GELİN GECESİ veya ŞEB-İ ARÛS

GELİN GECESİ veya ŞEB-İ ARÛS

Hazreti Mevlâna, Rabbine şöyle sığınıyordu:Canı, sen aldıktan sonra, ölmek şeker gibi tatlı. Seninle olduktan sonra, ölüm, tatlı candan daha tatlı..

Hz. PÎr'in vefat tarihi olan H. 672 sayısı, ebced hesabiyle “İbret” kelimesidir. Fakat Mevlevîler arasında daha büyük ibretle tespit edilen durum şudur: İbret kelimesinin iki defa, ibret, ibret diye tekrarından çıkan (ebced hesabiyle) (1344) sayısı da, Türkiye'de tekkelerin kapatıldığı hicrî (1344) ve milâdi (1925) yılına karşılıktır.

Ancak, Hz. Pîr'in sanatı, şahsiyeti, ilmi, tefekkürü bunların dışında kalmış ve Türkiye'de tekkelerin kapalı, tekke âyinlerinin yasak olmasına rağmen, Mevlevî âyini, semai, musikisi ve mukabelesiyle (1946) yılından bu yana devam etmiştir. Her geçen yıl daha büyüyerek ve ilgi alanını genişleterek.
Nasıl olmasın ki.Onun fikir ve gönül yücelten felsefesi, İslâm imanının bütün esaslarına, emirlerine, Allahâ ve Peygamberlerine tam bir ihlâsla bağlıdır. “Bu ihlas” insanı semaya kanatlandıran bir duyuş ve düşünüş hürriyeti ile  rüzgarlıdır.” Ve bu rüzgar ki, Allah'a varma yolunda kol-kanat açan Mevlevînin bu âyinine, hem bir sanat havası, hem bir ibâdet hâli vermiştir.  Semâ, Allah yolunda kendilerinden geçen  Mevlevîlerin  söyledikleri  ilâhiler, okudukları na' tlar ve bütün benlikleriyle uydukları Mevlevî musikisi ile birleşmiş,  “bir dinî hazlar manzûmesi” olmuştur.
Ve “Hz. Mevlâna, yeryüzüne semâlardan yönelmiş ruhların tekrar semaya dönmek için giriştikleri bir gönül savaşının serdârıdır.”
Her dinden, her mezhepten, her milletten her insanı, insan olduğu ve büyük yaratıcıdan bir nur taşıdığı için sevmek inanışındaki tasavvuf, onun eserleriyle gerçek olgunluğuna ermiştir. Hz. Mevlâna'nın insana verdiği değer, insanın aynı zamanda Allah'ı idrâke elverişli bir düşünce melekesine sahip oluşundandır.Mesnevî”de:
“Ey kardeş! Sen yalnız duyuş ve düşünüşten ibaretsin. Geri kalanın ise sâdece et ve kemiktir” deyişi bundandır.
“Mâdem ki insansın, madem ki duyuyor, düşünüyor ve seziyorsun, o halde gönlünü ve idrâkini, büyük hakikati bulmak için yoracaksın. Duyduklarını ve bulduklarını söyleyebileceksin. Sen söylemezsen, ruhunun vâsıl olduğu sırları sazlara ve semalara söyleteceksin. Bütün bunlara dahi söyletemeyeceksen veya bunların söyleyemeyeceği büyük sırlara erdiğin zaman ise susacaksın.” Tasavvufun söylediği bu sırların nicesine lisan olmuştur; Hz.Mevlâna, nicesine beyân vermiştir.
Her mevsimin, her asrın ışığıdır Hz. Pîr. Bugünün insanıdır. Bin bir engeli aşarak, insan olma şerefine yükselmiş ruh'a, vücutta bulunduğu müddetçe edep ve tevazu tavsiye eder. İbâdet ölçüsünde çalışma şevki duymanın ve çalışmanın faziletini bildirir.Onun, insan ruhunda en ayıpladığı husus dalâlet ve hasettir.Hasedin korkunç pençesine tutulan insan ne büyük kötülükler yapabilir?Kıskanmanın ve aşağılık duygusunun buhranları içinde ne bayağılıklara düşebilir?Bütün bunları bir ömre sığmayacak şekilde incelemiş ve insanları şaşkınlığa düşürecek misallerle anlatmıştır Hz.Mevlâna.
Önce bir hikâyeyle başlıyor Mesnevîde, Hz. Pîr, konuya. Sonra bu hikâyeyi bitirmeden çağrışım yoluyla hatırladığı bir başka hikayeye geçiyor.Sonra onun da içinde bir veya birkaç hikâye sıralayarak bütün bu hikayeleri, birer birer ve ustalıkla bir neticeye bağlıyor.
Sayfalar dolusu bu hikâyeler, yer yer hikmetli beyitlerle güçleniyor.En büyük sevgiliye karşı duyulan aşkın terennümleriyle, Allah'a yalvarışlarla ve her hikayeden alınacak dersleri belirten sözlerle süsleniyor.
“Bir nur, bir aşk ve bir kudret sentezi halinde var olan, “vücud-u mutlak” olan, “hüsn-ü mutlak” olan Allah (c.c.)'dan, bir gün tekrar ona mülâki olmak üzere dünya sahnesine atlayan ruhun bütün macerası, bütün hicranı, hasreti, bütün arayış ve buluşlarıyla, bir ihtiras ve madde yuvası olan “insan nefsi'nin buna engel olmak yolundaki bütün azgınlıkları bu kitapta anlatılmaktadır” der, rahmetli Nihat Sami Banarlı hocam.
Ey ilgililer! Allah rızası için şu “Mevlâna Tetkikleri Enstitüsü”nü artık hareket eder hâle getirin. Bu enstitü için bütün Konya size çalışma masası olmayı şerefle kabullenir durumdadır. Himmet edin. Mevlâna'mızı ellerden öğrenmeyelim. Bu deryanın kıyısına bir “niyet-i hâlisane” ile oturursanız, Allah'ın izniyle o size yardımcı olacak, ona hayran milyonların yüzü suyu hürmetine, sizin elinizden tutacaktır.
Sizi Türkçe söylediği bir beyitle çağırıyor Hz. Mevlâna, şöyle diyor:
“Gele sen bunda sana nen garazum yok işüdür sen,
Kala sen anda yavuzdur yalunuz kande kalur sen.”
Bugünkü söylenişiyle:
“Buraya gel. Sana hiçbir kötü niyetlin yok, işitiyor musun? Orda kalman fenadır, yalnız nerede kalacaksın?”

Dr. Kamil UĞURLU

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.