Eskiden Nerede Ne Vardı?  -12-

Eskiden Nerede Ne Vardı? -12-

MERHABA ŞEHİR ekinin bu sayısında, Mevlevi Dergâhı’nın kıblesinde yer alan “Kubbe-i Hadra” nın yerinde eskiden ne olduğundan ve günümüze kadar buranın çevresinin durumundan bahsetmek istiyorum.

Eskiden Nerede Ne Vardı?  -12-
Nail BÜLBÜL

 

 Peygamber Efendimiz’in (sav), Hicret kararı verdiğinde Medine ve Şam’ın yanısıra Belde-i Muhayyere şerefini bahşettiği Konya, Hz. Mevlânâ ile bir bütün olarak kabul edilerek, “Mevlânâ şehri Konya” deyimi yıllardır dillerden düşmez oldu. Bu sebeple, altında “Konya Mevlâna demek, Mevlânâ Konya demek” cümlesinde ifadesini bulmuş olan Sultan-ı Ulema Bahaeddin Veled ve gönüller sultanı Hz Pîr’in merkadlerinin yer aldığı “Kubbe-i Hadrâ” (Yeşil Kubbe), Mevlevî Dergâhı’nın sembolü olarak dünyaca tanınıyor. Gazeteci-yazar Abdülkadir Erdoğan’ın, Türk İllüstrasyonu Dergisi’ndeki bir yazısında 12 defa, Ahmed Eflâkî’nin Ariflerin Menkıbeleri’nde 7 defa tamir gördüğünü dile getirdikleri “Kubbe-i Hadra”, Bahaddin Veled’in vefatından 2 yıl sonra 1232’de etrafı alçak duvarlarla çevrili hazîre şeklinde yapılmıştı.
Kaynaklar; kitabesi günümüze kadar gelmediği için inşa tarihi hakkında kesin bilgi olmayan, ancak miladî 1274’te tamamlandığı tahmin edilen türbenin mimarının Tebrizli kimyager Bedreddin olduğunu bildiriyor. Eflâkî; şehrin dış kale duvarları yapılmadan önce bir gün katırıyla gezintiye çıkan Bahaeddin Veled’in “Sultan Bağı” denilen, sultanların gül bahçesi olan mevkide bugün Yeşil Kubbe’nin bulunduğu yerdeki bir tepenin üzerinde durarak “Benim, yarânımın, çocuklarımın, torunlarımın ve beni takip edenlerin kabirlerimizin burada bulunmasını isterim” dediğini bildiriyor. Bir rivayete göre Sultan-ı Ulema, bu geziyi I. Alâeddin Keykubad ile birlikte yapmış, Sultan Alâeddin de bahçeyi çok saydığı Bahaeddin Veled’e bağışlamıştı. Bahaeddin Veled’in vefatından büyük üzüntü duyan Alâeddin Keykubad, yedi gün sarayından çıkmamış, kırk gün hasır üzerinde oturmuş, I. Keykâvus’ın inşasını başlattığı, ancak kendisi tamamlattığı için adını taşıyan iç kaledeki camide hatimler indirmiş, fakirlere sadakalar vermiş, halk için sofralar kurdurmuş ve Sultan-ı Ulema’nın mezarının etrafının duvarla çevrilmesini ve bir mermer kitabeye vefat tarihinin yazılmasını emretmiş. İbrahim Hakkı Konyalı, Mevlânâ Dergâhı’nın bulunduğu yere inşa edilen ilk yapının üzeri açık bir türbe olduğunu kaydederek, “Konya Tarihi” nde şunları yazıyor:
“Pervane Muin-üd-din Bahaeddin Veled’in mezarının üzerine bir türbe yaptırmak istediği hâlde oğlu Mevlânâ Celâleddin’in ‘Gök kubbeden iyi türbe mi olur?’ diyerek kabul etmediği söyleniyorsa da incelemelerime göre Emir Bedreddin Gühertaş, miladî 1232’de Mevlânâ için medrese kurarken Bahaeddin Veled’in mezarı üstüne de bir türbe yaptırmıştı. Nitekim Ahmed Eflâkî de Mevlânâ’nın bir gün ‘Yâranım! Bizim türbemizi çok yüksek yapınız ki ta uzaklardan görünsün. Bizim velâyetimize inananlar türbemizi çabuk görsünler. Allah onları acıdıkları arasına katsın. Her kim tam bir aşk ile riyasız bir sadâkat ile mecazsız bir hakikat hâlinde türbelere gelir dua ederse Allah onun dünya ve ahirete ait her çeşit hacetlerini kabul eder’ dediğini bildiriyor. Öyle anlaşılıyor ki, Sultan-ı Ulema’nın türbesinin bulunduğu Sultan Bağı Mezarlığı’nın etrafına sonradan Muhavvita denilen avlu duvarı çevrilmiş ve mezarın üz erine kapalı bir türbe yapılmıştır”
Mevlânâ, hicrî 672 yılı cemâziyelâhir ayının beşinci günü ölünce, onu Sultan Bağı Mezarlığı’nda babasının yanına gömdüler. Mevlânâ’ya saygı gösteren Selçuk vezirlerinden Abdullah oğlu Alem-üd-din Kayser, bir gün Mevlânâ’nın oğlu Sultan Veled’e müracaatla babasının mezarının üzerine bir türbe yaptırmasına müsaade edilmesini istedi. Bunun için otuz bin dirhem kadar gümüş para sarfedecekti. Tasarlanan plâna göre bu kadar para ile yapılamazdı, ancak Sultan Veled müsaade etti. Kayser, o gece Sultanın taracası üzerine çıkarak yüksek ve güzel bir sesle manzum parçalar okudu. Mevlânâ’nın yakın müridlerinden ve kendisine derin bir saygı ile bağlı olanlardan Pervane Muin-üd-din ile karısı Gürcü Hatun’u coşturdu. Mürşidlerini saygı ile andılar ve sabah Sabih isimli uşaklarını Alem-üd-din Kayser’e gönderip, saraya çağırtarak kendisini takdir ve tebrikle seksen bin Sultanî dirhem verdiler. Kayser’in gelirinden de elli bin dirhem ayrıldı ve Tebrizli mimar Bedreddin’e türbenin inşasını havale ettiler”
Kaynaklar, Kubbe-i Hadra’nın birçok defa tamir gördüğünü, hatta büyük bölümünün yıkıldığını bildiriyor. Tesbitimize göre; II. Mahmud ve V. Mehmed dönemlerinde Kubbe-i Hadra’nın çinileri Kütahya’da yenisi yaptırılarak değiştirildi. Eski çiniler sandıklara konularak muhafaza edilirken, zamanla kayboldu. Sultan II. Mustafa devrinde Sadrazam Hüseyin Paşa, izin isteyerek kubbeyi yeniden yaptırdı. Yeşil Kubbe, 1679 yılında postnişin olup, 27 yıl görev yapan Abdülhalim Çelebizâde II. Bostan Çelebi zamanında şiddetli bir zelzele sonucu sâdece alt kısmı kalacak şekilde yıkıldığı için yeniden yapıldı. 1944 yılında ise, yıpranmış olan çiniler sökülerek yeniden yeşil çiniler kaplandı, ancak kalitesiz çini kullanıldığı için üzerinden geçen şiddetli kışın etkisiyle büyük kısmı patlayıp dökülünce, esaslı bir tamirat yapıldı. 1964 yılında çiniler bir defa daha yıprandığı için değiştirildi, fakat bu defa da maviye dönüştürülen çinilerle kaplanan kubbe kısa sürede yer yer patladığı için son olarak tekrar onarıma ihtiyaç duyuldu.
Böylece, Hz. Mevlânâ ve babası Sultan-ı Ulema’nın kabirlerinin üzerindeki türbenin sembolü hâlindeki Kubbe-i Hadra günümüze kadar gelmiş bulunuyor. 60 yıl önce Sultan Selim Camii’nin kıblesinde Türbe Hamamı, külhanı, vakfedilmiş dükkânlar, batısında Yusuf Ağa Kitaplığı’nın bitişiğinde Muvakkithâne ile bisiklet tamircisi Mevlüt Büyükavcı ve terzi Hikmet Fil’in dükkânları, Türbe hamamının erkekler kısmı, Nebi Dayı’nın kıraathanesi, İsmail Kara’nın berber dükkânı, Bahri Gövez’in fırını vardı. Mevlânâ Türbesi ile eskiden adı “Türbe” olan, ancak sonra “Üçler” olarak değiştirilen Mezarlığın arasında Dolav’a giden dar yol 1960’tan önce mezarlığın bir kısmı kaldırılarak gidiş gelişli hâle getirildi. Bu nedenle, mezarlığın yerini satın alarak vakfeden tanınmış eşraftan Şükrü Doruk’un kabri başta olmak üzere bir kısım kabirlerin yeri değişmişti. Mevlânâ Türbesi’nin kuzey bitişiğinde Dumlupınar İlkokulu, havuz ve parkın yerinde eski buğday pazarının taş kemerli dükkânları, Gül Bahçesi ve yakın zamana kadar Karatay Belediyesi olarak kullanılan geniş alanda da 2 katlı, üzeri toprak damlı Konya evleri bulunuyordu. Türbeönü ve Mevlânâ Dergâhı’nın çevresinin eski hâlini bilenler, sanırım geçmişi hatırlamakta güçlük çekiyor olmalılar.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.