Zafer onların sayesinde kazanıldı

Zafer onların sayesinde kazanıldı

Çanakkale Zaferi'nin kazanılmasında, büyük zatların manevi tasarruflarının ve yardımlarının olduğu söylenir.

Bu zatlardan bir tanesi de Kaşıkçı Dede isimli zattır. Okunulan tarihi hatıratlardan ve tarihi filmlerden de hatırlanacağı gibi, Kaşıkçı Dede, Çanakkale Zaferi'nin yaşandığı dönemden çok önce Çanakkale'nin bir bölgesinde yaşamış bir Allah dostudur. Allah dostunun, savaşan askerlerin İslam'ı ve milletlerini koruması için onlara su dağıtan zat olarak gösterilir. O dönemde askerliğini yapmakta olan Konya'nın manevi mimarlarından Ladikli Ahmet Ağa da, Kaşıkçı Dede ile ilgili olan hatırasını anlatır. Ladikli Ahmet Ağa, hadiseyi şu şekilde nakleder: “15 Temmuz 1915 sıcak bir yaz günü. Bir taraftan düşmanın ateşi, öte yandan güneşin harı kavurur yarımadayı. Mehmetçiğin en büyük ihtiyacı su olur o günler. Cepheye yeni sevk edilen bir bölük asker, Bigalı köyüne doğru yola çıkarılır. Askerlerimize susuzluğun harareti tam çökmek üzeredir ki yolun sol tarafında çeşme başında sakallı bir dede seslenir onlara: 'Gelin evlatlarım soğuk su vereyim, gelin doldurun mataralarınızı.' Koşarlar o tarafa doğru. Geri kalıp susuz kalmamak için gizli bir yarış başlar içlerinde. Bir de bakarlar ki çeşme akmıyor. (Bu çeşme halen mevcut olup kışın aktığı halde haziran gelince suyu kesilir.) Dedenin elinde bir toprak testi vardır; ama o da taş çatlasa 10-15 litre su alır. Hiç 300-400 kişiye ufacık testinin suyu yeter mi? Kaşıkçı Dede; 'Acele etmeyin yavrularım, için kana kana, doldurun mataralarınızı' der. Lâdikli Ahmed Efendi hiç acele etmez ve hep en sonu bekler. Anlaşılan haberdardır bazı şeylerden. Nihayet herkes matarasını doldurur ama testide hâlâ su bitmez! O da uzatır matarasını, içer kana kana suyunu. Hâlâ toprak testide su vardır. Ahmedcik dayanamaz sorar, 'Dede senin adın ne?' diye. 'Kaşıkçı Dede derler evladım bana. Kilitbahir köyünde otururum. Evladım cephede yaralanırsan matarandaki bu sudan döküver yarana. Biiznillah şifa bulursun' der. Ahmed, bu sözü unutmaz ve matarasındaki suyu da bitirmez, saklar. Bir müddet sonra arkadaşları ile beraber yaralanır ve aklına su gelir. Döker kendi ve arkadaşlarının yaralarına. Şifa bulurlar. Çok geçmez bir daha yaralanır ama bu defaki hem daha ağır ve hem de su bitmiştir. Eceabat’taki vapur hastaneye getirilir. Biraz iyileşince hava değişimine gönderilmek istenir. O, cepheye gitmek ister. Soğanlıdere’deki asker ağabeyini ziyaret etmek üzere bir günlük izin alır. Ağabeyinin şehit olduğunu öğrenir. İçinde fırtınalar kopar ve o duygularla dönerken Kilitbahir köyüne uğrar. Kaşıkçı Dede’yi sorar birkaç kişiye. ‘Burada öyle biri yok’ derler. Bir başkası ise; 'Yüzlerce yıl önce yaşamış bir evliyanın kabri var. Biz ona Kaşıkçı Dede deriz' der. O mübarek Allah dostunun kabrini gösterirler. Hep beraber dua ederler. Bu arada Ladikli Ahmed meseleyi gönlünde çözer. Artık testiyi de anlar, suyu da” ifadelerini kullanarak, kendi başından geçen kıssasını anlatır. KAYNAK: Mehmet İhsan Gençcan, Kan Çiçekleri, Aktaran: Salim Dağ, Ufuklar Dergisi, Mart-2001, shf., 15]MUSTAFA ÖZÇELİK

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.