Sanatçıyla ünlüyü ayırmalıyız

Sanatçıyla ünlüyü ayırmalıyız

Türk Halk Müziği sanatçısı Orhan Hakalmaz, sanatçının hak ettiği değeri alamadığını, sanatçı ile ünlünün birbirine karıştırıldığını söyledi

Sanatçıyla ünlüyü ayırmalıyız

Türk Halk Müziği sanatçısı Orhan Hakalmaz, sanatçının hak ettiği değeri alamadığını, sanatçı ile ünlünün birbirine karıştırıldığını, bunda da bazı medya organlarının reyting uğruna yaptıklarının büyük bir etkisi olduğunu belirtti

Röportaj: RASİM ATALAY

Fotoğraflar: MUSTAFA AKÇA

Türk Halk Müziği’nin sevilen seslerinden Orhan Hakalmaz, Konya Büyükşehir Belediyesi’nin 100 günde 100 Etkinlik adı altındaki kültür organizasyonu kapsamında geçtiğimiz günlerde Fuar Kültür Park’ta bir konser verdi. Binlerce Konyalının canlı canlı dinlemek için Fuar Kültür Park’ı doldurduğu konser öncesinde Orhan Hakalmaz, Türk Halk Müziği, sanat ve sanatçılar üzerine sorduğumuz sorulara içtenlikle cevap verdi. Hakalmaz, her şarkı söyleyenin sanatçı olmadığını belirterek, bu ayrımın iyi yapılması gerektiğini dile getirirken, popüler kültürün etkisi ile yabancı müziğe duyulan ilginin arttığı bir dönemde gençlerin Türk Halk Müziği’nden kopmamalarının, Türk Halk Müziği’nin dinleniyor olmasının, medyanın baskılarına rağmen sevindirici olduğunu belirtti.

* Orhan bey öncelikle Konya’ya hoş geldiniz. Sanat ve sanatçı sizce günümüzde hak ettiği değeri alıyor mu?

- Bu soruyu sormanızdan zaten bir rahatsızlık olduğu belli. Sanatın tarifine bakmak lazım öncelikle. Hani sanatın sonuna eklenen –cı eki var ya isimden isim yapan, sanatçı da sanat yapan, sanat satan biridir. Sanatın tarifinde insanda duyguyu, düşünceyi, estetiği uyandıran yolların tümü vardır. Sanatsal bir şeye bakıyorsanız, bu sizi duygulandıracak, düşündürecek, bir güzellik verecek ruhunuza. Sanat budur. Şimdi ülkemizde şöhretli ile sanatçı birbirine karıştırılıyor. Yani tanınıyorsan, sanatçı diyorlar sana. Ama öyle değil, yaptığımız işler, dediğimiz unsurları uyandırıyor mu? Şöyle bir söz var, sanatın herhangi bir koluyla birazcık ilgilenin. Bir şiir okuyun, biraz müzik dinleyin, güzel bir resme bakın, bir sanat eserini inceleyin ki, her şeyden önce yaratanın bize bir ruh verdiğini unutmayın. İşte o ruha dokunabiliyorsa o sanattır. Şimdi bakıyorsunuz, neresi ruha dokunuyor diye düşünüyorsunuz. Dolayısı ile bir sıkıntı var. Ama bu sıkıntı inanın daha çok medyada var. Halkımızda çok da sıkıntı yok bu konuda. Eğer öyle bir sıkıntı olsaydı, ben 15-16 senedir tanınmış olarak çalıp söylüyorum. Ve ilk konserimi Konya’da verdim, bu nedenle Konya’nın bende çok önemli bir yeri var. Konya, bana daha meşhur olmadan değer veren bir şehir. İlk konserimi Konya’da Halil Ürün başkanken vermiştim.



* Peki Halk müziğinin geleceği ve mevcut durumu hakkında ne düşünüyorsunuz?

- Hz. Mevlana, ‘Sen ne kadar bilirsen bil, senin bildiğin karşındakinin anlayabildiği kadardır’ diyor. Şimdi karşıda seni anlayan birisi olması lazım. Bizde anlayan kısmında sıkıntı var. Sizi tenzih ederek söylüyorum, bir kısım medya, gücü elinde bulunduranlar çok da kafa yormuyorlar bu konuya.

* Peki medyanın sanatçıyla ünlüyü ayırt etmemesini neye bağlıyorsunuz?

- Medyanın şöyle bir çıkar noktası var, benim için seyredilmek önemli diyor. Reyting alırsam gerisi boş diyor. Hani bir söz vardır, ‘para her şeyi yapan, para için her şeyi yapar derler. Reyting her şey diyen de reyting için her şeyi yapıyor. Bazı kanalları anlayabilirim, özel televizyondur. Ben böyleyim diyordur, seyreden seyretsin diyordur. Burada halkımıza bir görev düşüyor. Hem politikacılara, hem de sanatçılara görev düşüyor. Bu konsere mesela 50-100 kişi gelseydi ben bir dahaki konserde yoktum. Anlatabiliyor muyum, kasetimi almazlarsa, bu adam dinlenmiyor denir. Yani seyredilmezse nispeten, şunu bile yapmasınlar, bakalım şu reziller ne yapmışlar. Reklamın iyisi kötüsü olmaz anlayışı doğru değil. Halkımız da tepkilerini göstermelidir bu durumda. Halk, rahatsız olduğu konularda yasal çerçevede tepkilerini göstermekten çekinmemelidir bence. Türkiye’nin her yerinde aynı sıkıntı var. Biz insan yetiştirme konusunda bence sınıfta kalmışız. Hani bir Çin atasözü diyor ya, ‘Bir yılı hedefliyorsan pirinç, on yılı hedefliyorsan ağaç, yüz yılı hedefliyorsan insan yetiştir.’ Bizde hasbelkader bir yerlere gelenlerin sayısı çok. Geçenlerde Ahmet Özhan’la bir sohbetimiz oldu mesela. Ahmet Özhan Kültür Bakanı olmalı gibi bir durum olursa, o zaman gidip anlaşabilirsin. Bizde anlaşacak insan sayısı çok az. Biz de zaten fazla dünyevi değiliz. Sıkıntımız var bu konuda.

* Halk bu ayrımı nasıl yapacak? Yani sanatçıyla şarkı söyleyeni birbirinden nasıl ayırabiliriz?

- Sanatçı, üst başlıktır. Şarkıcı, daha alt kısımdadır. Biz, kavramları terimleri birbirilerine karıştırıyoruz. Şimdi aslında dinleyici bir şeyi anlamak zorunda değildir. Anlamıyorsa bile seviyorum dediği zaman o iş bitmiştir. Yani benim bir resme güzel demem için Picasso’nun hangi tip fırçayla, ne boyası kullandığını bilmeme gerek yok. Buradaki sıkıntı elinde gücü bulunduran medya mensupları gibi, bizler gibi, Kültür Bakanlığı’ndaki gibi, TRT’deki gibi insanların sunum anlamında bu ayrıntıyı yapması lazım. Onu da nasıl yapacaksınız, bilene sormak lazım. Mesela ben altından anlamam, yolda görsem teneke der geçerim. Ama bir sarraf bakar, onun ilk görüşte altın olduğunu bilir. Veya bir cam parçası görürüm, cam kırığı der geçerim ama, o bir kristal parçasıdır. Yani, Hz. Peygamber’in de hadisi şerifinde belirttiği üzere, işi ehline vermek gerekiyor. Ancak bu şekilde bu ayrımı net bir şekilde yapabiliriz.

* Gençlerde özellikle son dönemde yabancı müziğe karşı büyük bir ilgi var. Kendi kültürümüzden biraz uzaklaştık mı acaba? Gençlere yeniden halk müziğini sevdirmek için ne yapılmalıdır sizce?

- Aslında ben gençlerin Türk Halk Müziği’nden uzaklaştıklarına, türkü dinlemediklerine pek katılmıyorum. İnan ki, çok Türkü dinleniyor. Geçen biz Danimarka’da Tivoli Meydanı diye bir yerde konser verdik. Oraya birlikte gittiğimiz arkadaşlar dahi ilgi ve alakanın yüksekliğine çok şaşırdılar. Türkü dinlenmiyor diyen yine medyadır. Medya, popüler kültürün peşinde. Şimdi ben, eğitimci sıfatı olan bir insanım. Konserlerimde oturuyorum sadece, hareketli olamıyorum. Bağlama çalıp türkü söylüyorum, gençlere hitap etmeyebilirim. Ama orada, Avrupa’nın göbeğinde inanılmaz bir ilgi vardı, ben dahi şaşırdım. Orada sponsor olup, programlar yapmak isteyenler oldu. Siz hep böyle misiniz diyenler oldu, evet dedim ama medyanın kandırdığını da ekledim. Çünkü görünen 10 kişinin etrafında dolaşıp duruyorlar. Birilerinin çorabından bahsettikleri kadar bizden bahsetseler Türk Halk Müziği çok daha iyi yerlerde olacaktır. Ama dediğim gibi halkta hakikaten sıkıntı yok, özellikle gençler çok ilgi gösteriyor. Gençler, kaset satın alıp, konserlere gelen bir kitledir. Fransa’da bir konserde Fransız gazetecinin dikkatini çekmiş. Fransız gazeteci ‘Her sanatçının bir hedef kitlesi vardır, popçuyu daha çok gençler dinler en azında. Sizin konserinize çocuk, genç yaşlı her yaştan insan vardır’ dedi. Ben de bunun Türk Halk Müziği’nin gücünden kaynaklandığını söyledim. Biz de tabii ki insanların bizleri sevmesini, Türkü dinlemesini sağlamak için çalışıyoruz. Yani Türk Halk Müziği olması gereken noktada değil ama, göründüğü kadar da kötü bir yerde değil.

* Peki Orhan bey, Halk Müziği’nin önemi noktasında neler söylemek istersiniz?

- Halk Müziği’ni yalnızca müzik türü olarak değerlendirmemek gerekir. Yani bir şarkı çalınıp söyleniyor, eğleniliyor, Halk Müziği bu değil. Halk Müziği, bir kültür ürünüdür. Yani bir milleti millet yapan dini, dili, kültürü ve tarihidir. Halk Müziği’nde bunların hepsi vardır. Mesela ‘Çanakkale içinde vurdular beni’ bir beste değildir, Türküdür. Oranın şivesi, ne yeniyor, ne içiliyor, asker nedir, düğünü nasıldır, kınası nedir bütün bunları yansıtır. Türkü, yalnızca müzik türü olarak bakılması gereken bir şey değildir. Bizim kültür unsurlarımızdan bir tanesidir. Çocuklarımıza da bırakacağımız en güzel miraslardan bir tanesidir.

* Orhan bey, Konya hakkında görüşleriniz nelerdir?

- ‘Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim.’ Bunlar birer göstergedir. Şimdi Konya hakkında bir şey söyleyecek olursak, istatistiki bilgiler yapanlar belli sayıda bir kişiyle konuşur ve sonuçları sayısal olarak sunar. Anadolu’yu da böyle bir istatistik düşünerek baktığımızda sonuçları olumlu mahiyette en üst seviyelerde olan yerlerin başına getirmek gerekir. Anadolu’nun genelinin Türk müziği ile bir sıkıntısı yok. Bir zamanlar Türk Halk Müziği yasaklanmış, Türk müziğinin eğitiminin verilmesinin yasaklandığı dönemler olmuş. Bunu Murat Bardakçı’dan öğrendim ben. İlk bizim konservatuarımızda Türk müziğinin eğitimi yapıldı. Yani bir şekilde tepesine basalım, yok olsun gitsin kendiliğinden demişler. Ama olmadı, maya tutmadı. Anadolu’nun kültürüne en iyi sahip çıkan şehirlerinden biri de Konya gerçekten. Zaten sahneye çıktığınız zaman, istenen Türkülerden de bunu anlamak mümkün oluyor. Bakıyorsunuz ki, bir bilinç var halkta, repertuarları çok geniş.

* Bir sanatçı olarak gittiğiniz yerde ‘acaba sahne dolmuş mudur?’ diye bir kaygı taşıyor musunuz?

- Buna şımarıklık mı dersiniz, bilemiyorum ama ben bu kaygıyı kesinlikle taşımıyorum. Halkımız, bence hak ettiğini tahmin ettikleri sanatçıları destekliyor, biz de desteklerinin devamını diliyoruz. Yani, ‘benim bir kaset almamla ne olacak, benim konsere gidip gitmememle ne değişecek’ dememelerini tavsiye ediyorum. Çünkü bizi zaten bastırmaya çalışıyorlar. Bu arada sorunuza Konya için bir yanıt verecek olursam, böyle bir durum söz konusu dahi olamaz. Konya ölçeğinde bakıldığında böyle bir soruyu sormaya dahi gerek yoktur. Başta da belirttiğim gibi Konya’nın bendeki yeri farklıdır. Konya halkının Türk Halk Müziği’ne olan tutkusu, sevgisi, muhabbeti aşikardır.

* Peki Orhan bey, son olarak, sahneye çıkmak, sahnede bulunmak, binlerce insanın kulaklarını size verdiğini, pürdikkat sizi dinlediğini hissetmek nasıl bir duygudur?

- Ben bunun özellikle her kula nasip olmayacak bir şey olmayacağını düşünüyorum. Kula teşekkür etmeyen, Allah’a şükretmez diye bir söz var. Biz, kula teşekkür ediyoruz, Allah’a şükrediyoruz, çok şükür. Gerçekten çok büyük bir nimet. Ben bunu hayra kullanmaya çalışıyorum. Pek çok insan, valisinden, başkanından, öğretmeninden, çocuğundan, çoluğundan herkes sana bakıyor. Seven gözlerle izliyorlar, gülümsüyorlar sana. Şarkın bittiğinde alkışlayıp destekliyor. Bu her kula nasip olacak bir şey değil. Bunun farkındayız çok şükür. Belki gençler biraz şımarabiliyor ama biz o yaşı geçtik, kıymetini bilsinler. Benim oğlum futbola ilgi duyuyor mesela. Ona da diyorum, her tarafta futbol okulu var. Fenerbahçe’de oynayan x bir isim bunun ne kadar önemli olduğunu bilmeli. Bunun önemini bilmediği zaman şımarıyor, dağıtıyor. Ben çok hayatıma karıştırmıyorum ama, sahneye çıktığınızda siz ister istemez başka bir boyuta geçiyorsunuz. Bunun içinde nefis terbiyesi de var. Çok karıştırmamak lazım, gençlere ölçü olursa bu bizim işimiz. O zaman terzi de ne güzel ceket diktim diye havaya girsin. Havaya girecek bir şey yok, herkes işini en iyi şekilde yapmalıdır. Kimsenin kimseden üstünlüğü yok takva haricinde, işin takva boyutunu da zaten Allah biliyor, kulunun bilmesine gerek yok.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.