Okuyunuz, okuyunuz, okuyunuz...

Okuyunuz, okuyunuz, okuyunuz...

Çok yönlü akademisyen Prof. Dr. Fuat Yöndemli, son kitabı Hangi Mevlâna, Hangi Mevlevîlik, Hangi İslamı anlattı

Doktorluğu dışında genel kültür konuları ve Türk Kültürüyle de ilgili eserler veren Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fuat Yöndemli, son kitabı ‘Hangi Mevlâna, Hangi Mevlevilik, Hangi İslam’ı anlattı. Prof. Dr. Fuat Yöndemli’nin değerlendirmelerinden satırbaşlarını sunuyoruz…
“Mevlâna’ya çok büyük bir haksızlık yapıldığı kanaatindeyim. “Mevlâna büyüktür”den,
“Daha büyüktür”, “Çok daha büyüktür”, “En büyüktür” e kadar yükseldik. Artık ismi değil, sıfatı olan Mevlâna kelimesi bile milleti “kesmemeye” başladı, şimdilerde “Hazreti Mevlâna” lâfı ortaya çıkarıldı. Nedense Mevlâna’nın hocası, şeyhi, üstâdı olan Şems hakkında bile, ayrıca Muhyiddin İbn Arabî ve Yunus Emre hakkında bile kullanılmayan bu sıfat, son yıllarda Mevlâna’ya mâl edildi. Yanlış anlaşılmasın: Ben Mevlâna’yı severim, hem de çok. Ama zamanımızda Mevlâna fikriyâtının içi boşaltıldı, “tabulaştırıldı!”
Bir tıp doktoru olduğum için şöyle söyleyeyim: Yeni bulunan veya ortaya atılan her bir ilacın yahut ameliyat tekniğinin bir de beklenmeyen, yan tesirleri vardır. Son derece objektif bir ilim dalı olan tıpta, bu istenmeyen- beklenmeyen yan tesirler, aksi tesirler  açıkça belirtilir. Benim yaptığım, meseleye bir hekim gözüyle bakmaktan ibaret.
Eflâkî’nin o meşhur menkıbe kitabı, her konuşmacının ilk ve temel müracaat kaynağı.  Ama bu eserde birbirine ters düşen, akla, mantığa, tıbba ve İslâm’a taban tabana aykırı o kadar çok menkıbe var ki! Demek ki, 2011 yılı itibariyle tam 658 yıl boyunca bu saçmalıkları benden başka hiçbir kimse fark etmemiş!  Ortada sadece akıl ve mantık, üstelik bilim ve İslâm dışı bir yüceltme; dahası, tabulaştırma var!
Ben bu tabulaştırmalara, saçmalıklara dikkatleri çekmek istedim. Yaptığım sadece bu. Ama yüz binlerce basılan ve satılan kitaplar karşısında, benim kitabımı okumak şöyle dursun, duyan bile sınırlı sayıda. Herkes Eflâkî’nin o eserini bilir, daha doğrusu duymuştur; herkes Mesnevî’den söz eder. Ama bunları okuyan, anlayarak okuyan; akıl, mantık gibi entelektüel fakültelerinin ışığı altında değerlendirmeye tâbi tutan kaç kişi var?
Bu arada şunu bilhassa belirteyim: Hülya Küçük’ün bahsettiği ve Kur’an’da bulunan “mucize ve kerametler”, benim konum değil. Kur’an’da geçen olaylara, ayetlere iman etmekle yükümlü olduğumuzun, bunların tartışma konusu bile edilemeyeceğinin farkında, şuurundayım; bunu üzerinde durarak tekrar ve  bilhassa kaydedeyim.
Ben bu kitabımı gerçek bir Mevlâna sevgisiyle kaleme aldım, onun hakkında yapılan değerlendirmelerdeki o aşırı yüceltmenin de, onu methetmek yerine, zemmetmek için yapıldığı kanaatine vardım. Çünkü bir insanı, etraftakilerin kızgınlık şimşeklerini çekmeden, düşmanlık duygularını uyandırmadan aşırı methetmenin, aslında onunla alay etmek olduğunu herkes bilir. Günümüzde yapılan, bundan farklı bir tablo değil. Ben bu eserimde gerçek Mevlâna’yı, insan olan Mevlâna’yı anlatıyorum; onun etrafında 658 yıldır örülen yapmacık, sahte yüceltme duvarlarına dikkatleri çekiyorum.
Şunları bilhassa belirtmeliyim: Ben bu eserimde, şimdiye kadar hiç üzerinde durulmayan, dikkatleri bile çekmeyen pek çok önemli konuya parmak bastım. Meselâ:
-Cumartesi gününe gösterilen aşırı saygılı sözlerden hareketle, Eflâkî’nin bir prozelit olabileceği bu eserde açıklanmıştır.
-Eflâkî’nin o meşhur eserini yazarken Binbir Gece Masallarından, şamanik ve Budist literatür dahil olmak üzere kısacası hagioraphique (evliya menkıbeleriyle ilgili)  literatürden ve ayrıca Kitab-ı Mukaddes’ten kaynak belirtmeden pek çok iktibas yapmış olduğu, bu eserde açıklanmıştır.
Hazırlamış olduğum bu eserde şimdiye kadar göz ardı edilen, belki de bilerek ve şuurlu olarak dikkatlerden kaçırılan daha pek çok nokta, merak edenlerin ilgisine sunulmaktadır. Bunlar arasında:
-Eflâkî’nin kritiği yapılan eserinde anlatılan Tanrının, Müslümanların inandığı Allah’tan farklı, tıpkı bir insana benzeyen ve kendisine belli bir mekân izâfe edilen, Hıristiyanî ve Judaik inanca uygun, antropomorfik bir tanrı olduğu, bu kitapta ifade edilmiştir.
-İslâm dini esasları açısından müellif Eflâkî’nin yaptığı fâhiş hatalara dikkat çekilerek, bir eserin içine bu kadar gayrı islâmi ve hebraik, semitik inanç ve düşünceleri yerleştiren birinin, bir nev müslim veya konverso, daha doğrusu karayimskaya olabileceği, ilk defa bu kitapta iddia edilmiştir.
-Şimdiye kadar Mevlevîlik âlemi ve literatüründeki yeri tartışılmayan Ahmed Eflâkî’nin bu meşhur eserini, sipariş üzere ve hilâf-ı hakikat, yüceltici maksatlarla yazdığı; ama eserine başladığı andan itibaren, bitirinceye kadar hâfızasının âşikâr bir şekilde zayıfladığı, tıbben bunama tablosuna girdiği, ilk defa bu eserde tarafımdan iddia edilmiştir.
Yani özet olarak bu eserimde değişmesi gerekenleri değiştirdim…
27 Mayısçı Cemal Gürsel “Çalışınız, çalışınız, çalışınız”  demişti. Ben de “Okuyunuz, okuyunuz, okuyunuz”  diyeceğim. Okuyan insanın ufku genişler, fikrî dünyası genişler, entelektüel kapasitesi genişler ve beyni gelişir. Tabii bu noktada “ama ne okuyayım, piyasadaki yavan-yanlış, basit eserler beni tatmin etmiyor, bana hitap etmiyor”  diyenler için varım; onlar için yazıyorum…”
HÜLYA KÜÇÜK’ÜN ELEŞTİRİLERİNE CEVAP
Prof. Dr. Fuat Yöndemli, 13 ocak 2011 günü gazetemizde hakkında çıkan Doç. Dr. Hülya Küçük’ün yazısıyla ilgili olarak şunları belirtti: Doç. Dr. Hülya Küçük’ün bahsettiği ve Kur’an’da bulunan “mucize ve kerametler”, benim araştırdığım bir konu değil. Kur’an’da geçen olaylara, ayetlere iman etmekle yükümlü olduğumuzun, bunların tartışma konusu bile edilemeyeceğinin farkındayım, şuurundayım; bunu evvelâ kaydedeyim. Sn. Küçük’ün “parapsikolojik” olarak belirttiği hadiselerin, ele aldığım menâkıb kitabında anlatılanlarla uzaktan veya yakından ilgisi yoktur. Bu işin piri olan Uri Geller’in yaptığı numaraların gerçekte illüzyon ve aldatmaca olduğunu James Randi, mahkeme kararıyla isbat etmiş değil midir? 2007’de Uri Geller de bütün iddialarından vaz geçtiğini, “bırakın bu paranormal laflarını” diyerek Magishe Welt mecmuasında itiraf etmemiş midir? Bir tıp doktoru olduğum için, parapsikoloji, paranormal hakkında şüphesiz bilgi sahibiyim, onu tartışmaya bile gerek görmüyorum. Sadece, incelemiş olduğum eserde  kutsal bir hava verilerek, menkıbe diye anlatılan bazı olayların, gerçekte illüzyon numarası olduğunu açıklamış bulunuyorum. Müsbet, yani pozitif ilimler tahsil etmiş bir öğretim üyesi, bir tıp doktoruyum. Ama buradaki müsbet, yani pozitif kelimesinden hareketle, pozitivist biri gibi tanıtılmaya çalışılmam yanlıştır, hem de son derece. Bu cümle, kitabımın iyice anlaşılarak okunmadığını göstermektedir. Her Müslüman’ın inandığı kutsal kitap, yani Kur’an-ı Kerim, akıl sahiplerine indirilmemiş midir, içinde sık sık “Hiç düşünmez misiniz, hiç akletmez misiniz?”  gibi cümleler, yani âyetler bulunmaz mı? Aklı olmayanın dininden söz edilebilir mi? Benim bu eserimde yaptığım, okurları akıllarını kullanmaya davet etmekten başka bir şey değildir. Bu cümleyi, altını tekrar tekrar çizerek ehemmiyetle belirtmiş olayım…

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.