Yaşama hikayesi

Yaşama hikayesi

Yaşama Savaşım engelli bir birey olan Hande Dağın hayatında en çok istediği ikinci dileği. Spastik özürlü olduğu için ilk isteği yürümek olan Hande Dağın ikinci isteği ise kitap yazmaktı

Birinci isteği her ne kadar gerçekleşmemiş olsa da, o azimle, uğraşarak ikinci isteğini yerine getirmek için çalıştığını ve bu dileğe de en uygun ve manalı ismi verdiğini düşünüyor.
Hande Dağ 1977 yılında Eskişehir’de dünyaya gelmiş. Dünyaya ilk geldiğin de normal bebeklerden daha küçük olduğu için hastane çalışanları ona ‘Parmak kız’ lakabını takmışlar. Küveze konulan parmak kızın ailesine doktorlar önceleri durumu iyi demişler ama daha sonra hayatını kaybetti diye küvezin fişleri çıkarılmış. Kötü kader çizgileri birbirini izleye izleye gelmiş ve en sonunda Hande Dağ spastik engelli olarak yaşamına devam etmek durumunda kalmış. Yaşama Savaşı’na bunları anlatarak başlıyor Hande Dağ. Kitabını niçin yazdığını anlatan Hande Dağ, “Ben spastik özürlü bir kızım. Halk arasında beyin felçli olarak bilinen hastalıktan. Beyin felci olanlar hep zihinsel özürlü olarak bilinir. Ama ben zihinsel özürlü olmadığımı ispatlamak için bu kitabı yazdım. Toplumda hâkim olan bu anlayışı yıkmak, sesimi duyurmak, yaşadığım sıkıntıyı anlatarak, insanlara ellerinde olan değerlerin farkına varmalarını göstermek, bir engellinin zorlu hayatını ortaya dökmek için yazdım. Aynı zamanda hayatımdan kesitler kattım. Ayrıca engellilere ve tüm okuyanlara örnek olmak, azimle çalışınca nelerin başarılabileceğini ortaya koymak için ele almaya çalıştım kitabımı. Bu kitap müsvette bir halde idi. Düzeltilmesi için birinin yardımına ihtiyacım vardı. Sağ olsun kendisi de yazar olan Hüzeyme Yeşim Koçak Hanım bana yardımcı oldu. Bu kitabın okuyucularına ulaşmasında ve hayalimin gerçekleşmesin de onunda payı var. Ona da teşekkür ederim ” dedi. Annesi Şükrün Dağ da, “Kitapta kendini asla acındırmadı. Yaşadığı hayatı tüm gerçekliği ve çıplaklığı ile yansıttı” diye konuştu.
SOKAKTAKİ BAKIŞLARA ALDIRMIYORUM ARTIK
Sokakta kendisine bakanlardan artık rahatsız olmadığını söyleyen Hande Dağ, “Eskiden evden çıkmak istemezdim. Herkesin gözü bana bakıyormuş gibi geliyordu. Şimdi ise ya onlar bana alıştılar, ya da ben onların bakışlarına alıştım. Artık aldırmıyorum. Önceleri bu bakmalardan çok rahatsız olurdum.  Ama artık öyle değilim hayata iyice alıştım. Kimsenin bakışından ve benimle ilgili konuşmasından rahatsız olmuyorum. Çünkü ben doğduğumda kendimi normal olarak görüyordum. Sonraları bu normallik bana göre devam etti. Çünkü artık bakışları normal karşılıyorum. Çünkü bu güç bana Allah tarafından verilmiş” diyor. Kitabında ‘Keşke bu halimle donup kalsam daha sonra hastalığımın çaresi bulununca tekrar çözülsem’ diye kurduğu cümleyi neden yazdığını da anlatan Dağ, “Küçükken izlediğim bir film vardı. O filmde de insanlar donduruluyordu. Tekrar istedikleri bir zamanda hayata geri gelebiliyorlardı. Bende o zamdan beri bu hayali kuruyordum. Çünkü o zamanlar insanların bana bakış açılarından çok rahatsız oluyordum. Bu duruma alışana kadar bu hayalle yaşadım. Ama dediğim gibi o insanların bakışına alışıncaya kadar ki kurduğum bir hayalden ibaretti. Uçuk kaçık hayallerdi bunlar. Ama hayaller olmadan da insanlar yaşayamaz ki. İnsanı yaşatan hayallerdir. Özellikle benim durumumda olanlar hayalsiz yaşayamazlar” dedi.
EDEBİYAT BENİM VAZGEÇİLMEZİM
Edebiyatı da çok sevdiğini söyleyen Dağ, “Yazmak benim için bir hayattır. Edebiyatta bir aşktır bana göre. Çocukluğumda babamın da kendine ait edebiyat çalışmaları ve edebi romanların bulunduğu bir dolap vardı. O dolaptan ben en çok Cahit Sıtkı Tarancı’yı, Orhan Veli’yi okurdum. Bunlar beni en çok etkileyen yazarlardı. Okuduğum her yazarın kitabına özenirdim. Allah’ımda bana bir gün böyle olabilmeyi nasip etsin derdim. İçimden hep böyle geçirirdim. Sonunda da istediklerim oldu işte. Ben nasıl ki ünlü yazarlarında etkilenerek kendim kitap yazmaya başladım eğer başka bir arkadaşım da özellikle özürlü bir kardeşim de benim kitabımı alıp okusa, yazdığım kitapta kendine ait parçalar bulsa, onları da ben yazmaya veya okumaya teşvik edebilmeyi isterdim. Onlara yararlı bir zaman geçirme uğraşı bulabilsem, onlara her konuda yardımcı olabilmeyi çok isterdim” diye konuştu. Yazmayı çok sevdiğini söyleyen Dağ, “Ben küçüklükten beri yazmaya meraklıyım. Bazen internet sitelerine de yazı gönderiyorum. 20’ye yakın hikâyem var. Düzeltilmemiş halde duruyor. Ben yazmayı çok sevdiğim için çeşitli dergilere de hikâye ve şiir gönderdim. Bunlardan ‘Kim karışır hayallerime’ adlı hikâyem ile mansiyon ödülü de aldım.  Benim durumumda bulunan birisinin yazı yazması toplum içinde kendini göstermesi en güzel işlerden bir tanesi” diye konuştu.
İNTERNETTEN VAZGEÇEMİYOR
Hande Dağ kendisini birisini anlaması için onun da hayallerinin gerçekleşmesi gerekir derken şunları kaydetti : “Benim en büyük hayalim yürümekti daha sonraki hayalimde kitap yazmaktı. Bunu çevremde bulunan herkeste biliyor. Allah dualarımı kabul etti sonunda. Beni başkalarının anlayabilmesi için onlarında en çok istedikleri şeylerin gerçekleşmesi gerekir. Ama insanların şu anda istedikleri şeyler, ev, araba, hayırlı bir eş ve iş istiyorlar. Çok azdır benim gibi böyle değişik hayaller isteyenler.”Diğer insanlar gibi sosyal medyayı da kullanmayı çok sevdiğini belirten Hande Dağ, “Ben interneti kullanmayı çok seviyorum. Kendime twitter den sayfa açtım. Orada kendime arkadaşlar edindim. İnternette de bir sürü arkadaşım oldu. Belki gerçek hayatta bu kadar arkadaşım yoktur benim. Bazen annemle evde otururken annem içeriye bir iş için gittiğinde ben hemen internetimin başına gidiyorum ve orada vakit geçirmeye çalışıyorum. Annem de beni bıraktığı yerde bulamayınca nerde olacağımı tahmin ettiği için odama geliyor. O da bazen benimle birlikte bilgisayar başında oturuyor” ifadeleriyle soysal medya ile iç içe olduğunu söyledi.
NAMAZ KILMAMIZA ‘ENGEL’YOK
Namaz kılmayı sevdiğini de söyleyen Hande Dağ, “Nasıl vefat edeceğim diye bir fikir aklıma takıldı. Ölümümün zamanını değil de ne şekilde öleceğimi seçebilmeyi isterdim. Allah bunun intihar olmayan şeklini nasip etsin. Hani bazen basit bir bademcik ameliyatına girerler de masa da kalırlar ya, öyle bir ölümle baygınken ruhumu teslim etmeyi isterdim. Elbette ki şimdi değil. Emir çıktığı zaman. Cübbeli Ahmet Hoca böyle düşünmeme vesile oldu. Bazen sofuluğu abartsa da bir ilmi yönü kuvvetli, ikincisi çok tatlı bir hitabeti var. Anlatırken sıkmıyor. O bir sohbetinde ‘Namaz kılmayanlar ölürlerken çok zor can verecekler’ dedi. O günden beri aklımda da bu soru var. Acaba ben nasıl gideceğim? İşte o zamandan beri namazlarıma daha bir eğilmeye başladım. Önceden de kılardım ama ‘Bey namazı’ olurdu. İkisini kılsam üçü kazaya kalırdı. Şimdi o kadar dikkatliyim ki, bir tane bile kaçırmadan kılmaya çalışıyorum” diyerek namaza hiçbir şeyin engel olamayacağını belirtti. Çocukları çok sevdiğini de söyleyen Dağ, “Çocuklara bayılırım. Bana masum ve duru gelirler. Yolda gördüğüm çocuklara bile sarkarım. Yerim seni, canım benim derim. İnsan hiçbir zaman sahip olamayacağı şeylere özenirmiş derler ya belki de ondandır çocukları çok sevmem. Bir de ara sıra çocukluğuma dönüp baktığımda, ‘Acaba ben nasıldım’ diye düşünüyorum. Bu kadar zeki olduğumu hiç sanmıyorum. Zamanın çocukları çok farklı. Yeni doğanlar bile bir ilginç bakıyor. Sanki bu dünyaya ikinci kez gelmiş, âlemi bitirmiş çözmüş gibiler” ifadelerini kullandı. 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.