ALANYAyı farklı gözle görmek

ALANYAyı farklı gözle görmek

Bir pazar gününe Tınaztepe Mağaraları, Manavgat Şelalesi ve Alanya gezisini sığdırdık. Alanyayı tarihi değerleri ile incelemek farklı bir deneyimdi

Nisan ayının güzel bir pazar günü ANSİFED (Anadolu Sanayici ve İşadamları Federasyonu) organizasyonuyla Manavgat ve Alanya’ya gitmek üzere yola çıktık. ANSİFED Genel Sekreteri Celal Güneş’in üstlendiği organizasyonda, Cihan Haber Ajansı’ndan Ünal Livaneli ve Aydın Hızlıca da emek verem isimlerdi. Mustafa Yıldırım’ın yaptığı ekibimizde Metin Oralöz, Serkan Canbaz, Ferit Hepokur, Mustafa Dörtyol, Bahri Örnek gibi farklı basın kuruluşlarından isimler ve Ali Özcan ile İletişim Fakültesi öğrencisi İdris kardeşimiz de yer alıyordu.
Sabahın ilk ışıklarıyla çıktığımız yolculukta ilk durağımız Seydişehir Özel Seyfettin Dokumacı İlköğretim Okulu’ydu. Başarılarıyla adını duyuran bu okulda kahvaltı yaptıktan sonra, birkaç sınıfı gezdik. Eğitimde yükselen çıtanın ilçelere kadar uzanmasını büyük bir mutlulukla müşahede ettik.
Seydişehir’e gelip de Tınaztepe Mağarası’nı gezmemek olur mu? Tınaztepe Mağaraları’nın doğal güzelliği için kısa bir tur yaptık. Mağaranın giriş kısmından geriye bakıldığında, Tınaztepe’nin içinden dolaşan derenin oluşturduğu manzara sıradışıydı. Aynı yerden karşıdaki karlı dağları izlemek de insana huzur verebilecek mahiyetteydi. Mağaralara döndüğümüzde, bu ilginç güzelliğin bizim tarafımızdan değil de, yabancı bir bilim adamı tarafından keşfedilmesindeki garipliği ister istemez düşünüyorsunuz. Tınaztepe Mağaraları, 1968 yılında Fransız  bilim adamı Michel Bakalowichz tarafından bulunmuş ve krokisi çıkartılmış. Krokinin Bilim Dergisi’nde yayımlanmasının ardından, Dr. Michel Bakalowichz  mağaraların tıbbi araştırmasını da yapmış; astım hastalığı için doğal bir tedavi ortamı olduğu kanısına varmış. Zaman darlığından dolayı mağaranın güzelliğini derinlemesine inceleme fırsatı bulamıyor, içerideki göle kadar gidemiyoruz. Ekibimiz mağarada hatıra fotoğrafları çektikten sonra Akdeniz’e doğru yol alıyoruz.
Muhabbetle geçen bir yolculuğun ardından ilk durağımız Manavgat Şelalesi. Baharın karakteristik güzelliklerinin yaşandığı bu günlerde Manavgat Şelalesi bir başka güzel. Şelale önünde hatıra fotoğrafı çektirmek adet haline dönüşmüş, bu nedenle olsa gerek ziyarete gelen vatandaşlar poz verirken belli belirsiz deklanşör sesi duyuluyor. Suyun sesinin insanı dinlendirici etkisi hepimizin malumu. Bu güzelliğe, bahar güneşi de eşlik ediyor. Kısa Şelale Turu’nun ardından Alanya’ya doğru yer alıyoruz.
Alanya’ya girmeden önce Konyalı girişimcilerin önemli turistik yatırımları arasında yer alan Alanya Bera Otel’de öğle yemeğine konuk oluyoruz. Standartları bir hayli yüksek olan otelde yerli turistlerin yanı sıra, Ortadoğu’nun farklı ülkelerinden turistlerin ağırlığı dikkat çekiyor. Bera Oteller Grubu’nu kutlamak gerek, Alanya’da ülkemiz alternatif turizmi için gerçekten de örnek bir turizm tesisi kazandırmışlar.
Alanya’da ilk olarak Damlataş Mağarası’nı ziyaret ediyoruz. Sahile bakan bu mağara da astım hastaları için şifa kaynağı olarak görülüyor. Batılı turistler mağaradaki sarkıtları dikkatle incelerken bir yandan da hatıra fotoğrafı çekiyor.
Mağara ziyaretinin ardından Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat’ın bu bölgeye kazandırdığı tarihi Alanya Kalesi’ni ziyaret ediyoruz. Hakimiyeti altındaki bölgeleri imar etmesi ile bilinen Alaaddin Keykubat, Alanya’yı da ihmal etmemiş. Kalenin içindeki tarihi kalıntıları, su sarnıçlarını izledikten sonra Alanya ve Akdeniz manzarası ile baş başa kalmakta yarar var. Biz de öyle yapıyoruz.
Kültürel unsurların öne çıktığı bu ziyaretimizde kale çevresindeki tarihi yapıları da incelemeye koyuluyoruz. Osmanlı hatırası Süleymaniye Camii’nde kısa bir mola verirken bizim Ali Özcan muzipliklerini sürdürüyor. Bu güzel camiinin bakımını üstlenen aileye teşekkür edip kale çevresindeki meşhur Tophane Mahallesi’ne Celal Bey’in arkadaşı Erdinç Bey’in rehberliğinde yol alıyoruz. Liman ayaklarımızın altında. Erdinç Bey, bu limandan yaz boyunca turist akınına dikkat çekiyor. Esat Burcu’ndan denizi izlemeye koyulurken gazeteci olduğumuzu anlayan vatandaşların talepleriyle karşılaşıyoruz. Vatandaşlar diyor ki; “Burası serserilerin yuvası haline gelmesin, ışıklandırılsın. Belediyemiz ilgilensin. Esat Paşa ile ilgili bilgilendirme levhası konulsun.”
Nihayetinde bu talepleri Alanya Belediye Başkanı’na Özel Kalem Müdürü Sadık Bey aracılığıyla iletiyoruz.
Deniz ve liman manzaralı, yan tarafında dinlenme bölümü bulunan sıra dışı bir camide mola verip çay içiyoruz.
Sonraki durağımız sıra dışı çiftçi Mehmet Görgün’ün bahçesi. Mehmet Bey, bahçesinin bir kısmını botanik bahçesi haline getirmiş ve dünyanın farklı bölgelerinden birçok meyve ağacını bu bahçede yetiştirmeye koyulmuş. Bir nevi öncü çiftçi kendisi… Ağaç kavunundan avakadoya kadar çeşitli meyve türlerini dalında inceliyoruz. Mehmet Bey, ağaç kavununu ticari bir ürün haline de dönüştürmüş. Mide ülkesine iyi gelen bu meyveyi pazarlamak üzere bir web sitesi de kurmuş. İlgililer inceleyebilir; www.sulunciftligi.com. Mehmet Görgün’ün mekanında ağaç kavununun değil ama kendi ürünleri portakalın ve muzun tadına bakıyoruz. Ve bu kadar lezzetli portakalı, muzu neden bulamadığımızı da merak ediyoruz…
Alanya Belediye Başkanı Av. Hasan Sipahioğlu’nun ev sahipliğinde verilen akşam yemeğinin ardından bir güne sığdırılan güzel hatıralarla Konya’ya döndük. Bu yolculuktan şunu öğrendik; turistik bölgelerimiz güneş, deniz ve kumdan ibaret değil, tarihi mirası da görmek gerek…

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.