Eskiden Nerede Ne Vardı? -21-

Eskiden Nerede Ne Vardı? -21-

Mevlevî Dergâhının bulunduğu Türbeönü ve çevresinde evleri olan şehrin önde gelen ailelerinden eskiden Türbeönünde evi Meramda bağı var şeklinde sitayişle söz edilirdi.

İstasyonla şehir arasında sefer yapan atlı tramvay da Postnişin Veled Çelebi Efendi’nin Türbeönü’ndeki evinin önünden hareket ediyordu. Osmanlı Devleti zamanında Balkan ülkeleri ve Ortadoğu’da faaliyete geçen Mevlevîhanelerin merkezi olan şehrimizdeki Mevlevî Dergâhı, 1925 yılında çıkarılan “Tekke ve zâviyelerle ilgili kanun” ile kapatılarak, 1926’da “Konya Asar-ı Atika Müzesi” adıyla tekrar açıldı. Yusuf Ağa Kitaplığı, bitişiğinde bulunan ve yol açılırken yıkılan Muvakkithane (Namaz vakitlerinin tayin edildiği bina), Türbe Hamamı erkekler kısmı (Arkasında kadınlar kısmı bulunan bu tarihî hamam meydan açılırken 1955 yılında yıkıldı), terzi Hikmet Fil, bisiklet tamircisi Mevlüt Büyükavcı, Nebi Çinitaş’ın işlettiği kahvehane, berber İsmail Kara (Bu dükkânda daha sonra Arnavut Yunus Nadi Kuşdemir lokanta açtı), Bahri Güvez’in ekmek fırını, Selimiye Caddesi’nin sağ köşesinde tekel bayii Mevlüt Yıldız, Ethem Dayıoğlugil’in işlettiği Havuzlu Kahve (Daha sonra bu kahvehaneyi Hasan Yıldızlar işletti), üst katı eskiden sazlı eğlence yeri olan Ali Erman’ın işlettiği Yüksek kahve ile çeşitli sanat erbabına ait dükkânların yer aldığı, ortasında bugün Yusuf Ağa Kitaplığı köşesindeki şadırvanın olduğu Sultan Selim Camii önündeki meydan geçmişte de günümüzde olduğu gibi hareketli idi.Meydanın kuzey köşesinde İdmanyurdu kalecisi Mevlüt Tanju’nun babası Rifat Tanju’nun sigara ve tütün sattığı dükkân, yanında sırasıyla Ali Nalçacıgil’in bakkal dükkânı, merhum Hacıveyis zâde Mustafa Kurucu Hocaefendi’nin de traş olduğu berber Osman Kara, kunduracı Esat Aksekibilgin ve kunduracı Süleyman Kerniç ile şekerci Kara İsmail Aday’ın dükkânları vardı. Kadınlar Türbe Hamamının karşısında yün-yapağı ticareti yapan Lord Teyfik’in oğulları Kâmil, İsmail ve Süleyman Tengirşek’in dükkanı, hamamın yanından Topraklık ve Dolav’a giderken Balıkçılar Oteli’nin yerinde Hasan Balıkçılar’a ait uzun yıllar düğün salonu olarak kullanılan 2 katlı büyük ev vardı. Hamamla birlikte yıkılan Derviş Kalın’a ait karşıdaki dükkânların yerini de karpuz sergileri  aldı ve daha sonra Mevlâna Otoparkı inşa edildi. Selimiye ekmek fırını ve bisiklet tamircisi Mecit Akay’ın dükkânı da Balıkçı düğün salonunun altında idi. 
II. Selim’in Konya valiliği sırasında yapımına başlanıp, hükümdarlığı zamanında 1565 yılında tamamlanan ve halk arasında “Sultan Selim” adıyla anılan “Selimiye Camii” nin kuzeyinde eskiden bugün havuz ve dinlenme grupları olan yerde 16. yüzyılda yapılan “Sultan Selim imareti” bulunuyordu. Menzilhâne (Posta tatarlarının at değiştirdikleri han), aşevi, mutfak, ahır ve tabhâne’den (Hastaneden çıkan hastaların istirahat ettikleri yer) oluşan imaretin kalıntıları 1958 yılında meydan açmak amacıyla yıktırıldı. Bu tarihe kadar taş kemerli giriş kapısı ve üzeri kapalı kısımları ayakta olan imaret, 19. yüzyılda sipahi ve buğday pazarı olarak kullanılmıştı. Daha sonra imaretin mülkiyetini satın alan tüccar Ahmet Haşhaş’ın burada dokuma tezgâhları kurarak, “Kutnu kumaş” tâbir edilen ipekli dokuma yaptıktan sonra imaretin kalıntıları da istimlâk edilerek yıkıma tâbi tutuldu. Çocukluğumda Üçler Mezarlığının duvarlarına çakılan kazıkların arasına gerilmiş olan ipekleri çözenleri görürdüm. 
Meydan düzenlemesi yapılırken Mevlânâ Müzesi’ne bitişik 2 katlı, üst katta ahşap balkon ve bayrak direği bulunan “Dumlupınar Okulu” ile “Kuli” lâkabıyla anılan Hasan Hüseyin Kulak’ın uzun yıllar imamlığını yaptığı “Asmalı Mescid” e giderken sağda bulunan ve Osmanlı mimarisinin güzel örneği “Başaralı’nın Konağı” da yıkıldı. PTT yanındaki Hacı Hasan Camii’ni Lârende Caddesine bağlayan yol açılırken yıkılan “Başaralı Oteli” ile altındaki dükkânların da eski sahibi olan eşraftan “Başaralı Mustafa Bey”, yaptırdığı 2 katlı binayı Başarakavak ve civardaki köylerden ihtiyaçlarını temin için Konya’ya gelenlerin barınmaları için tahsis etmişti. Köylüler, şehrimize gelince arabalarını avluya çekerek atlarını ahırlara bağlıyor, geceyi de ücret ödemeden üst katlardaki odalarda geçiriyorlardı. Kızılay Aşevi’nin yanından, yıllar önce yıkılarak yeşil alan hâline getirilen “Çukur Mektep” e giren sokağın sağ köşesinde eskiden araştırmacı-yazar Selçuk Es’in evi, biraz ileride de Hasan İlkbahar’a ait “Saadet Ekmek Fabrikası” bulunuyordu. Veremle Savaş Derneği’nin kurucusu ve Kızılay Hastanesi’nin yanındaki kendi adını taşıyan Verem Dispanseri’ni yaptıran Mümtaz Bahri Koru’nun 1983’de yıkılan 2 katlı evi de bu civarda idi.
Hâli vakti yerindeki ailelerin Türbeönü’nde yaşamayı tercih etmeleri yanında, diğer şehirlerdeki Mevlânâ muhiblerinin gönlünde de Mevlevî Dergâhı civarında bir ev alarak, Hz. Pîr’e komşu olma hayâli yatıyordu. 1981 yılında görev yaptığım o zamanki adıyla Türkiye’de Yarın Gazetesi’ni ziyarete gelen tarihçi İbrahim Hakkı Konyalı da bu arzusunu “Türbeönü civarında bir ev alarak Konya’ya yerleşmeyi düşünüyorum. Muharrir Ref’i Cevad Ulunay da ömrünün kalan kısmını burada geçirmek istiyor, fakat hanımı gelmek istemiyor” şeklinde dile getirmişti.
1925’te dergâhın kapatılması üzerine Hz. Mevlânâ soyundan gelen dervişlere hükümet tarafından Türbeönü civarında birer ev verilmişti. Bunlardan Velid İzbudak’ın torunu İdmanyurdu’nun eski kalecisi Selahaddin İzbudak’ın babası Hakkı İzbudak da Çukurmektep Sokağındaki evde oturuyordu. 1960’lı yılların ortasında yaptığım bir araştırmada Konya’da Mevlânâ soyundan 45 kişinin yaşadığını tesbit etmiştim. Aradan geçen zaman sonunda bugün kaç kişi hayattadır acaba?

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.