Eskiden nerede ne vardı?

Eskiden nerede ne vardı?

Bir zamanlar büyüklerimiz uzun kış gecelerinde yatsı namazından sonra bir evde toplanarak sohbet ederler, ilerleyen saatlerde de genellikle arabaşı, ya da çetnevir yenilirdi.

Bir zamanlar büyüklerimiz uzun kış gecelerinde yatsı namazından sonra bir evde toplanarak sohbet ederler, ilerleyen saatlerde de genellikle arabaşı, ya da çetnevir yenilir, ara sıra da pişmaniye çekilerek sohbete nokta konulurdu. Eskiden birçok kişinin yazı geçirdiği bağ evi olduğu için kayısı, erik kurutulur, pestil yapılır, nişasta karıştırılarak pekmez köftesi hazırlanır, şehir evinin tavanına büzgülü üzüm hevenkleri asılır, izbeye kavun saklanır, elma ve kış armudu toplanır, tazeliğini muhafaza etmek için tenekeye doldurulan toprağa alıç karıştırılırdı. Bunlar çetnevirin başlıca yiyecekleriydi. Şayet kar yağmış ise evin hanımı kenevir helvası hazırlar, donması için akşamdan avluya bırakırdı. Şimdiki gibi yarı ham güney Amerika muzları bir yana, yerli muzların tadı, hatta adı bile bilinmezdi. Vaşhington portakal ile henüz tanışmamıştık. İnce pelür kâğıda sarılmış Yafa portakalı da kilo ile değil, tanesi 5 kuruşa satılırdı.
Büyüklerimiz birer birer terk-i dünya edince aradan geçen yıllar içinde hem nesil değişti, hem de gelenekler tarihe karıştı. Hele televizyonun evlerimize girmesiyle bırakın bahse konu sohbetleri, konu komşu, eş dost, akraba, ana baba ziyareti bile yapılmaz oldu. Ancak, geçmişin bu güzel kültürünü yaşatmaya çalışan, doğup büyüme bu şehrin yerlisi olanlar eksik değil. Bizim de böyle bir grubumuz var. Geçtiğimiz günlerde, Hz. Mevlâna’yı anma törenlerinde yıllardır Postnişin olarak görev yapan muhterem Mustafa Holat’ın misafiri olduk. İlâhi aşk üzerine söyleşerek arabaşı yiyip, çaylarımızı içerken konu Hz. Pîr olunca söz dönüp dolaşıp Mevlevîliğin merkezi olan dergâhın çevresinin eski durumuna gelince, bir kardeşimiz bu civarda bir hamam olduğunu duyduğundan bahsetti. Evet, o meydanda Türbe Hamamı vardı, ancak 1955’de belediye meydan ve yol açmak için bu hamamın yanısıra, birçok yapıyı da yıktırdı.
Sultan Selim Camii, Mevlâna Çarşısı ve Balıkçılar Oteli ile çevrili alan Türbeönü olarak anılmaya devam ediliyor, fakat görüntüsü değil, sadece ismi yadigâr kaldı. Erkek ve kadın kısımlarıyla, keçe pişirilen bölümü bulunan “Türbe Şifa” adıyla bildiğimiz hamamın adı kayıtlarda “Postindûz” ve “Kürkçüler” olarak geçiyor. İbrahim Hakkı Konyalı, 68 yıl önce yazdığı “Konya Tarihi” nde bu konuda şunları kaydediyor:
“Bu hamamın yanında bir de Kürkçüler kervansarayı vardı. Üçte bir hissesi Sadun ağa’nın Konya’daki üç çeşmesinin, diğer iki hissesi de Salman ağa’nın dârülhuffazının vakfı idi. Kaydı II. Bayezid, Kanuni ve III. Murad’ın Konya evkaf defterlerinde de buluyoruz. Hamam bütün tahrir defterlerinde Postindûz-Kürkçüler hamamı şeklinde kaydedilmiştir. Hamamın sonraları satılarak, Cemaleddin Çelebi’ye geçtiği, onun da üçte bir hissesini türbeye vakfettiği, diğer hisselerinin de mülk olarak kaldığı anlaşılıyor. Cemaleddin Çelebi, 864 hicri 1459 miladi’den itibaren 50 yıl Mevlâna âsitânesinde postnişinlik yapmıştır.
Cemaleddin Çelebi’nin oğlu Âbid Çelebi’nin 895 hicri 1489 miladi tarihli vakfiyesiyle bu hamam türbeye vakfedilmiştir. Hayatta iken mütevelli kendisi, öldükten sonra karısı Sinan Paşa’nın kızı Sitti hanım, sonra kız kardeşi ve daha sonra da Türbe-i Celâliye şeyhi olmuştur. Arşiv vesikalarına göre bu hamam çok harap olduğu için hicri 1111 miladi 1699 yılında Mevlâna dergâhı postunda oturan Bostan Çelebi tarafından esaslı bir şekilde tamir ettirilmiştir. Hamam, meydan açma hastalığının salgın bir hâle geldiği devirde mail-i inhidamdır (yıkılma, çökme tehlikesi) diye 1955 yılında bir gece kaçak olarak yıktırılarak yok edilmiştir. Bu tarihî hamam muhteşem bir mimarî eser idi. Hamamın soyunma yerini bir çiçek gibi süsleyen mermer havuz şimdi Karatay Medresesi’nin bahçesine konmuş bulunuyor”
Çocukluğumda bir defa, gençliğimde birkaç defa girip yıkandığım bu hamamın kadınlar kısmının girişi, meydandan Balıkçılar Oteli’nin önünde sola dönen yol üzerinde idi, erkekler kısmı da Sultan Selim Camii önündeki meydana bakıyordu. Hamamı yıkılıncaya kadar müstecir Harmancıklı Mehmet Para işletiyordu. Meydanda, Yusuf Ağa Kitaplığı’nın bitişiğinde Muvakkithane (Namaz vakitlerinin tayin edildiği saatlerin bulunduğu yer), Hikmet Fil’in terzi dükkânı, bisiklet tamircisi Mevlüt Küçükavcı, Türbe hamamı erkekler girişi, Nebi Dayı’nın (Çinitaş) kahvesi, Berber İsmail Kara ve hamamın kadınlar kısmına dönülen sokağın köşesinde, Kadınlar Pazarı’nın köşesinde fırını olan Mehmet Gövez’in kardeşi Bahri Gövez’in ekmek fırını bulunuyordu.
Balıkçılar Oteli’nin yerinde, yıllar önce bir cinayete kurban giden Hasan Balıkçılar’ın sonra düğün salonu olan 2 katlı evi, sokağın sağında Mevlâna Çarşısı’nın altındaki otoparkın girişinin yerinde Kâmil, İsmail ve Süleyman Tengirşek’in yün ve yapağıcılık ticareti yapıyorlardı. Tengirşek kardeşler ayrıca İstanbul’a koyun da gönderiyorlardı. Bu dükkânların arkasında bulunan Derviş Kalın’ın evi yıkıldıktan sonra kavun-karpuz sergisi olarak kullanıldı. Balıkçılar Oteli’nin önünden sola dönünce hamamın suyunun ısıtıldığı “Külhan” adı verilen, Akşehirli Ömer ağanın odun yaktığı ocak vardı.. Külhanın yanındaki taş kemerli demir kapılı 3 dükkândan birincisi sigara ve içki bayii olan Mevlüt Yıldızlar’ın deposu, yanındaki koluşağı Çolak İlyas’ın (Özgülcü), diğeri Topraklık’ta oturan koluşağı Çakıcı Mehmet ağaya aitti. Kadınlar Pazarı’na doğru giden Selimiye Caddesi’nin sağ köşesinde Mevlüt Yıldızlar’ın dükkânı, yanında Ethem Dayıoğlugil’in Havuzlu kahvesi, Aziziye Camii’ne giden Türbe Caddesi’nin sol köşesinde de Ali Erman’ın işlettiği Yüksek Kahve yer alıyordu. 2 katlı olan bu binanın üst katı eskiden sazlı kahve, alt katı da lokanta idi.
Hükümet Alanı’ndan gelen yolların devamı olarak Türbeönü’ndeki yollar açılırken, hamam, muvakkithane, kahvehaneler ve dükkânlar yıkılıp, meydan bugünkü görünümü aldı, Türbeönü’nün ortasındaki şadırvan da kaldırılarak, Yusufağa Kitaplığı’nın köşesindeki şimdiki yerine monte edildi. İşte böyle! Eskiden nerelerde neler neler vardı.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum