Osmanlı hoşgörü medeniyetiydi

Osmanlı hoşgörü medeniyetiydi

Osmanlı dönemi vakıfçılık sistemini anlatan Doç. Dr. Ahmet Akman, “Ehlî vakıf kurmak, her din mensubu için genel bir hak idi, ancak hayrî vakıf kurmaları konusunda kendi kilise ve manastırları için doğrudan vakıf kurma hakkına sahip değillerdi” dedi

Osmanlı dönemi vakıfçılık sistemini anlatan Doç. Dr. Ahmet Akman, “Ehlî vakıf kurmak, her din mensubu için genel bir hak idi, ancak hayrî vakıf kurmaları konusunda kendi kilise ve manastırları için doğrudan vakıf kurma hakkına sahip değillerdi” dedi. Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesinin, Konya Büyükşehir ve Selçuklu Belediyesi işbirliği ile düzenlenen haftalık Cumartesi programları kapsamında bu hafta ‘Gayri Müslim ve Avârız Vakıfları’ konuşuldu.  Kılıçaslan konferans salonunda gerçekleştirilen programa katılan Necmettin Erbakan Üniversitesi, Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Ahmet Akman, “Vakıf müessesesi İslâm tarihinde sosyal yardım, dayanışma ve güvenlik bakımından ortaya konmuş en ideal kurumlarından biridir”dedi. Vakfın Hz. Peygamber’in (s.a.) bizzat kendisi ve sahâbîleri tarafından yapıldığını söyleyen Akman; “Bunlardan ilki sayılabilecek bir örnekte  Hz. Ömer (r.a.) kendisine ganimet olarak düşen, hayatında bu denli güzel bir yere sahip olmadığını ifade ettiği bir arazi hakkında ne yapmasının uygun olacağını sormasına binaen, Hz. Peygamber (s.a.); aslını hapsedip, semerelerini hayır yolunda harcaması tavsiyesi üzerine, değer verdiği bu malını vakfetmiştir.  Sahabe ve sonrasındaki dönemlerde bu konuda çok örnek vardır. Tüm İslam tarihi boyunca uygulanmış ve nihayet toplumsal dayanışma ve kamu hizmetinin görülmesinde erişmiş olduğu seviye bakımından Osmanlı’da zirveye ulaşmış bir kurumdur. Bu sebeple Osmanlı için 'vakıf medeniyeti' tabiri kullanılmıştır”şeklinde konuştu.

YETERLİ MİKTARDA VAKIF KURDULAR

Osmanlı’da gayrimüslimlerin, İmameynin görüşüne uygun olarak kendilerine tanınan haklar çerçevesinde ehlî (zürri) ve hayrî birçok vakıf kurduklarına dikkat çeken Akman şunları kaydetti: “Ehlî vakıf kurmak, her din mensubu için genel bir hak idi, ancak hayrî vakıf kurmaları konusunda kendi kilise ve manastırları için doğrudan vakıf kurma hakkına sahip değillerdi. Vakıflardan asıl faydalanacak kimselerin fakirler olduğu mutlaka belirtilmeliydi. Yine kutsal kitaplarının çoğaltılması ve yayılması da buna benzetilmiştir. Bu durum, yukarıda değinilen hukuki kuralların da uygulamadaki bir yansımasıydı. Gayrimüslim vakıfları ağırlıklı olarak 'kilise fukarası', 'Nasârâ fukarası', 'Ermeni fukarası' ve 'hastane fukarası' yararına kurulmakta ve bu tabirler kullanılmaktaydı. Osmanlı’da, vakıf sisteminin yaygın olarak uygulandığı Anadolu ve Rumeli’de Müslümanlarla iç içe yaşayan Rum, Ermenî ve Yahudîlerin yaşadıkları vilayet dâhilinde, vakıf sistemi ile yürütülen her türlü sosyal kurum için yeter miktarda vakıf kurdular. Kurulan vakıfları mahallin kadısı tescil etmesi esas olmakla birlikte kendi din adamları nezdinde de tescil işleminin yapıldığı görülür. Uygulamada bir problem çıkmazsa, devletin fazlaca müdahalesi söz konusu olmazdı. Bunlarla ilgili Padişah fermanları da sadır olmuştur. Hayrî vakıflardan doğrudan, diğer vakıflardan gayrimenkullerinin kiralanması yoluyla; ayrıca bir vakıfta görevlendirilerek maaş alma veya para vakıflarından borç alma yoluyla da yararlanmışlardır.” 

MÜSLİM GAYRİMÜSLİM AYRIMI OLMAZDI

Gayrimüslimlerin kurduğu ve faydalandığı vakıflardan birinin de Avârız vakıfları olduğunu ifade eden Akman: şu ifadelerle konuşmasını noktaladı: “Avârız vergilerini ödemekte güçlük çeken fakir halka akar veya para olarak tahsis edilen avârız vakıflarından yardım edilirdi. Bu nevi vakıflar başlangıçta doğrudan doğruya avârız vergisi ve örfî tekâlifin karşılanmasına tahsis edilmiştir. Adı geçen vergilerin halktan toplanması uygulamasının eski önemini kaybetmesi üzerine elde edilen gelir, halkın karşılaştığı yangın, deprem, su baskını, salgın hastalık gibi âfetler ile fakir, dul ve yetimlerin ihtiyaçlarına, kimsesiz kızların evlendirilmesine, sahipsiz cenazelerin masraflarının karşılanmasına ve iş hayatına atılanların sermaye ihtiyacına sarfedildiği gibi ayrıca suyolu, kaldırım, sıbyan mektebi tamiri gibi amme hizmetleri için de kullanılır olmuştur. Böylece zamanla değişik bir mahiyet kazanan avârız vakfı daha sonra 'avârız akçesi' ve 'avârız sandığı' olarak da adlandırılmıştır. Esnaf sandıkları da avarız vakıfları kapsamında yer alır.  Müslim ve gayrimüslimlerin karışık olarak oturdukları mahalle veya köylerde avârız vakfı her iki zümrenin de ihtiyaçlarına sarfedilir, vakfı yapanın Müslüman veya gayrimüslim olması buna tesir etmez, Müslim, gayrimüslim ayrımı olmazdı. Ahalisi Müslümanlar ile gayrimüslimlerden müteşekkil olan bir mahallenin veya bir müessesenin avarızına bir müslim veya bir gayrimüslim tarafından şart edilmiş olan bir vakfın gallesi o ahalinin Müslüman olanlarının da Müslüman olmayanlarının da avarızına sarf edilirdi. Bu bir sosyal dayanışma şemsiyesidir. Aslında her dönem kendine uygun çözümleri üretmiş. Neredeyse her mahallede bu türden çokça vakıf oluşumları meydana gelmiştir. Günümüzde devletin yükümlü olduğu birçok kamu hizmetleri de, özellikle Osmanlı döneminde vakıf yoluyla ifa edilmiştir. Ayrıca toplum için en önemli hizmet olan eğitim-öğretim vakıfların elindedir. Sağlık hizmetleri, sosyal güvenlik ve sosyal yardım hizmetleri, beledî hizmetler ve esnaf yardımlaşmaları, kısaca kamu yararı bulunan her hizmetin, ihmâle uğramadan ve sürekli olarak îfası için vakıf müesseselerine başvurulmuştur. Böylesine güzel bir vakıf medeniyeti kuran atalarımızı hayırla ve minnetle yâd ediyoruz.”

HABER MERKEZİ

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum