28 Şubatla hesaplaşılmadı

28 Şubatla hesaplaşılmadı

28 Şubatla hesaplaşılmadı

Röportaj: Rasim ATALAY

[email protected]

 

BİROL AYDIN KİMDİR?

1969 Gümüşhane doğumluyum. Kocaeli’de ticaretle iştigal ediyorum, Ankara’da ikamet ediyorum. Saadet Partisi’nin Tanıtmadan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısıyım.

 

28 Şubat’la hesaplaşılmadı

28 Şubatçılara ‘neden bu süreci yaşattınız’ diye sorulmadığını söyleyen SP Genel Başkan Yardımcısı Birol Aydın, “Eğer ciddi bir şekilde 28 Şubat sürecinin bitmesi isteniyorsa, 54. Hükümet’in uyguladığı siyasi ve ekonomik model uygulanmalıdır” dedi

Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Birol Aydın, partisinin Konya’da yaptığı bazı faaliyetlere katılmak üzere geldiği Konya’da Merhaba Gazetesi’ni de ziyaret etti. Ziyarette sorularımızı yanıtlayan Birol Aydın, ülke gündemi, iç ve dış siyaset, yeni anayasanın yazılma süreci, başkanlık sistemi ve 28 Şubat süreciyle ilgili değerlendirmelerde bulundu.

*Yazılmaya başlayan yeni anayasa beklentileri karşılayabilecek mi? Saadet Partisi’nin nasıl bir katkısı oldu?

- İyi niyetli çabalar sonucu belli bir merhaleye geldi yeni anayasa. Sonuçlanabilir mi, bunu şimdi öngörmek mümkün değil. Asıl dananın kuyruğunun kopacağı noktaya yeni geldik. Yeni bir anayasa yapılaması konusunda herkes hemfikir, prensipte anlaşmış durumda. Ama madde madde görüşmelere kalınca iş, bir ittifak oluşturulması zor görünüyor. Zor da olsa bu meclis anayasa yapar. Zaten meclis anayasa yapamayacaksa kim yapacak.
Saadet Partisi olarak biz de düşüncelerimizi çeşitli platformlarda ifade ettik. Önümüzdeki hafta da ESAM’ın düzenlediği toplantıda Genel Başkanımız konferans verecek yeni anayasa ile ilgili.

*Saadet Partisi’nin yeni anayasada bulunmasını özellikle istediği maddeler nelerdi?

- Türkiye Cumhuriyeti değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddeler arasında İstiklal Marşı ve Türk bayrağının olmazsa olmaz olduğunu belirtiyoruz. İstiklal Marşı’mız bir manifestodur. Şu anda değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen bazı maddeler kalkıyor. Türkiye’nin üniter yapısı da değiştirilmesi dahi teklif edilmemesi gereken önceliklerimiz arasında yer alıyor.

*Bu sürecin sonunda Başbakan’ın Cumhurbaşkanı olacağı söyleniyor. Diğer taraftan Başkanlık sisteminin getirilmesi de konuşuluyor. Bu sistem Türkiye için faydalı olacak mı sizce?

- Başkanlık sistemini Türkiye’de 1980 öncesinde dile getiren bizdik. Ama bugün ben yaptım oldu denebilecek bir durumda değil. Tartışılması gereken bir durum bence. Birkaç yıla sığabilecek bir şey değil Türkiye’nin yarı başkanlık veya tam başkanlık sistemi. Bununla birlikte Fransız modeli konuşuluyor.

Demokrasiye etkisi yönünden bakıldığında ise bu her yerde milletin iradesinin yansıması olarak adlandırılır. Bizde parlamenter sistem var, tam manasıyla demokrasi var veya yok diyemeyiz. Amerika’da başkanlık sistemi var, demokratiktir veya değildir diyemeyiz. Biz başkanlık sistemine kökünden karşı değiliz. Tartışılması gerektiği fikrindeyiz.

*Peki Sayın Aydın, 28 Şubat süreci tamamen bitti mi?

Bilakis, siyasi, ekonomik ve sosyal alanda bütün tonlarıyla uygulanmaktadır. 28 Şubat’ın hedefleyip de gerçekleştiremediği hiçbir şey yok. Bunu açmak için 28 Şubat niçin yapıldı? Konusunda ağırlık vermek gerekir. Bugün hesaplaşma başlıyor. Halka halka sivil bir takım uzantılar, provokatif bir takım uzantıları da kapsayacak şekilde üzerine gidiliyor. Biz Saadet Partisi olarak bunun önemli bir adım olduğunu söyledik. Ama 28 Şubat’la hesaplaşmak için esas merhale, bu süreci yapan iradenin kendisine niçin bunu yaptınız diye sormaktadır. O gün Türkiye güçlü, özgün, özgür ve bağımsız bir ekonomiye kavuşuyordu. Toplumun bütün katmanlarının refah düzeyi yükseliyor, bu yükselme sürecinde de Türkiye zam yapmıyor, borç almıyordu. Türkiye adeta alçak sürünmeden yürümeye başlamıştı. Yaşanabilir Türkiye, yeniden büyük Türkiye adımları atılmıştı. Bir takım dış mihraklar Türkiye’nin ellerinden uçup gittiğini, kontrolden çıktığını düşünerek, bir takım menfaatçileri de tahrik ederek 28 Şubat sürecini gerçekleştirdiler.

Bunun bir diğer ayağı da D-8’dir. D-8 demek, zalim, insanları yoksullaştıran, kan, zulüm, gözyaşını eksik etmeyen, insanları ölüme terk eden bir kapitalist sistem var. Bir hegomonya var. Buna karşılık D-8 ile adil düzenin temelleri atıldı. Normalde 160 ülkenin çekirdeğini oluşturan bir atılımdı. Bugün dünyayı yaşanmaz hale getirenler açısından bu da Türkiye’nin elden çıktığının, kontrolden çıktığının bir emaresiydi. Türkiye’de bir takım menfaatleri, hortumları kesilen çevrelerin çıkarları doğrultusunda yapıldı. 28 Şubat’ı doğru anlamak için Merhum Erbakan Hocamızın televizyon ekranlarında göstermiş olduğu Amerikan büyükelçiliğinin kriptosuna bakmak lazımdır. Bu kripto 28 Şubat’ın neden yapıldığının ispatıdır. Bugün şunlar bunlar içeri alındı konusu konuşuluyor. Tamam bunlar da konuşulsun ama, kripto da konuşulsun. Askeri zevat, sivil toplum nasıl tahrik edildi bunlar da konuşulsun. Eğer 28 Şubat’la hesaplaşmayı gerçekten istiyorsanız, 54. Hükümetin vizyonunu uygulayın. Bugün işçiye, memura, emekliye yüzde 3-4 zam yapıp, buna mukabil milletin bütün tüketim maddelerine her yıl ortalama yüzde 30-40 zam yapmakla bu iş olmaz.

Bir diğeri de Irak olmasın, Filistin, Afganistan işgal edilmesin, Libya işgal edilmesin için, D-8 gibi, buna inanmıyorsan D-8 benzeri başka bir oluşumu hayata geçir ki, 28 Şubat’la hesaplaşmış ol. Bize dikiz aynasından baktırarak kimse sonuç aldıramaz. Biz bindiğimiz arabanın dikiz aynasından bakıyoruz. 12 Eylül’de şu olmuş, 28 Şubat’ta bu olmuş. Eee önümüzde ne var ne yok hiç bakmıyoruz, duvara tosluyoruz. Ekonomi bitik, her zamankinden daha fazla kırılgan bir ekonomik yapıya sahibiz. Ciddi bir beceriksizlik var ortada ekonomiyle ilgili. Bunun için de toprak satışıyla mali imkanlar elde edilerek bu sıkıntılar giderilmek isteniyor. Sormak lazım, kardeşim derdin ne senin ya, niye durduk yerde yabancıların 30 dönüm mal mülk edinme hakkı varken, bunu 600 dönüme çıkarıyorsun. Demek ki burada başka şeyler hedefleniyor. Bunun hem siyasi hem de ekonomik sonuçları var. Toprak satacaksın, 2B arazilerini satacaksın, belki bu kısmen güzel gibi görünebilir ama çok önemli, çok ciddi mağduriyetler ortaya çıkacak. Devlet dünkü ihmallerinin bedelini bugün o toprakları kullanan insanlara ödetecek. Düşünün Konya’da esnaf, sanayici, bir takım çevreler bir takım zorluklar içerisinde. Elin adamı gelecek değeri 1 lira olan şeyi sana 3 lira vererek alacak. Belki bu Konya için çok önemli değil ama doğu ve güneydoğu bölgeleri için daha anlamlı bunlar. Devlet, el altından Arap sermayesi gelip alacak, sıcak parayı getirip verecek biz de cari açığımızı kapatacağız diyorlar. Ama bunun sonu da gelecek. Sata sata nereye kadar gidilebilir ki? Sayın Osman Pepe’nin Çevre ve Orman Bakanlığı döneminde bu yapılamamıştı o dönemde gündeme gelmiş olmasına rağmen. Belli ölçülerde realize edilmesi gereken bir şeydi bu. Ama hükümet bir realizeden, düzenlemeden ziyade bir gelir, rant elde etmeyi düşünerek hareket etti. Bir takım ekonomik girdaptan kurtulmanın yollarını arıyor bu arazileri satarak.

*Peki Birol Bey, dış politikayla ilgili yakın dönemde yaşanan gelişmelerin Türkiye’ye etkisi nedir? Suriye’de yaşanan kıyıma nasıl dur denilebilir? Türkiye’nin burada üzerine düşen görev nedir?

-Bugün bütün İslam ülkelerinin hem yöneticilerinin, hem sistemlerinin tanzim edicileri, o coğrafyalarda o ülkelerde yaşayan halklar değildir. Bu 1. Dünya Savaşı’ndan sonra o dönemin galip devletleri, ardından 2. Dünya Savaşı’nın galip devletleri bir araya gelmişler, İslam dünyasının sınırlarının adeta cetvelle çizmişler. Her ülkeye bir nizam, bir sülale ve bir yönetici belirlemişler. Her İslam ülkesi arasında da ya bir petrol kuyusu, ya çöl arazisi gibi her iki ülke insanı için de sıkıntılı bölgeyi bırakmışlar. Aradan 50 yıl geçildi ama bu ülkelerde ciddi ekonomik hamleler yapılamamış, despot yönetimler kaynakları kendilerine depolamışlar, insan hakları derseniz hak getire. Ama artık gitmiyor. Yeni yöneticiler, yeni roller yapmanın zamanı gelmiş. Yeni yöneticiler gelecek ama global düzen çarkına hizmet edecek yeni yönetimler oluşturma çabası içerisindeler.

Biz Saadet Partisi olarak öteden beri bir takım siyasi hareketlerle çok yakın münasebetler içerisinde olduk. Bu yaşadığımız süreçte Mısır’da Tunus’ta Fas’ta Yemen’de kendi hakları lehine sonuçlar alabilmelerini temenni ediyoruz. Ama perdenin gerisine de bütün Arap dünyasının yöneticilerinin dikkatini çekiyoruz. İslam ülkelerinde yeniden tanzim hareketi var. 2002 yılından sonra herkes diyor ki bu durum ortadan kalktı. Ama hayır kalkmadı, İslam ülkelerinin sınırlarının değiştirileceği Amerika’nın en üst düzey yöneticileri tarafından deklare edildi. Bu konuyla ilgili Yemen’in Türkiye’nin ve İtalya’nın başbakanları eş başkanlık sistemine getirildiler. Şimdi iki eş başkan var, birisi Tayip Erdoğan, diğeri Barak Obama’dır. 22 ülkenin sınırlarının değişeceği belirtilmişti. Değişti mi, bugün Irak, Sudan, Afganistan, Pakistan gibi ülkelerde sınırlar değişti, rejim değişti. Libya işgal edildi, iki veya üçe bölünme planıyla şu an kaosa ve iç savaşa terk edilmiş durumda. Bakmayın aydın geçinen bir takım yazar çizerlerin yazıp söylemediğine, çarpışmadığına. Libya’da kan gövdeyi götürüyor şu an. Suriye üzerinden bir kaos ortamı oluşturularak Türkiye ile İran’ı kapıştırma çabası içerisindeler şu an. Bir an önce bir İran Türkiye kapışmasına bölgeyi mahkum etmek istiyorlar. Elin Amerika’sı Avrupa’sı senin şii veya suni olmana bakmaz, kimin sırtına binmek istiyorsa ona binmeye çalışıyor. Bugün yazar geçinenler, entelektüeli konuşmaktan geçmeyen bir takım zevat bir an önce Suriye’nin de halledilmesini istiyor. Suriye’de bu olaylar 40 yıldan beri var. Bugün bunların artması kimin işine yarıyorsa onların işidir. Muhalefetin işine yarıyorsa muhalefet, Amerika’nın, İsrail’in işine geliyorsa onlar yapıyordur. Aynısını Irak’ta da yaptılar. Irak’ı gören, Irak’ta olup biteni gören bir Müslüman, hala bir an önce NATO Suriye’ye girse diyor ya, insan buna kahroluyor. Gözümüzün önünde ülkeyi böldüler, ırz, namus bırakmadılar.

*Peki ne yapılacak, İslam coğrafyasında bu zulüm devam edecek mi?

- Türkiye durduğu yeri bilecek, çözüm Türkiye’dir. Türkiye yeniden bölge ülkelerini devreye sokmalı, dün yapmadığını bugün yaparak gerekli diplomatik adımları atmalıdır. 10 yıldır yapmadığını Türkiye bugün yapmalıdır. Sivil, siyasi ve askeri bir yapı oluşturmalı ve gerekli bedeli ödetmelidir. Bunu yapmıyor ve NATO’yu göreve çağırıyoruz. NATO ülkesiyiz, sınır ihlali var, NATO devreye girsin diyor. Madem o kadar basitti, bizim uluslararası kara sularındaki gemimizde 9 insanımızı şehit eden İsrail’e karşı NATO’yu göreve çağırmadınız? Uluslararası kara sularındaki bir gemimiz, bizim kara toprağımızdır. İsrail geldi o gemiye girdi ve 9 insanımızı şehit etti. Bırakın NATO’yu çağırıp müdahale etmesini istemek, özür bile diletemedik. Suriye’ye aslan kesilenler bugün İsrail’e özür bile diletemedi. Buna karşı kimse gıkını bile çıkaramıyor. Bir tek biz varız. Zaten iyi ki biz varız. Bu ülkede Saadet Partisi olmasın, ülkenin bugünkü durumu bile muhafaza edilemez. Biz bu ülkeyi 40 yıldır hem önden çektik, hem arkadan ittik. Saadet Partisi bu ülkenin tek sivil partisidir, uluslararası düzenin koymuş olduğu kurallara, köle nizamına teslim olmamış bir partidir. Öyleyse önümüzdeki süreçte de hem Saadet Partisi’nin yapacağı çalışmalar önemli, hem sivil toplum kuruluşlarının olaylara yaklaşımı açısından ortaya koyacakları durum önemli.

 

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.