Darbe cezasız kaldı

Darbe cezasız kaldı

Demokrasi tarihine kara bir leke olarak geçen 28 Şubat sureci, yıl dönümünde bir kez daha sorgulanıyor. Postmodern darbe ile ilgili davalar açılsa da soruşturmada tutuklu olarak yargılanan pek çok sanık serbest bırakıldı

Çoğunluğu askeri kanattan olup tutuklanan sanıkların serbest bırakılması ve darbenin sivil ayağına hiç değinilmemesi mağdurları ve milleti üzüyor. Bin yıl süreceği iddia edilen süreç kimilerine göre son bulsa da 28 Şubat'ın açtığı yaralar hala kapanmadı. Post modern darbenin üzerinden 18 yıl geçti. Bir yandan özel yetkili cumhuriyet savcılığının başlattığı soruşturmalar ilerlerken, bir yandan da kamuoyu hafıza tazeliyor. 28 Şubat’ta asker 'demokrasiye balans ayarı' çekerken  'Devlet elden gidiyor, irtica her yeri ele geçiriyor' yaygarası ile Yüksek yargının başını çektiği Ankara bürokrasisi ve medyanın öncülüğündeki İstanbul sermayesi postmodern darbeyi gerçekleştirdi. Siyaset sınıfına ise bu oyunda piyon vazifesi görüyordu.

YAPTIKLARI YANLARINA KAR KALDI

“54’üncü Refah-Yol Hükümeti’ni cebren devirmeye, düşürmeye iştirak” suçundan dolayı 103 sanık hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yürütülen 28 Şubat Davası, ÖYM’lerin Mart ayında kaldırılmasıyla beraber, ÖYM’lerde görülen davalarda başka savcılara devredilmişti. ÖYM’lerin kaldırılmasıyla devredilen davalar arasında bulunan 28 Şubat Soruşturması, sekteye uğradı. İş dünyası, medya, siyaset, loca ve “beşli çete” denen işçi, işveren ve meslek örgütü mensupları soruşturmaya dâhil edilmedi. Davada tutuklu sanıkların da serbest bırakılmasıyla o dönem darbeye zemin hazırlayanlar ve aktif rol alanların yaptıkları yanına kar kaldı.

28 Şubat'ta Refah Partisi'ni iktidardan devirmek amacıyla hazırlanan post-modarn darbenin, aslında millete yapılmış bir darbe olduğu daha sonraları  anlaşılacaktı. Yıllar sonra açıklananan bilgiler darbecilerin menfaatleri için milleti yok saydığını ve hatta bazı şehirleri haritadan bile silmeyi düşündüklerini gözler önüne serdi. Cuntacılar, mevcudu yok etmenin çözüm olmayacağının farkındaydı. Asıl maksat yeniden üremenin önüne geçmekti. 18 maddelik yol haritasına bakıldığında eğitim kurumları birinci hedefti. 8 yıllık kesintisiz eğitim  ile birlikte Özel okul, yurt ve benzeri kurumlara el konması emrediliyordu. Kur’an kursları ve imam hatip liseleri hem budanacak hem de yaş sınırı yükseltilerek eğitim imkânı sınırlanacaktı. 18 maddelik kararların içinde; tarikatların faaliyetlerine son verilmesi,  Kıyafetle ilgili kanuna aykırı olarak ortaya çıkan ve Türkiye’yi çağdışı bir görünüme yöneltecek uygulamalara mani olunmalı gibi maddeler de bulunuyordu.

'KONYA'YI HARİTADAN SİLECEKLERDİ'

28 Şubat sürecinin tanıklarından Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Vedat Bilgin, katıldığı bir panelde 28 Şubat sürecinde kendilerinin açıkça tehdit edildiğini ve tehdit edenlerin şuan yargılandığını söyledi. Bilgi, Paşalardan birinin kendisine "Konya haritadan silinse ne olur?" dediğini aktaran Bilgin, onlara gereken cevabı verdiklerini belirtti.

3-2.20150228093550.jpg

28 Şubat sürecinde 'Çevre Basın Ödülleri' programında yine trajikomik bir olay yaşandı. Program bir çevre derneği tarafından düzenleniyordu. Derneğin Genel Başkanı, şimdi Merhaba Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni olan Kerem İşkan, programda yaşanan olayları şöyle anlatıyor: "Merhum Gazeteciler anısına Çevre Basın Ödülleri töreni düzenledik. Programa 28 Şubat Valilerinden Namık Günel, Garnizon Komutanı M. KenziSuner, Eski Garnizon Komutanı Cihan Faydalı, Gazeteci Tayfun Talipoğlu ve yüzlerce basın mensubu katılmıştı. SSK Lokali o yıllar içkili, ancak sıkı sıkı tembih ettik alkol servisi yapılmayacak diye. Kapıda, protokolü dernekte çalışan türbanlı hanımefendiler karşılıyordu. İlk kriz burada patlak verdi. Türbanlı dernek görevlilerini salondan çıkartmamız uygun bir üslupla Komutan Emir Astsubayı tarafından rica(!) edildi. Oralı bile olmadık. Törende M. KenziSuner’e, Dutlukır mevkiinde askerler tarafından yapılan ağaçlandırmayla alakalı plaket takdim edilecek. Kürsüde açılış konuşmasını yaparken emir astsubayı telaşla kulağıma eğildi; 'Plaket için komutanı anons etmeyin, plaketi almayacak, sizi protesto ediyor' diye. Görevli arkadaşlardan biri geldi. 'Komutan rakı istedi vermedik, protestosu bu yüzden diye' Herkes telaşlı Vali bile. Israrla kürsüden plaketini alması için sahneye Sayın (!) Komutanı anons ettik. Yerinden kalkmadan bir sinirle doğruldu; 'Plaketi almıyorum. Sizi proteste ediyorum. Devletin Paşasına garson neyi içip neyi içemeyeceği emrini veremez' dedi. Salon gerildi. Kürsüden söze girdim 'Sayın Komutan size İslam bunu emrediyor demiyorum çünkü İslam’dan gıcık alıyorsunuz. Anadolu’da ölülerin anıldığı yerlerde içki içilmez' dedim. Daha bir hiddetli köpürdü; 'Sizi protesto ediyorum' diye yeniden bağırdı. Tekrar kürsüden cevap verdim. 'Sayın Paşam! Biz çevre sağlığı ile ilgilnen bir derneğiz içki de en büyük düşmanımız. Korkarım siz bu tavrınızla Yeşilay Derneği’nin programında bile rakı isteyeceksiniz. Ben protesto ettiğim programda durmam. Madem protesto ediyorsunuz buyurun lütfen' diye kapıyı işaret ettim. Salon buz kesildi. Araya Vali girdi. Komutan nar gibi kızardı. Yerinden kalkamadı. Gece kısa sürede bitti."

3-3.20150228093604.jpg

'BİR MUSA CEZALARINI VERECEK!'

Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Lütfi Yalman da o dönem Refah Partisi'nden Türkiye Büyük Millet Meclisi sıralarında Milletvekili olarak bulunuyordu. “Bunlar  İslamı temel alan bir sistem istiyorlar. Delil olmasa da bunu herkes biliyor” denilerek MGV'nin kapatıldığını söyleyen Yalman, Refah Partisi'nin de MGV ile aynı gerekçelerle kapatıldığını belirterek, şöyle konuştu: “Dini referans alıyorlar gibi gerekçelerle düzmece belgeler hazırlandı. Bu hazırlanan sahte belgelerin hepsi ortaya çıktı. Refah Partisi'nin kapatılma gerekçeleri yeniden ele alınması lazım. Neden kapatıldığının ortaya çıkarılması lazım. Ergenekon, Balyoz gibi davalar ön plana çıkarıldı fakat apaçık bir darbe yapılmışken 28 Şubat Davası üzerine gidilmedi. Bu davadaki herkes şu an serbest bırakılmıştır. O dönemki yargıçlar, hakimler baskıya uğradıklarını açıkça ifade ettiler. Bunlarla ilgili neden dava açılmıyor? TÜSİAD, DİSK, Barolar, ve bazı STK'lar o dönem hukuksuz bir şekilde açıkça darbe istediler, teşvik ettiler. Sermaye gurupları ve medya iftiralarla darbeye zemin hazırladı. Suça teşvik ettiler. Neden bunlara dava açılmadı?” Süleyman Demirel, Mesut Yılmaz gibi isimlere 'Devlete ihanetten' dava açılması gerektiğini ifade eden Yalman, “Bu insanlar açıkça devlete ihanet etmişlerdir. Türkiye Cumhuriyeti 300 milyar dolar zarara uğratılmıştır. Bu tarihimizde kara bir leke olarak kalacaktır. Millet mağdur edilmiştir, Milli Görüş mensupları mağdur edilmiştir. Ama elbet bir 'Musa' gelecek ve bunların cezasını verecektir” şeklinde konuştu. 

BAŞÖRTÜLÜ ÇOCUKLARI SAYDILAR

Dönemin Gençlik İlkokulu Müdürü, Şuurlu Öğretmenler Derneği Konya Şube Başkanı Yavuz Aydın da o dönem okullar üzerinde büyük baskılar oluştuğunu ve dini inancı gereği başörtüsü takan öğretmenlerin baskılar sonucu istifa ettirildiğini söyleyerek şöyle konuştu: “Baskılar yüzünden pek çok başörtülü öğretmen istifa etti. Bir okul bu yüzden kapandı. Okula gelip başörtülü öğrencileri sayıyorlardı. Çocuklardan birisi 'Arkadaşlarımızı niye sayıyorsunuz?' dedi. Müfettişler 'Başörtüsü suçtur' deyince bazı çocuklar, 'Biz de suçluyuz öyleyse' dediler. Eğitimin önüne büyük engeller koyuldu."

HÂLİD ŞEN merhabahaber.com

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.