Mevlâna hassasiyeti sömürülüyor

Mevlâna hassasiyeti sömürülüyor

Araştırmacı Yazar Ali Işık, en son yayınladığı 'Ayaşlı Şakir' eseri ile Konya kültürüne bir katresini günümüz nesline taşıyor.

Ayaşlı Şakir'in Konyalı olmamasına rağmen Konya'da temayüz ettiğini dile getiren Ali Işık, “Ayaşlı Şakir tam bir Mevlâna ve Şems sevdalısıdır. Bu sevdası da kendisini Konya'ya getirmiştir. Ayaşlı Şakir gibi değerleri öğrenerek günümüz nesline taşımalıyız. Günümüzde değerlerimiz sömürülüyor. Ayrıca günümüz neslinin çoğunluğu okuma yerine seyretme konumuna geçmiş durumda. Burada özellikle yerel basın organlarımızın bu olumsuzluklarla mücadele veriyor. Yerel basınımız milli kültürümüzün geleceğe taşınmasını sağlıyor. Tarihimize ışık tutan değerli şahsiyetleri hakkıyla günümüze taşıyarak olumsuzluklara meyil vermemeliyiz. Mesela Mevlâna ve Mevlevilikle ilgili yayınlanan niteliksiz eserler ve televizyon yayınları bu değerlerimizi sömürüyor” diyor...

Araştırmacı Yazar Ali Işık, ile yeni yayınladığı 'Ayaşlı Şakir' eseri üzerine söyleşi:

* En son yayınlanan Ayaşlı Şakir eseriniz ve eserinizin yayınlanış serüveni hakkında bilgi verebilir misiniz?
- Bu sorunuzu bu naçiz çalışmamızın serüveni bağlamında cevaplamaya çalışacağım. Kitabın ön sözünde de belirttiğimiz üzere bu çalışmamızın fitilini yakan muhterem hocam Prof. Dr. A. Osman Koçkuzu olmuştur. 1985 yılında bir vesile ile öğrencisi olma bahtiyarlığına eriştik. O yılda öğrenciliğimiz akşam idi; bu vakte kadar da mesleğinin sekiz yılını geride bırakmış sözüm ona bir Türkçe/edebiyat öğretmeniydik. Bu cümlede kendimize yakıştırdığımız sözüm ona hafiflik sıfatı, yaşadığımız coğrafyayı ihmal ediş ayıbımızın karşılığıdır. Talebelikte aldığı notlara bakarak herkesin fakiri başarılı bir Türk dili ve edebiyatı öğrencisi olarak nitelemesi tabiidir. Ancak, bu başarılı edebiyat talibinin, yaşadığı iklimin edebiyatıyla hiç tanışıklığı yoktur. İşte Koçkuzu Hoca, “Ayaşlı Şakir” ile bize bu âlemin kapılarını aralayan kişi olmuştur.
Bu ayıbımızın ve mahcubiyetimizin diyeti olarak başladığımız çalışmada elimizden tutanlar da eksik olmadı. Bu çalışmamız esnasında başta merhum A. Sefa Odabaşı olmak üzere, hepsi birbirinden muhterem Dr. Hasan Özönder, Prof. Dr. Mustafa Özcan, Dr. Yakup Şafak hocalarım Ayaşlı Şakir ile ilgili buldukları en ufak bilgi kırıntısını dahi fakirle paylaştılar. Nihayet iki yılı aşkın bir süre sonra bu kitap ortaya çıktı. Kitabın baskısı girişimlerine başlamadan evvel, bilgi ve birikimlerine saygı duyduğum Yrd. Doç. Dr. Mustafa Çıpan ve Yrd. Doç. Dr. İbrahim Demirci hocaların da değerlendirmesine sunduk Ayaşlı Şakir’i.
Kitabı bastırmak fakirin imkânlarıyla mümkün değildi. Bunun için de Konya’mızda bu işle yükümlü gördüğümüz kamu kuruluşlarına müracaat ettik. İşte bundan sonrası Ayaşlı Şakir kitabı sürecinin hatırlamak istemediğim bölümü de yer alıyor ama biz buraya değinmeyelim.
Hülasa, aradan yirmi yılı aşkın bir süre geçti. Hafızamda Ayaşlı’ya dair bilgilerin yok olma derecesine geldiği bir anda muhterem ağabeyim Av. M. Ali Uz Bey’in saygıdeğer damatları Yüksek Mimar M. Hilmi Şenalp Bey’in himmetleri “Ayaşlı Şakir Hayatı ve Şiirleri”nin terekemizden çıkacak mahzun dosyalardan biri olmaktan çekip kurtardı.
'KONYA MEVLÂNA VE ŞEMS İKLİMİDİR'
* Konyalı olmayan ama Konya'da yaşayan Ayaşlı Şakir Konya kültürüne neler kazandırdı?
- Konya, bu coğrafyada kurulan ilk büyük Türk devleti olan Türkiye (Anadolu) Selçuklu Devleti’nin başkentidir. Üstat Tanpınar’ın harika söylemiyle de “Bir başkent, daima başkenttir.” Nedir başkent; sadece yönetimin ikamet ettiği bir şehir mi? Bu vasıflarından sadece biridir. Bu vasfından daha önemli olarak başkent; bilimin, sanatın, kültür ve edebiyatın da baş kentidir. Bakın bu gün resmiyette başkentimiz Ankara’dır; lakin fiiliyatta böyle midir? Hükümet ve bürokrasiyi bir kenarda bırakırsak başkentliğe daha yaraşan Ankara mıdır, yoksa İstanbul mu?
Kentsel dönüşüm, adı altında –neredeyse- tarihsiz, kimliksiz bir şehir hâline getirilen bu coğrafyanın ilk önemli başkenti, bırakın daha eskiyi, bir asır öncesine kadar hâlâ başkentti. Evet, bir sürü ata yadigârı harikalarının yanında bilim yuvalarıyla, bilim ve sanat adamlarıyla engin kültür ve folkloruyla Konya bir başkentti. Ayaşlı Şakir de bu başkentin bir yansımasıdır aslında.
Ayaşlı Şakir bir başkentte İstanbul yetişmiş, diğer bir başkentte Konya temayüz etmiştir. Evet, Ayaşlı Konya’da temayüz etmiştir; zira Konya Mevlâna ve Şems’in iklimidir. Gönlü ve dimağı aydın insanların bu yüzden toplandığı coğrafyadır Konya. Ayaşlı ve nicelerini ilahi aşk cezbesine kaptıran “bezm-i muhabbet”lerin mecmuudur Konya.
Bu zaruri açıklamadan sonra sorunuza dönersek; fakirin naçiz çalışması; Ayaşlı Şakir’in böyle bir Konya’nın kültürüne bir şeyler kazandırması muhaldir. Olsa olsa, engin Konya kültüründen ancak bir katreyi günümüz nesline taşıyabilir.
AYAŞLI SIRADAN İNSANLARA KAPILARINI KAPAMIŞTIR
* Eserinizde Ayaşlı Şakir'in kendini Şems ve Mevlâna Hazretlerine verdiği bilgisi yer alıyor. Burada ne tür bir bağlantı vardı?
Sorunuzu yine uzak mesafelerden gelerek cevaplamaya çalışacağım. Musikinin ruha hitap eden bir yönü vardır. Bilindiği gibi atalarımız mazide musikiyi bu özelliğinden yararlanarak türlü hastalıkların tedavisinde kullanmışlardır. Hz. Mevlâna da, insan ruhunu en çok teskin eden bir musiki aleti olan neyle özdeşleştirmiştir kendisini. Dünyada her varlık, her olay ve her vakıa bir vesileye müstenittir. Ney’in gönülleri teskin eyleyen ezgisinin vesilesi de aşktır. Bir aşk eri olan Mevlâna’ya ilahi aşkın Bâtıni veçhesini ise Şems göstermiştir. Her Hak âşığı aşkını başkasıyla paylaşmaz. Mevlâna ise bu hususta gönül kapılarını sonuna kadar açmıştır. Dünyanın her yerinden ve de her inançtan insanın Mevlâna’ya akmasının sebebi budur. Yanı sıra onun dergâhı 'ümitsizlik'e kapalıdır.
Her insanda melekî ve şeytanî vasıflar birlikte mevcuttur. Ama kimi melekî olanı, kimi de şeytanî olanı besler büyütür. Melekî olanı tam anlamıyla büyütmek bir ehlinin himmetiyle mümkündür ancak. Ayaşlı’nın Tokat’ta sıradan insanlardan gördüğü muamele malumdur. O, Tokat’ta yaşadıklarından sonra sıradan insanlara kapılarını kapamış; kendilerinden hiçbir zarar gelmeyecek, aksine manevi olarak gıdalanıp nemalanabileceği insanlarla rabıtasını kuvvetlendirmiştir. Bu insanların yaşamıyor olması bu rabıtaya engel teşkil etmez. Pakistanlı ünlü İslam şairi Muhammed İkbal (1877-1938) de Mevlâna’ya merbuttur ve bu irtibatta şaşılacak bir husus –en azından bizce- yoktur.
YEREL BASIN MİLLİ KÜLTÜRÜN YAŞATILMASINI SAĞLIYOR
* Ayaşlı Şakir gibi kültürel zenginliklerin günümüze aktarılması için eserler yayınlamanın yanında neler yapılabilir?
Şimdi sizin şu mesainiz de bu sorunuzun bir cevabıdır aslında. Mensubu olduğunuz basın-yayım âlemine gelmezden elbet bu hayırlı gayretin baş sorumluları vardır. Merkezi ve yerel yönetim millî kültürün yaşatılması yanında geleceğe aktarılması vazifesinin de baş sorumlularıdır. Bu baş sorumlular bu meselede politikalar üretmenin yanı sıra bizzat basın ve yayım faaliyetinin de içinde olmaları gerekir. Meseleye Konya penceresinden baktığımızda valiliğimiz ve belediyelerimiz hatta ticaret odamız ilgili birimleriyle bu hizmet alanında bir şeyler yapabilmenin gayreti içindedirler. Kamu gücüyle mücehhez bu kuruluşlarımız daha beş on yıl öncesine kadar kültürel birikimin geleceğe aktarılması hizmetinde lokomotif kuruluşlardı. Ama günümüzde –memnuniyetle müşahede ediyoruz ki- bu konumlarını özel sektöre kaptırdılar gibi. Aslolan hizmetin kartopu misali devamıdır. Bunu kamu yapmış, özel yapmış meselenin teferruatıdır.
Sorunuzun kapsamında olmasa da konuyla oldukça alakalı gördüğüm bu sapmadan sonra sorunuza dönecek olursak… Günümüz insanı maalesef okumaktan çok seyreder hâle geldi. Bunun için kültür yayım ve aktarımında yazılı olanlar kadar görsel olanlara da ağırlık verilmelidir.
NESLİMİZ OKUYANDAN ZİYADE SEYREDEN NESİL HALİNE GELDİ
* Günümüz nesli atalarını ve tarihindeki önemli insanların adını bilmenin dışında bir bilgisi bulunmuyor. Ülkenin nesli nereye gidiyor? Bu yönde neler yapılabilir?
Yukarıda da ifade ettik günümüz neslimiz –çoğunlukla- okuyandan ziyade seyreden bir nesil hâline dönüştürüldü. Bu dönüşümü sağlayanlar ise bunu bizden olmayan yoz bir kültürü cazip hâle getirerek sağladılar. “Popüler” cilası çekilen bu kültürün derununa bakacak olursanız yaratılmışların en şereflisi olan insanı göremezsiniz. Bu kültür, insanlığa insani/mükerrem olanı değil, hayvani/zelil olanı dayatmaktadır. Bunların öğrettiği kültür de tarih de bizim kültürümüz, bizim tarihimiz değildir (Yakın bir geçmişte tarihî sıfatlı bir dizi etrafında patlak veren tartışmaları hatırlayınız). Bu olumsuz gidişata en başta dur diyecek olanlar, merkezi ve yerel yönetim sorumluluklarına bırakılanlardır. Bizim bunlardan beklentimiz, bu gidişata dur, diyebilecek kültür politikaları üreterek bunları behemehâl hayata geçirmeleridir.
Bu hususta ümit var mısınız, derseniz –içindeki ümidi hep parlak tutan biri olarak- gidişatın olumlu olmadığını belirtebilirim. Bunu da millî kültürü yaşatma ve geleceğe aktarma adına desteklenen basın ve yayım eserlerine bakarak ifade ediyorum. Hepsi için söyleyemem; lakin Kültür Bakanlığımızın desteklediği öyle filmleri hatırlıyorum ki; bunları ailecek seyretmeniz mümkün değildir. Objektifimizi yerele tutarsak…
Görsel yayın gücüne sahip olmadığımızdan sadece basılan eserlerin niteliğine baktığımızda müthiş bir Mevlâna ve Mevlevilik tüketiminin yapıldığını müşahede ediyoruz. Gerek kamu gerekse özel sektör yayımcılığında ilk sırayı bu konularda basılan eserler teşkil etmektedir. Mevlâna ve Mevlevilik kaynak bolluğu bakımından kolay yazılabilecek bir alan olarak görülmekte, alelacele ortaya çıkarılan ismi vurucu, muhtevası bir yerlerden (ç)alıntı mesailerle insanların Mevlâna hassasiyeti sömürülmektedir. Farsça bilmeyen bir insan Mevlâna’yı ne kadar anlayabilir? Böyle bir insan –anlayabilirse şayet- yararlandığı eserlerin müelliflerinin Mevlâna’sını anlayabilir ancak.
Bu problemi fakire sorulan bu soru kapsamında görmeyebilirsiniz. Ancak boşa harcanan bu mesai ve paralar, nitelikli ve etkili çalışmaların önündeki en önemli engellerdendir.
*  Bize vakit ayırdığınız için size çok teşekkür ediyoruz hocam.
Hayra vesile olabilme adına konuşma fırsatı verdiğiniz için fakir size teşekkürü bir borç bilir.
 
SÖYLEŞİ: MUSTAFA AKÇA

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.