Sarıkeçili Yörükleri’nin yayla serüveni başladı

Sarıkeçili Yörükleri’nin yayla serüveni başladı

Develeri, keçileri ve kıl çadırları ile eski geleneklerini sürdüren ve son yıllarda sayıları azalan Sarıkeçili Yörüklerin yayla yolculukları Taşkent’in yaylalarında son buldu

YÖRÜKLÜK GELENEĞİNE SAHİP ÇIKALIM
Her yıl havaların ısınmaya başlaması ile birlikte Günnar ve Mut üzerinden yola çıkan yörükler uzun süren yürümenin ardından Taşkent yaylalarına ulaştı. Deve, at, eşek ve keçileri ile sahilden yaylaya, yayladan sahile göçerek yörük geleneğini sürdüren Sarıkeçililer, kış aylarını sahillerde, yaz aylarını da yaylalarda geçiriyor. Yörük geleneğini yıllardır yakından takip eden ve hemen her yıl Bozkır, Ahırlı, Taşkent, Hadim, Karaman gibi yörüklerin konduğu yaylaları gezerek onlar ile aylarca dağlarda yaşayan Fotoğraf Sanatçısı ve Yazar Zeki Oğuz, yörüklerin sıkıntılarını çok iyi bildiğini söyledi. Oğuz, yörüklük geleneğinin her geçen yıl azaldığını söyleyerek yetkililerden bu güzel geleneğin ayakta kalması için mutlaka Yörüklere sahip çıkılmasını istedi.
HİÇ BİR OLAY GÖÇLERİNİ ENGELLEMEZ
Oğuz, “Yörüklerin ömrü dağlarda, yaylalarda ve sahillerde geçer. Onların hayatı zor ve meşakkatlidir. Ne yaşlılık ne hastalık ne de hamilelik gibi olaylar Yörüklüklerin konup göçmelerini engellemez. Cenazeleri olursa da en yakın mezarlığa gömdükten sonra yollarına devam ederler. Yörükler yaşadıkları sıkıntılardan dolayı develerini satarak yerine traktör veya kamyonet gibi araçlar almaya başladı. Her yönüyle çileli bir yaşantıları var. Kışın yağmur ve çamur, yazın güneş altında bu güzel geleneği devam ettiren yörüklerin tek istedikleri rahatça gidip gelmek. Bizim yapmamız gerekende bu insanlara destek olmak” diye konuştu.
TÜM İHTİYAÇLARINI DEVELERE YÜKLERLER
Ömrünü sahil ile yayla arasında konup göçmekle geçiren Kuşçu Ali ise yörük sayısında azalma olmasına üzüldüğünü söyledi. Kuşçu Ali, “Göç başlamadan önce un, bulgur, tuz, yağ, kefenlik bez, kazan, tencere, yayık, beşik, yatak, yorgan, her şeyi develere veya traktörlere yükleyip yola çıkıyoruz. İlk göçen ile son göçen aile arasında 20 gün kadar bir fark olur. Göç sırasında, bir ailenin konup göçtüğü yere diğer aile gelip konar.  Yeni tarla oluşumlarından, dikili arazilerin çoğalmasından dolayı yol bulmakta zorlanır olduk. Dikim sahası ya da yasak bölgelerde konaklamadan 50–60 kilometre gittiğimiz günler olur” dedi.
BİZ YÖRÜKLÜKTEN BAŞKA BİR ŞEY YAPAMAYIZ
En büyük sıkıntılarının başında elde ettikleri sütü değerinde satamamak olduğunu da dile getiren Kuşçu Ali, “Baharda keçilerimiz yavruluyor ve birkaç ay sonra da sütlerini sağıyoruz. Elde ettiğimiz bu ürünleri pazarlamak ayrı bir dert. Süt olarak alan olmazsa peynir yapıp derilerde saklıyoruz. Atalarımızdan gördüğümüz yaşam bu. malcılığı bırakanlar oldu. Ama memnun değil biz bıraksak ne yapacağız? Sera yapmaya kalksak, seracıların da durumu ortada. Ben sadece malcılıktan anlarım başka mesleğim yok, ben bırakamam. Çocuğumun okumasını, bir meslek sahibi olmasını istiyorum. Bir mesleği olursa, belki o bırakabilir.
Çocukların okul durumu bir başka sorun. Okul kapanmadan biz göçmek zorundayız, çocuklara ya izin alıyoruz ya da izinsiz çekip gidiyoruz. Çocuklarımız okula düzenli olarak gidemiyor. Bazen geç başlıyor bazen de göç nedeniyle erken ayrılıyorlar. Bu yüzden eğitimleri eksik kalıyor. Cahil kalmalarını istemiyoruz ama kime bırakıp gidelim” diyerek çaresizliğini dile getirdi.
YÖRÜKLÜK HAYATI HER GEÇEN YIL BİTİYOR
Zaman zaman karayollarından göç etmek zorunda kaldıklarını anlatan yörüklerden Mustafa Yağal, ise konuşmasında “Yörüklük hayatı her geçen yıl zorlaşıyor. Ancak atalarımızdan bildiğimiz tek geçim kaynağı bu olduğu için zorunlu olarak keçi besliyor ve göçüyoruz. Bunun dışında bir şey yapmayı da bilmiyoruz.  Gönlümüz yörüklüğü devam ettirmek istiyor ama şartlar her geçen gün zorlanıyor. Bize toprak verseler, oraya yerleşsek, işimize gücümüze bakarız ama sadece dört duvar arasında kalmak bize zor gelir. Çünkü biz dağ bayır gezmeye, konup göçmeye alışmışız” dedi.
GÜZERGÂHLARIMIZIN DEĞİŞMESİ BİZİ YORUYOR
Bütün varlıklarının deve, davar ve deve sırtında taşınan ev eşyaları olduğunu anlatan Yağal, “Taşkent ilçesi Gökçepınar mevkiinde çadırımızı kurduk. Yörükler olarak bizim yaşadığımız hayat sıkıntılı. 2 -3 ay burada 2–3 ay bir yerde kalırız. Daha sonra yavaş yavaş konup göçmeye başlarız. Silifke, Anamur, Günnar derken sahile ineriz. Burada 3 – 5 aya yakın kalırız. Davarımız burada yavrular. Daha sonra Nisan 15’te Günnar’dan geri yaylalara doğru yürürüz. 1985 yılından buyana gidip geldiğimiz bir güzergah vardı. Serbest yerleri denk getirerek konargöçerdik. Ancak son yıllarda ekim alanlarının artması, bazı güzergahlara yerleşim yerlerinin artması gidip gelmemizi zorlaştırdı.
8 AYLIK GÖÇÜN 40 GÜNÜ YÜRÜYEREK GEÇİYOR
Güçlükle geldiğimiz yaylalarda yaşadığımız sıkıntıların başında elde ettiğimiz ürünlerin satışı olur. Yaylalarda sağdığımız sütleri genelde peynir yaparız. Belirli bir aşamadan sonra yapılan bu peynirlerin tadına doyum olmaz. Bize en yakın yerlere götürür satarız. Ama çoğu zaman kazandığımız para giderlerimize bile yetmez. Ama başka yapacak bir işimiz yok. Ömrümüz dağlarda geçti. Belirli yerleşim yerimiz olmadı. Biz babamızdan ne gördüysek onu devam ettirdik. Ama benden sonra çocuklar aynı şeyi yapacak mı bilmiyorum. Kışın işimiz biraz daha zor. Sahil memlekette olduğumuz için kara çadırda oturmayız. Tahtadan ev yapar orada kalırız. Sahilden çıkıp yaylaları gezip geri gelmemiz yaklaşık 8 ay sürer. Bunun 40 günü yollarda yürüyerek geçer” diyerek konuşmasını bitirdi.

ALİ SAİT ÖGE

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.