‘Diyabetli sayısı yüzde 100 arttı’

‘Diyabetli sayısı yüzde 100 arttı’

20 yıl sonra dünyada diyabetli sayısının 350 milyona çıkacağını belirten Prof. Dr. Ahmet Kaya, TURDEP-2 araştırması kapsamında 1998 yılında Konya’da 6,9 olan diyabetli sayısının 2010 yılında yüzde 15’

20 yıl sonra dünyada diyabetli sayısının 350 milyona çıkacağını belirten Prof. Dr. Ahmet Kaya, TURDEP-2 araştırması kapsamında 1998 yılında Konya’da 6,9 olan diyabetli sayısının 2010 yılında yüzde 15’e çıktığını söyledi.
Prof. Dr. Ahmet Kaya Kimdir?
Konya Hadim doğumlu. İlkokul ve Liseyi Konya’da bitirdi. Üniversite eğitimin ardından İç Hastalıkları Uzmanı olarak Kocaeli Hastanesinde göreve başladı. 1985 yılında Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne Yardımcı Doçent Doktor olarak atandı. Daha sonra sırasıyla aynı üniversitede doçent ve profesör oldu. Tıp Fakültesi’nde İç hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanlığı, Metabolizma Hastalıkları Bilim Dalı Başkanlığı, Dâhili Tıp bilimleri Bölüm Başkanlığı, Etik Kurul Üyeliği, Fakülte Kurulu Üyeliği görevlerinde bulundu. Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Tıp Fakültesi Kurucu Dekanlığı görevi yaptı. Türkiye Endekilinoloji Derneği üyesi. Türkiye  obezite Vakfı, Türkiye Diyabet Vakfı, Diyabet,  obezite ve Beslenme Derneği ikinci Başkanlığı görevlerinde bulunuyor. İç Anadolu Diyabet ve Beslenme Derneği Başkanı ve Türkiye Diyabet Vakfı Konya Şubesi Başkanı. Ahmet Kaya, halen SÜ Tıp Fakültesi İç hastalıkları Ana Bilim Dalı’nda öğretim üyeliği görevine devam ediyor.
SUNUŞ:
Günümüz toplumunun en önemli sorunlarının başında diyabet hastalığı geliyor. Geçmiş yüzyıllardan itibaren insanlığı tehdit eden diyabet son yıllarda daha sık görülmeye başladı. Bunun başlıca nedenleri içinde ise değişin yaşam biçimi geliyor. Gelişen teknolojiyle birlikte hareket kabiliyetinin azalması ve hazır gıdaların çok fazla tüketilmesi diyabet hastalığının artmasında ana neden olarak görülüyor. Diyabetin artmasının nedenlerini ve nasıl korunması gerektiği yöntemlerini konuştuğumuz Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Kaya, 2010 yılında yapılan TURDEP araştırmasının sonuçları hakkında önemli bilgiler verdi. Batı yaşam biçiminin yaygınlaşmasıyla insanların daha hareketsiz olduğunu ve yüksek enerjili gıdaları daha çok tüketmeye başladığını anlatan Prof. Dr. Ahmet Kaya, bu durumun diyabetli sayısını arttırdığını söyledi. TURDEP’in 1998 yılında yaptığı araştırmada diyabetli sayısı yüzde 7,2’yken 2010’da bu sayının yüzde 13,7’ye çıktığını dile getiren Kaya, gelişmekte olan ülkelerde, Pasifik Adaları’nda, Afrika’da, şişmanlığın arttığı her toplumda diyabetin çığ gibi arttığını vurguladı. Diyabetten korunmak için yaşam tarzının değiştirilmesi gerektiğini belirten Kaya, “Daha fazla hareket etmeliyiz. Daha bilinçli, düzenli, dengeli beslenmeye dikkat etmeliyiz. Bunlar yapıldığı takdirde diyabet önlenebilir ya da geciktirilebilir” dedi.
ARASÖZ:
“Diyabetin artmasında temel neden hareketsizlik, şişmanlık ve yüksek enerjili gıdaların tüketilmesidir. Diyabetten korunmak için Batı yaşam tarzı bırakılıp, daha çok hareket etmeli ve az yemek yenmelidir”
* Ahmet Hocam, günüm toplumun önemli bir hastalığı olan diyabetin ilk tanısı ne zaman konmuştur?
      – Diyabet insanlık tarihinin bildiği en eski hastalıklardan biridir. Diyabetle ilgili ilk bulgulara Milattan Önce 1500’lu yıllarda Mısır papirüslerinde rastlıyoruz. Onun için oluşumu ve genetiği klinik bulguları da daha iyi belirlenmiş hastalıklardan birisi. Diyabet beslenmeyle ilgili hastalık grubu içine girer. Genetik etkenlikler, ailesel özelliklerin yanında çevresel etkenlerin son derece önemli olduğu bir grup bozukluktur. Diyabet dediğimiz zaman kelime anlamı sifon anlamına gelir. İlk kez diyabet tanımı Milattan Sonra 100. yılda Ürgüp göreme bölgesinde yaşayan Arateus isimli bir hekim kullanıyor. Arateus diyabeti kemiklerin etin, kanın, bütün sıvıların idrarla atılması kişinin erimesi ve ölüm olarak tanımlıyor. Buna izafeten sifon anlamı konulmuş. Milattan sonra 5. yüzyılda Hintli ve Çinli hekimler diyabetik hastaların idrarlarına karıncaların böceklerin toplandığını görüyorlar. Çünkü idrarların tatlı olduğu anlaşılıyor. Bu 16. yüzyılda İngiliz Hekim Willis tarafından da doğrulanıyor. O zaman kelime anlamı akan giden tatlı, ballı idrar anlamına geliyor.
*Diyabet kaç sınıfı ayrılmaktadır ve en sık hangi tip diyabet toplumda görülmektedir?
      – Biz diyabet dediğimiz zaman tip 1 ve tip 2 diyabeti anlıyoruz. Diyabetin 4 tip sınıflandırması vardır. Bunlar tip 1, tip 2, diyabetin bazı özel durumları ve gebelik sırasında karşımıza çıkan karbonhidrat inteloransıdır. Bunların içerisinde en çok karşımıza çıkan tip 2 diyabettir. Tüm diyabet grubunun yüzde 90’nını oluşturuyor. Yüzde 10’nu da tip 1 diyabet oluşturur. Tip 1 ile tip 2 diyabet arasında isim benzerliği dışında başka bir benzerlik yok. Hastalığın oluşumu yönünden hepsinde kan şekeri oranı yüksek olacak. Diyabet sadece kan şekeri yüksekliği de değildir. Glikoz metabolizması bozukluğu yanında lipit, protein su elektrolit dengesini de bozan bir hastalık diyabet. Fakat en kolay glisemi düzeylerine bakıldığı için yanlış olarak şeker hastası diyoruz. Tip 1 diyabetin oluşumu çok farklı. Daha çok genetik elverişlilik zemininde virütik enfeksiyonların etkisiyle oluşan pankreastan insülinin hiç salgılanamadığı bir durumdur. Tip 2 diyabette başlangıçta insülün salınımı artmıştır, sonradan azalacaktır. Tip 2’de aile ve genetik önemlidir. Tip 2 diyabet oluşumuna yol açan temel neden hareketsizlik ve şişmanlıktır. Gelişmekte olan ülkelerde görülen Batı tarzı yaşam biçimi kapsamında az hareket etmek, çok yemek diyabeti tetikleyen başlıca faktördür.
*Daha çok hangi yaş grubunda görülmektedir? Bebeklik ve çocukluk döneminde de görülme olasılığı var mıdır?
      – Ailesel yükün ağır bulunduğu bir hastalıktır. İkincisi genetik olunca bebeklik ve çocukluk döneminde çıkacak bir hastalık olarak da algılamamak gerekiyor. Bir kişinin ailesinde diyabet hastası varsa o kişinin diyabet olma olasılığı daha fazladır. Diyabetin kaçıncı yaşta çıkacağı çok önemli değil. 60–70 yaşında da karşımıza çıkabilir. Çünkü çevresel etkenler çok önemlidir. 30 yaşında da karşımıza çıkar. Çocukluk yaşında da karşımıza çıkar. Toplumların aktivitesiyle ilgili bir olaydır. Örneğin bizim 1998 yılında yaptığımız çalışmada diyabette en sık karşılaştığımız yaş gurubu 49–50 yaş grubuydu. 12 yıl sonra 2010 yılında bizde diyabet 4 yıl daha erken başlıyor. En sık karşılaştığımız grup 40 yaşlara kadar indi. Fakat genelde erişkin dediğimiz tip 2 diyabet 45–50 yaşından sonra karşımıza çıkıyor.
*Hızla yayılan diyabet hastalığına karşı hangi önlemler alınmalıdır? Değişen yaşam biçimi diyabeti tetikliyor mu?
      – Tip 2 diyabet hastalarının yarısı tanı almış hasta grubudur. Bunların yarısı da diyabetik olduğunu bilmez. Onun için çok büyük risk altındalar. O nedenle zaman zaman diyabet taramaları yapılır. Tip 2 diyabetin asıl nedeni aşırı yemektir ve aşırı enerji alımıdır. O zaman tedavisi basit. Öncelikle biz bu hastalığı önleyebilir miyiz? Buna bakmak gerekiyor. Çünkü tüm dünyada çığ gibi yükseliyor. Ön görülerin ötesinde yükseliyor. Önümüzdeki 20 yılda 350 milyonun üzerinde diyabetik bir nüfus olacak. 20 yaşından sonra yapılan çalışmalarda Türk halkının 1998 yılında ortalama diyabet sıklığı tip 2 diyabet yüzde 7,2’yken 2010 yılında TURDEP–2 (Türkiye Diyabet, Obezite ve Hipertansiyon Epidemiyolojisi Araştırması) sonuçlarına göre yüzde 13,7 olarak bulunmuştur. Bu oldukçada büyük bir rakamdır. Gelişmekte olan ülkelerde, Pasifik Adaları’nda, Afrika’da, şişmanlığın arttığı her toplumda diyabette çığ gibi artmaktadır. Onun için diyabetten korunmak için yaşam tarzımızı değiştirmek gerekiyor. Daha fazla hareket etmeliyiz. Daha bilinçli, düzenli, dengeli beslenmeye dikkat etmeliyiz. Bunlar yapıldığı takdirde diyabet önlenebilir ya da geciktirilebilir.
* Uygulamaya konulan Aile Hekimliği kapsamında diyabeti önleme olasılığı artabilir mi?
      – Diyabet, obezite kronik bir hastalıktır. Hipertansiyon, damar sertliği kronik bir hastalıktır. Diyabet yaşam boyu tedavisinin devam etmesi gereken bir hastalıktır. Aile Hekimliği’nin elbette çok büyük etkisi olacaktır. Kronik hastalıklarla ilgili toplumun bilgilendirilmesinde bilinçlendirilmesinde ve hastalıkların önlenmesinde önemli etken olacaklardır. Çünkü bu grup hastalıklar beslenmeyle ilişkilidir. Toplum bilinçlendirilse kronik hastalıkların önüne daha kolay geçilebilinir. Bu da bebeklikten ve çocukluktan başlayacaktır. Okullarda beden eğitim dersleri daha aktif hale getirilmelidir. Çocuğun aktivitesi arttırılmalıdır. Ama günümüzde tam tersini yapıyoruz. Sürekli ders çalışan, televizyon, bilgisayar başında oturan bir çocuk var karşımızda. Yetişkinlerde öyle. Yürümekten ziyade her yere arabayla gidiyorlar. Yürümeyi unuttuk, fastfood dediğimiz hazır gıdaları tüketmeye başladık. Diyabetin tüm dünyada temel sebebi gıdaya daha kolay ulaşılabilir olmasıdır. Daha önce bir gıdaya ulaşmak için yoğun çaba harcanırken şimdi yüksek enerjili gıdaya çok daha kolay ulaşıyoruz. Kırsaldan kente göç bunu çok güzel etkilemiştir. İkinci Dünya Savaşı’ndan dünya Batı tarzı gıda tüketmeye başladı. Gelişen teknolojiyle aslında makineleştik. Ev hanımları bile artık bütün mutfak işlerini makineyle yapıyor.
*Diyabetten korunmak için ne tür gıdalar tüketilmesi gerekmektedir?
– Yüksek enerji içeren gıdaları almak ya da aşırı enerji almak diyabete yol açan en önemli faktördür. Çünkü bunlar İnsülin direncinin açığa çıkmasına yol açıyorlar. Vücutta yağ yüzdesi arttıkça diyabeti tetiklemektedir. Yavaş emilen yüksek oranda lif içeren karbonhidratlardır. Sebzeler buna örnek verilebilinir. İkincisi ise hızlı emilen basit karbonhidratlardır. Bunlarda reçel, bal, pekmezdir. Tam buğday unu yerseniz kabuğu çıkartılmamış ya da kepekli pirinçten yapılmış pilav yerseniz glikoz düzeniniz daha iyi olacaktır. Elma, armut gibi meyveler kabuğuyla tüketilirse, çiğ sebze yenirse glisemi düzeyi daha düzenli olacaktır. Onun için diyabetli hastalarda hızlı emilen basit karbonhidratlar önerilmez.  Dengeli beslenme dediğimiz zaman az ve sık yemek gerekiyor. Onun için diyabet hastalara üç ana öğün üçte ara öğün veriyoruz. Aldığımız gıdaların yüzde 60’ı karbonhidratlardan oluşuyor. Tabii lif içeren karbonhidratlardan olmalı. Kepekli ekmekten ziyade tam buğday unundan hazırlanmış ekmeğin tüketilmesinde fayda vardır. Kepekli ekmek dediğimiz zaman beyaz una kepeğin karıştırılmasıdır. Bunun hiçbir manası yok. Meyvelerin kabuğunu soymadan tüketmek gerekiyor. Çiğ olarak yeşil sebze tüketmek çok önemlidir. Yağlar yüzde 30’nun altında olacak. Protein de kilogram başı 0,8’le 1 gram olacak. Yani proteinler toplam enerjinin yüzde 15’ini oluşturacak. Tuz azaltılmalı. Çok fazla tuz tüketen bir toplumuz. Günlük kişi başına 18 gram kadar tuz tüketimi düşüyor. Bu korkunç bir rakamdır. Normalde bir kişinin tüketeceği tuz 6 gramı geçmemelidir. Tuz tüketimi bizde bir alışkanlık olmuş. Çocukluktan itibaren alıştığımız için yemekleri tuzlu yiyoruz.
* Diyabetin tanısı nasıl konulmaktadır? Diyabet belirlenirken hangi testler uygulanıyor?
      – Şeker hastalığının tanısı önemlidir. Farklı iki zamanda en az 8 saat açlıktan sonra kişinin damardan alınan kan şekerinin 126 miligram desilitre üzerinde olması gerekiyor. Ya da 75 gram glikoz verdikten sonra ikinci saat kan şeker oranın 200 miligram desilitre üzerinde olmalıdır. Günün her hangi bir saatinde açlık ve tokluğa bakılmaksızın kan şekerinin 200 miligram desilitre üzerinde arttığı şeker hastalığının belirtileri olması gerekiyor. Bir kişinin açlık kan şekeri değeri 126 miligram desilitrenin altında ama 100 miligramın üzerinde ise bu kişide açlık glikoz inteloransı vardır. Kişi yemek yedikten sonra ya da 75 gram glikoz yükleme testi yapıldıktan 2 saat sonra kan şeker değeri 140’ın üzeri 200’ün altında ise onda da bozulmuş glikoz in teloransı vardır. Diyabet tanısı bu rakamları unutmazsak çok kolay konabilecek bir hastalıktır.
* 2010 yılında yapılan TURDEP araştırması kapsamında Türkiye’deki diyabet hastalığını durumu nedir? Konya’da bir artış var mı?
      – Türkiye’de diyabet alanında çok büyük çalışmalar yapıldı ama 3 tane belli başlı çalışma var. Bunlardan bir tanesi TURDEP’in yaptığı çalışmadır. Bu çalışmaların içinde biz de bulunduk. İkisi de Prof. Dr. İlhan Satman’ın koordinatörlüğünde Sağlık Bakanlığı’nın desteğiyle yapılmıştır. Bu çalışmalar Türkiye’de ki tüm coğrafi bölgeleri kapsamaktadır. Her coğrafi bölgeden 15 il, her ilden 6 ilçe, her ilçeden 3 mahalleye baktık. Yaklaşık 27 bin kişi taradık. 1997–1998 yılında yaptığımız taramada Türkiye’de diyabet sıklığı yüzde 7,2’ydi. 20 yaş grubu üzerindekileri söylüyorum. O dönemde Türkiye’de 5 milyon diyabetli vardı. Bunların yarısı bilinen diyabetti. Yarısı da tanı konulmamış diyabetli hastalardı. Şehirlerde diyabet daha fazlaydı. Kadınlarda ise erkeklere göre diyabet hastalığı daha yaygındı. Şişmanlık o dönemde yüzde 22,3’tü. 2010 yılında Ocak ayında başlayıp Haziran ayında biten çalışmada ise yine aynı bölgelerde yapıldı. Konya’da 1998 yılında 20 yaş üzerinde diyabet sıklığı 6,9’du. 2010 yılında ise Diyarbakır, İstanbul, Antalya, Adana, Gaziantep, İzmir, Denizli, Eskişehir, Ankara ve Konya’da yüzde 15’nin üzerindedir. Yani yüzde 100 bir artış var. Tüm Türkiye’de yüzde 90, Konya’da ise yüzde 100 bir artış olmuş. Erişkin yaş grubunda ömür 4 yıl daha uzadı. Kadınlarda ve erkeklerde boy 1 santim daha uzadı. Kadınlar 1997 yılına göre 6 kilo daha aldı. Erkekler 8 kilo daha şişmanladı. Kadınlar ortalama 72, erkekler 80 kilo oldu. Erkeklerde bel artışı 7 santim daha arttı. Erişkin diyabet sıklığında yüzde 90 bir artış var. Şişmanlıkta da yüzde 100’e yaklaşan bir artış görüldü. Erişkinlerde hipertansiyon yüzde 30 olarak karşımıza çıkıyor. Bir tek olumlu bir şey var sigara içme oranı azalmış. 12 yıl önceye göre yüzde 97 oranında azalmış. En yüksek diyabet Malatya ve Bursa’da gözlenmiş. Erişkin yaş grubunda yüzde 20’nin üzerinde. Her 5 kişiden bir kişi diyabet hastası. Farkındalık ise bazı bölgelerde artarken bazı bölgelerde azalıyor. En fazla farkındalık Bursa’da görülürken an az Diyarbakır’da görülmüş. En az diyabet yüzde 14’le Karadeniz’de görülürken, en çok değer ise Doğu Anadolu’da çıkmıştır.
*Kişi kendisi sağlık kuruluşuna gitmeden kan şekerinin değerini öğrenebilir mi? Ayrıca diyabetten korunmak için diyet önemli midir?
      – Kan şekeri ölçümü cihazları bazı durumlarda sonuçları yanlış verebilir. Çünkü nede olsa bu bir cihazdır. Cihazın kalitesi ve kalibrasyonu çok önemlidir. Bir kere bu cihazla kişi kendi şeker oranını takip etmeli. Ama şeker hastalığı tanısını bir sağlık kuruluşunda konması daha faydalıdır. Diyeti yanlış olarak kullanıyoruz. Diyet bir kişinin 24 saat içerisinde tükettiği besinlerin tümüne verilen isimdir. Ben 24 saatte ne yiyorum? Bunun adı diyettir. Ama hepimiz diyeti perhiz anlamında kullanıyoruz. Onun için sağlıklı beslenmeye dikkat etmek gerekiyor. Şeker hastası ve kronik hastalıklar için hasta çok bilinçlendirilmeli. Markete gittiğimiz zaman hangi gıdanın üstünde ne var bakıyor muyuz? Son kullanma tarihine bile bakmıyoruz. Trans yağ, donmuş yağ içeren katkı maddeli gıdaları mümkün mertebe almamalıyız. Diyabet kronik bir hastalık ve toplumsal bir problemdir. Burada ekip çalışması çok önemlidir. Bu süreçte diyetisyenin de faydası vardır.
* Açıklamalarınız için teşekkür ediyoruz. Son olarak neler söylemek istersiniz?
      – Sağlıklı beslenme bir devlet politikasıdır. Yaşam tarzı değişimi bireysel olarak önlenemez. Obezite de bireysel olarak önlenemez. Bunlar tüm toplumu ilgilendiren sorunlardır. Sağlıklı nesiller istiyorsak, bu bir devlet politikası olmalıdır. Onun için birey, aile ve toplum olarak ortak hareket etmeliyiz. Çocuklarımızı hareket etmeliyiz, kendimiz hareket etmeliyiz, çok yavaş yemeliyiz. Sık aralıklarla, küçük porsiyonlar şeklinde yemeliyiz. Çünkü bunlar yaşam kalitesini artırır. Az yiyeceğiz çok hareket edeceğiz.
HASAN AYHAN

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.