yokmuş durumuna getiriyor.

 

Ve haliyle her geçen gün problemler çözülemediği gibi büyüyüp gidiyor. Vatandaşımız, sorunları olduğu halde dile getiremeyip dertleriyle bocalayıp duruyor. Büyükşehir Yasası ile iyice karmaşık hale gelen belediyeler bocalayıp duruyor. Bu arada önceden belde olup, belediyelik olan büyük yerler -şimdi mahalle oldu- önceden daha rahat hizmet alabilirken şimdilerde sırasını beklemek zorunda. Diğer mahallelerden sıra gelirse hizmet gelecek. Onlar da o şekilde bocalayıp duruyor.

 

İktidar bugüne kadar kökten bir temizlik yapmak, problemlerin köküne inmek yerine bütün problemleri halının altına süpürdü. Yüzeysel olarak bir temizlik yapar gibi yapıp, evi temiz gösteriyor. Halının altı birikti. Şimdi halının üstünden kalkmak da istemiyor. Halı da daha fazla problemi altına alacak durumda değil. Haliyle iktidar da ne yapacağını bilemez durumda. O da bocalayıp duruyor.

 

Samimî olarak, gerçekten iyi niyetli olmuş olsalardı ellerindeki imkânlara problem filan kalmazdı ülkede. Ama onlar problem çözmek yerine, problem çıkarmakla uğraştılar. Ve bugüne kadar geldik. İktidarın gerçek niyeti ortaya çıktı. Rant üzerine kurulmuş, sadece kendilerini düşünen, küçük bir elit zümrenin rantı ve geleceği üzerine kurulmuş bir sistem.

 

Ancak en çok üzüldüğümüz nokta, ülkemizin geleceği adına gerekli olan, bizi ayakta tutan, bize her zaman lazım olacak olan ne kadar değerimiz varsa bunların içinin boşaltılmış olması. İktidarda kalmak için her şeyi mubah görmek, iktidarını devam ettirmek için değerlerimizi kalkan olarak kullanıp, onların arkasına sığınıp, sonra da başka işler çevirmek, toplumun güvenini, inancını, ümidini yitirmesine sebep oldu.

 

Milli ve manevî ne kadar değerimiz varsa içi boşaltıldı. Evet, ekonomik olarak çok büyük kayıplarımız var. Bunları yerine koyabiliriz. Tekrar bu ülkeyi maddi olarak kalkındırabiliriz. Bunu yapabiliriz. Peki nasıl yapacağız? Bu ancak milli ve manevî değerlerine bağlı, ahlakı önceleyen bir kadro tarafından yerine getirilebilir. Her ne kadar siyaset kurumu kirletilmiş olsa da, her ne kadar bazı kavramlarımız istismar edilip kirletilmiş, içi boşaltılmış olsa da hâlâ iyi insanlar, ahlâkı önceleyen, ahlâkı düstur edinmiş partiler, siyasetçiler var.

 

Ülke üzerinde şimdi ne kadar oldu bilemiyorum ama herhalde 80’i geçti bu kadar parti var. Bir çoğunun varlığı bile yok. Bir çoğu da aynı temeller üzerine kurulmuş sadece adı değişik olan partiler. Aynı şeyleri savunurlar, kişiler başkadır. Hep aynı sonuçları verir. Bu sebeple çözüm olamazlar. Bu sebeple vatandaşımız tv'lerdeki ağız dalaşına değil, ortaya konan söyleme, söylem yetmez bir de bunları söyleyenin eylemine bakması gerekir.

 

Bugün problem ülkenin kaynaklarının olmaması veya kısıtlı olması meselesi değil. Bugün problem bu kaynakların eşit ve adil bir şekilde dağıtılmaması. “Bal tutan parmağını yalar”mış. Bu ifade, kendini mütedeyyin ve muhafazakâr tanımlayan bir iktidarın döneminde genel olarak kanıksatıldı. O kadar bariz benimsenmiş ki. Çok normal hale gelmiş. Bütün sistem bunun üzerine işliyor.

 

Haram-helal gözetilmeksizin, hak mı değil mi gözetilmeksizin herkes bal kavanozunu ben tutayım derdine düşmüştür. Gemisini yürüten kaptandır anlayışı hakim olmuştur. Daha yakın zamana kadar, ben siftah ettim karşı komşumdan al anlayışından, fırsat gözeten, fırsat kollayan kendisi kazansın da geri kalan ne olursa olsun anlayışına gelinmiştir. Malın fiyatı düşmesin diye malı denize döken bir toplum haline gelmişiz.

 

Evdeki pişen, komşuya kokar diye dağıtan, imkânı olmaz da belki alamazlar evlerin geçimleri bozulmasın diye yediğine, giydiğine, çocuğunun eline verdiği bir kuru ekmeğe bile dikkat eden toplumdan; her aldığını, her yediğini, her giydiğini topluma sergilemekten sakınmayan ve bunu üstünlük olarak görmeye başlayan bir toplum haline geldik. Sahi ne ara biz bu hale geldik?

 

Çok özür dilerim bu tabir bana ait değil, böyle bir ayrımcılığı da kabul etmiyorum ama mesele rahat anlaşılsın diye ifade ediyorum “bizim mahalle” diye tabir edilen camia. Güya karşı mahalle için olmadık şeyleri söyleyen, itham edenler. Sizler, yukarıda bahsettiğim hususlarda komşuluğuna, kardeşlik hukukuna, birlikte yaşama kültürüne dikkat eden, varlığa-yokluğa dikkat etmeye çalışan, toplumda varsa bunlarla ilgili eksiklikler veya aksayan hususlar; bunları düzelteceğiniz yerde bir de dejenere ettiniz. İçini boşalttınız.

 

Bu mesele ile ilgili sadece iktidar mı suçludur? Hayır. İktidar nimetlerinden faydalanan, bunlar olurken, toplum dejenere edilirken görmezden gelenler de suçludur. Bu alışkanlıklar (rüşvet, torpil, adam kayırma, “bizim mahalle”dense yanlışları görmezden gelme, yolsuzluk, fırsatçılık) toplumda meşru hale gelene kadar bunu haram-helal çizgisinde tutamayan ilahiyatçılar, diyanet camiası, cemaatler, kanaat önderlerinin kabahati yok mudur?

 

Bu meseleler bu hale gelirken; gazeteme, televizyonuma, aman başımıza bir şey gelmesin diyen, bir çok yanlışı görmezden gelen, hatta o yanlışları “aman ne iyi işler yapılıyor da sizin haberiniz yok”

tadında sunan, vatandaşı da yanıltan basın camiasının (işini hakkıyla yapanları tenzih ederim) kabahati yok mudur? Vatandaşın hakkını korumak adına kurulmuş, aidatlarını muntazam bir şekilde toplayan meslek odalarının, oda başkanlarının, sendikaların çorbada tuzu yok mudur? Var tabi ki.

 

Bir de bunun yanında alttan alta bir şark kurnazlığı içinde de “Tamam iktidar bu işi çözemiyor. Ama ortada yaklaşık %25 kararsız bir kitle var. Bunlar muhalefete de güvenmiyor” diye ara ara söyleniyor ki; “Çareniz yok. Mecbursunuz beğenmeseniz de bu iktidarla devam edeceksiniz.” algısı oluşturuluyor.

Muhafazakâr, mütedeyyin, İslamcı, dindar, İmam-hatip, başörtüsü, tesettür, hak, adalet, şehit, yerli, milli, mahalle, bayrak, ümmet, Filistin, Kudüs gibi bizim için ulvi değerleri olan bir çok kavramın içi boşaltıldı. Değersizleştirildi. Bunların yerine konması, ikâme edilmesi Allah bilir ama hele hele bu zamanda herhangi bir akamete uğramazsa belki yüzyıllarımızı alır. Bu kavramlar kullanılarak yapılan yanlışlar yeni nesilde ciddi manada bir antipati oluşturdu.

 

Z kuşağı adı verilen yeni nesil farklı bir nesil. “Kayıtsız itaat” kitaplarında yok. Her şeyi sorguluyorlar. Uzaktan bakınca ilgisiz gibi gördüğümüz bu nesil, arka planda bütün olanlardan haberdar ve sorguluyor. Muhakeme ediyor.

 

Bu nesil 20 yıldır söylenenle icraata konanın aynı olmadığını yaşayarak gördü. Ve şu anda bu sebepten dolayı güven bunalımı yaşıyorlar. Daha çok sorguluyorlar. Siyaset kurumuna güvenmiyorlar. Sadece onlar mı? Toplum olarak da umudumuzu yitirdik. Artık geleceğe güvenle bakamıyoruz. Çözümü başka yerlerde arıyoruz. Ama boşuna başka yerlerde arıyoruz. Biz kendi değerlerimize dönmediğimiz sürece netice alamayız. Bocalarız dururuz.

 

Ahlakı düzeltmediğimiz sürece eğitimi düzeltemeyiz. Tarımı düzeltemeyiz. Şehirleri yaşanabilir şekilde inşa edemeyiz. Gıdayı düzeltemeyiz. Evimizde geçimi sağlayamayız. Sokağı yaşanabilir hale getiremeyiz. Ekonomiyi düzeltemeyiz.

 

Değerli Kardeşlerim, hemşehrilerim, ülkemizin geleceği gençliğimiz;

Biz diyoruz ki; olan oldu. Geçmişi konuşup durmanın bir manası yok. Geleceğe bakalım. Bu işi tekrar nasıl düzeltebiliriz, nasıl tekrar ayağa kalkabiliriz bunun çaresine bakalım. Bunu da aklı selim düşünerek, sorgulayarak, muhakeme ederek bir sonuca varalım.

Özellikle genç arkadaşlarıma diyorum ki; birilerinin, bir takım değerlerin arkasına sığınarak yaptığı yanlışlar o değerlerin kötü olduğu veya o değerleri taşıyanların hepsi aynı olduğu manasına gelmez. Özellikle istismar edilen, içi boşaltılan bizi biz yapan değerlerimize sahip çıkacağız. Onların içini tekrar dolduracağız. Ama birlikte dolduracağız. Siz bizim tecrübelerimizden faydalanacaksınız, biz sizin enerjinizden, heyecanınızdan.

Araştırın, herkesi araştırın. Bizi de diğer partileri de. Kim ülkeye ne hizmet etmiş. Araştırın. Elhamdülillah geçmişimiz tertemiz. Konjonktüre göre eğilmedik. Bugün ülkemizi ayakta tutan ne kadar değerimiz varsa birçoğu bizim eserimiz. Hem maddi hem manevi. Her şeye rağmen, biz geleceğe umutla bakıyoruz. Altından kalkamayacağımız hiç bir problem yok. Biz geleceğe Yaşanabilir bir Türkiye bırakmak istiyoruz. Biz sizlere güveniyoruz. Gelin birlikte ülkemizi tekrar her yönüyle yaşanabilir hale getirelim. Ama birlikte getirelim.

 

Allah'a emanet olun.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.