Eskiden Nerede Ne Vardı? -5-
Merhaba Şehir ilâvemizde bu ay Bulgur Tekkesi ve çevresinden bahsetmek istiyorum.
‘Bulgurcuk’ adı verilen kaşıntı rahatsızlığı olanların imam, müezzin veya bir görevliye yanlarında getirdikleri bulguru üzerlerine püskürttükleri takdirde Allah’ın izni ile rahatsızlığın iyileşeceğine inanıldığı ve hâlen bu inanç devam ettiği için halkımızın verdiği bu ad ile anılan ibadethâne, Tuzcular ve Demirciler içinin birleştiği sağ köşede bulunuyor. Çok eski bir geçmişe sahip bulunan ve Selçuklular döneminde yapıldığı tahmin edilen mamurenin kimin tarafından ve hangi tarihte inşa ettirildiği belli değil. Ancak, avludaki son cemaat yerinin sağında bulunan bir kabirin baş tarafında, ‘Seyyid Ahmed ibn-i şeyh Mahmud tabe serahü ve Ceal-el-cennete mesvahü fi tarihi Şaban-il-mübarek seb’a ve erbain ve semanemie’ yazılı yedi köşeli mezar taşından, kabirde miladî 1443’te vefat eden Şeyh Mahmud zade Seyyid Ahmed isimli zatın medfun olduğu anlaşılıyor. İbrahim Hakkı Konyalı ‘Konya Tarihi’ nde Seyyid Ahmed’in bu zaviyenin şeyhi veya mütevellisi olması ihtimâlinden bahsediyor.
Konyalı, 1928 yılında hafız yetiştirilen Kur’an kursu ve esnafın namaz kıldığı mescid olan yapının imamı Çimili Ahmed efendinin, 1800’lü yılların ortalarına kadar harap bir durumda ve terkedilmiş olduğunu, ön kısmının mezbaha, binanın da soğan deposu olarak kullanıldığını söylediğini bildiriyor. Mamurenin kuzey tarafındaki dükkânlar yapılırken temel kazılarında harçlı duvar kalıntılarına rastlandığı için burasının avlu içinde açık hava mescidi gibi etrafı revaklı olduğu düşünülüyor. Hâlen mevcut binanın eskiden zâviye gibi kullanıldığı, mescid ve tabhane (dinlenme yeri) görevi yaptığı, dışarıdan gelenlerin burada istirahat ettiği belirtiliyor. Tuzcular içine doğru sıralanan mescidin kuzeyindeki 11 dükkândan dokuzu Hacı Fettah, ikisi Nakipoğlu camilerine vakfedilmiş bulunuyor. Bu dükkanlarla Bulgur Tekkesi ve ‘Mecidiye Hanı’ nın arasında pasaj yapılan alanda eskiden ‘Şalvarcı Hanı’ vardı. 1949’da vefat eden Yatağanlı Hacı Ahmet Özdemir, burasını kiralayıp, hurdalık, dökümhane ve Bulgur Tekkesi’nin bitişiğini de torna atelyesi olarak kullandı, ancak vakıf olduğu gerekçesiyle satın almamıştı. Ahmet ağanın oğlu Hacı Mustafa Özdemir de, yıllarca tornahaneyi işlettikten sonra pasaj yapılacağı için buradan ayrıldı. Şimdiki tuvaletin yanında çift kanatlı tahta kapısı olan hurdalık, yurt dışından henüz ithalat yapılmadığı için tornacı ve demirci esnafının çelik ve çeşitli demir ihtiyacını karşılardı. Esnaflar hurdalığa gelip, saatlerce işlerine yarayacak bir parçayı ararlardı. Ahmet ağa, 40'lı yıllarda hurdalıktaki askeri kamyonların motor blokları, çeşitli madenî parçalar 40’lı yılların başında askeriye tarafından hurdaya ayrılmış malzemeyi ihale ile satın almış ve yıllarca esnafın ihtiyacını karşılamıştı. Rahmetli babam, eniştesi olan Ahmet ağanın yanında çalışırdı. Bu nedenle okul tatil olunca benim günlerim de çoğunlukla burada geçerdi. Bu yüzden demirciler içini ve buradaki esnafları çok iyi tanıyorum. Karabük’ten getirdiği çubuk inşaat demirlerinin satışını da yapan Ahmet ağa, o yılların zengin birkaç eşrafından birisiydi.
Torna atelyesinin karşısında Muzaffer ve Ali Kocaman kardeşlerin, bitişiğinde Eyüp Demirçal, kaynakçı Yusuf Sarı, kalfası ve sonra ortağı olan Hasan Hatıra’nın dükkânları vardı. Bulgur Tekkesi’nin kapısının karşısında şekerci Derviş Dalgıç’ın babası Ahmet ustanın dükkânı, bitişiğinde helvacı Çöğenler’in susam çektikleri değirmene koşulan atın ahırı bulunuyordu. Eskiden teknolojinin gelişmediği dönemde elektrikle çalışan makine henüz icad edilmediğinden, helva ve tahin yapılırken içine katılan susam bir at tarafından döndürülen değirmende çekilirdi. Ahır kapısının yanında Mehmet ve Ahmet Civelek kardeşlerin çimento sattığı büyük mağaza, bitişiğinde ise Yatağanlı Ahmet ağanın yaptırdığı, bir süre polis karakolu olarak da kullanılan otel mecvuttu.
Çimili Ahmet Efendi’nin, imamlık yapıp, Kur’an öğreterek, hafız yetiştirdiği Bulgur Tekkesi’nin eskiden minaresi yoktu. Ezan, fotoğrafta görüldüğü gibi, avluya girilen doğudaki kapısının üzerinde, son cemaat yerinin önündeki tahta parmaklıklı balkondan okunurdu. Onarılarak kurs ve mescid olarak açılan binanın tahta minaresi 1923 yılında yapıldı. Çimili Ahmed Efendi’nin vefatından sonra oğlu Çimili Hakkı efendi de Bulgur Tekkesi’nde yıllarca hafız yetiştirdikten sonra Şerafeddin Camii’nde imamlık yaptı. Geçtiğimiz yıllarda vefat eden Üniversite Kitabevi’nin sahibi Fevzi Özçimi’nin babası, neyzen Sadreddin Özçimi’nin dedesi olan Hakkı Efendi de Dr. Ahmet Baltacı, Hüseyin Tekinbaş, Şükrü Onay, Şaban Haksever, Servet Akdoğan, Durmuş Sert, Ahmet Ortakavak, Nuri Baş, Fehmi Sarıgüzel, M. Emin Buğdaycı, Kâmil Yaylalı gibi birçok tanınmış hafız yetiştirmişti.
Bulgaristan göçmeni Salih usta, mescidin altında açtığı dükkanda Konya’da ilk defa kuzineli soba imâl etmişti. Civelekler mağazası ve arkasında bulunan Lârende Caddesi’nin üzerindeki Hacı Teyfik Hanı’nın yerine yapılan pasaj şimdi manifaturacılar çarşısı hâlinde. Bulgur Tekke’nin civarı ve Tuzcular içine giden sokakta bulunan dükkânlar da çeşitli amaçlarla kullanılıyor. Tuzcular’dan girerek Demirciler içine yolu düşenler yansıtmaya çalıştığım geçmiş yıllarla günümüz arasındaki değişikliği farkedebilir. Çünkü, ticarî hayat 60 yılda geçmişin izlerini silmiş bulunuyor.
Konyalı, 1928 yılında hafız yetiştirilen Kur’an kursu ve esnafın namaz kıldığı mescid olan yapının imamı Çimili Ahmed efendinin, 1800’lü yılların ortalarına kadar harap bir durumda ve terkedilmiş olduğunu, ön kısmının mezbaha, binanın da soğan deposu olarak kullanıldığını söylediğini bildiriyor. Mamurenin kuzey tarafındaki dükkânlar yapılırken temel kazılarında harçlı duvar kalıntılarına rastlandığı için burasının avlu içinde açık hava mescidi gibi etrafı revaklı olduğu düşünülüyor. Hâlen mevcut binanın eskiden zâviye gibi kullanıldığı, mescid ve tabhane (dinlenme yeri) görevi yaptığı, dışarıdan gelenlerin burada istirahat ettiği belirtiliyor. Tuzcular içine doğru sıralanan mescidin kuzeyindeki 11 dükkândan dokuzu Hacı Fettah, ikisi Nakipoğlu camilerine vakfedilmiş bulunuyor. Bu dükkanlarla Bulgur Tekkesi ve ‘Mecidiye Hanı’ nın arasında pasaj yapılan alanda eskiden ‘Şalvarcı Hanı’ vardı. 1949’da vefat eden Yatağanlı Hacı Ahmet Özdemir, burasını kiralayıp, hurdalık, dökümhane ve Bulgur Tekkesi’nin bitişiğini de torna atelyesi olarak kullandı, ancak vakıf olduğu gerekçesiyle satın almamıştı. Ahmet ağanın oğlu Hacı Mustafa Özdemir de, yıllarca tornahaneyi işlettikten sonra pasaj yapılacağı için buradan ayrıldı. Şimdiki tuvaletin yanında çift kanatlı tahta kapısı olan hurdalık, yurt dışından henüz ithalat yapılmadığı için tornacı ve demirci esnafının çelik ve çeşitli demir ihtiyacını karşılardı. Esnaflar hurdalığa gelip, saatlerce işlerine yarayacak bir parçayı ararlardı. Ahmet ağa, 40'lı yıllarda hurdalıktaki askeri kamyonların motor blokları, çeşitli madenî parçalar 40’lı yılların başında askeriye tarafından hurdaya ayrılmış malzemeyi ihale ile satın almış ve yıllarca esnafın ihtiyacını karşılamıştı. Rahmetli babam, eniştesi olan Ahmet ağanın yanında çalışırdı. Bu nedenle okul tatil olunca benim günlerim de çoğunlukla burada geçerdi. Bu yüzden demirciler içini ve buradaki esnafları çok iyi tanıyorum. Karabük’ten getirdiği çubuk inşaat demirlerinin satışını da yapan Ahmet ağa, o yılların zengin birkaç eşrafından birisiydi.
Torna atelyesinin karşısında Muzaffer ve Ali Kocaman kardeşlerin, bitişiğinde Eyüp Demirçal, kaynakçı Yusuf Sarı, kalfası ve sonra ortağı olan Hasan Hatıra’nın dükkânları vardı. Bulgur Tekkesi’nin kapısının karşısında şekerci Derviş Dalgıç’ın babası Ahmet ustanın dükkânı, bitişiğinde helvacı Çöğenler’in susam çektikleri değirmene koşulan atın ahırı bulunuyordu. Eskiden teknolojinin gelişmediği dönemde elektrikle çalışan makine henüz icad edilmediğinden, helva ve tahin yapılırken içine katılan susam bir at tarafından döndürülen değirmende çekilirdi. Ahır kapısının yanında Mehmet ve Ahmet Civelek kardeşlerin çimento sattığı büyük mağaza, bitişiğinde ise Yatağanlı Ahmet ağanın yaptırdığı, bir süre polis karakolu olarak da kullanılan otel mecvuttu.
Çimili Ahmet Efendi’nin, imamlık yapıp, Kur’an öğreterek, hafız yetiştirdiği Bulgur Tekkesi’nin eskiden minaresi yoktu. Ezan, fotoğrafta görüldüğü gibi, avluya girilen doğudaki kapısının üzerinde, son cemaat yerinin önündeki tahta parmaklıklı balkondan okunurdu. Onarılarak kurs ve mescid olarak açılan binanın tahta minaresi 1923 yılında yapıldı. Çimili Ahmed Efendi’nin vefatından sonra oğlu Çimili Hakkı efendi de Bulgur Tekkesi’nde yıllarca hafız yetiştirdikten sonra Şerafeddin Camii’nde imamlık yaptı. Geçtiğimiz yıllarda vefat eden Üniversite Kitabevi’nin sahibi Fevzi Özçimi’nin babası, neyzen Sadreddin Özçimi’nin dedesi olan Hakkı Efendi de Dr. Ahmet Baltacı, Hüseyin Tekinbaş, Şükrü Onay, Şaban Haksever, Servet Akdoğan, Durmuş Sert, Ahmet Ortakavak, Nuri Baş, Fehmi Sarıgüzel, M. Emin Buğdaycı, Kâmil Yaylalı gibi birçok tanınmış hafız yetiştirmişti.
Bulgaristan göçmeni Salih usta, mescidin altında açtığı dükkanda Konya’da ilk defa kuzineli soba imâl etmişti. Civelekler mağazası ve arkasında bulunan Lârende Caddesi’nin üzerindeki Hacı Teyfik Hanı’nın yerine yapılan pasaj şimdi manifaturacılar çarşısı hâlinde. Bulgur Tekke’nin civarı ve Tuzcular içine giden sokakta bulunan dükkânlar da çeşitli amaçlarla kullanılıyor. Tuzcular’dan girerek Demirciler içine yolu düşenler yansıtmaya çalıştığım geçmiş yıllarla günümüz arasındaki değişikliği farkedebilir. Çünkü, ticarî hayat 60 yılda geçmişin izlerini silmiş bulunuyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.