Cennette iki yıl

Cennette iki yıl

Bay Türkün Kadınları, Kadının Kutsal Ahit Sandığı, Aşk Tapınağına Baskın, Bir Masumiyet Başyapıtı Muhammed, Hz. Muhammed Yaşıyor mu? kitaplarının yazarı olan Mert Aslan Cennette İki Yıl ile...

Bay Türk’ün Kadınları, Kadının Kutsal Ahit Sandığı, Aşk Tapınağına Baskın, Bir Masumiyet Başyapıtı Muhammed, Hz. Muhammed Yaşıyor mu? kitaplarının yazarı olan Mert Aslan, geçtiğimiz gün piyasaya çıkan son kitabı Cennette İki Yıl ile okurlarıyla buluşuyor

*Kitap yazmaya ne zaman başladınız?
Yazarlık duygusu ile çocuk denecek yaşlarda tanıştığımı söyleyebilirim; ancak bu duygunun eyleme geçmesi 2005 yılında oldu. O güne kadar repertuarımda birikmiş olan bilgi birikimini yazmadığım ve paylaşmadığım takdirde daha fazla yaşayamayacağımı hissetmeye başladım. Böylece, büyük bir tutkuyla ilk kitabımı yazmaya koyuldum. Yazmak garip bir tutkudur. Görmediğiniz birinin “Bunu yapman gerekiyor. Hala neyi bekliyorsun?!” diyerek sizi arkanızdan boyuna iteklediğini hissedersiniz.
*Yazmak için büyük cesaret gerektiren uç konular seçmişsiniz. Doğuş öyküleri nedir?
Evet, genellikle “karşı cinsle ilişkiler”, “İslam” ve “Hz. Muhammed’in kişilik resmi” konularında yazıyorum ve temaların İslamiyet içinde zıt kutuplarda değil, iç içe olduğunu düşünüyorum. Aslına bakarsanız, yeni olan konular da değil… Kitaplarımda yeni olan, bu konulara ilişkin görüş, yorum ve tezlerimdir. Modernite, metropol ve teknolojinin yeniden dizayn edip üzerine “Made By Human Hands (insan eliyle yapılmış)” damgası vurduğu tümüyle yapay bir çevre ile kutsal olandan azar azar kopardığı insan aklının ve ruhunun bugün getirildiği noktada kutsal olanla beşeri olanı yer yer sertlikle, yer yer göz pınarlarını dolduran bir aşkın şiddetiyle bir araya getirip eşleştiren, ama bunu yaparken yepyeni bir dil içinde tümüyle özgün bir jargon oluşturan, sarsan, silkeleyen, şaşırtan, şok eden görüş ve tezlerden söz ediyorum.
*Size “Ya olmasaydı, ne olurdu edebiyatın hali?” dedirten yazarlar var mı?
Örneğin Guy De Mauppassant, Anthon Chekhov, Victor Hügo ve Tolstoy’un bu iltifatı fazlasıyla hak ettiğine inanıyorum. Onlar olmasaydı, dünya edebiyatı bugünkü kıvamını bulamazdı. Bunlar arasında ise, insan aklının ve ruhunun labirentlerinde Hügo kadar çok dolaşmış bir adam bilmiyorum.
*Kitaplarınızın isimleri de çok ilginç. Bu isimleri bulmak zor olmadı mı?
Düşünmek, en büyük sanattır. Anlatım ise, bambaşka bir sanattır. Yazar düşüncenin hem prodüktörü, hem de modifiyecisidir. İnsanların korktuğu doğruları açıkça ve zevkli bir dille anlatmalı ve yazıları sadece lezzetli değil, aynı zamanda besleyici olmalıdır. İyi bir yazar bir çöplüğü o kadar güzel anlatır ki, gidip üzerinde gezinme isteği duyarsınız. Bir sarayı o kadar berbat resmeder ki, önünden geçmek istemezsiniz. İsme gelince, bazen kitaba iyi bir isim bulmak, kitabı yazmak kadar zor bir iştir; fakat zaten iyi bir yazar olmak için biraz çılgın olmak şarttır. Geleneksel kültürün köhne barikatlarını yıkıp geçerek en büyük sanat olan düşünme yetisini sınırsızca kullanmayı ve yönetmeyi öğrenemez, yani alışılmışın, yerleşik olanın, sıradan olanın dışına çıkamazsanız, daha yeni ve rasyonel düşünsel yapıları üretemezsiniz. Kitapta bunu başardığınız zaman, isim geliştirme olayı bir ayrıntıya dönüşür.
*Kitaplarınızı en çok kimlerin okumasını istersiniz?
Her yazar kitaplarının geniş bir hedef kitle ile buluşmasını arzu eder; ama kişisel olarak kitaplarımın yeni kuşağa çok daha fazla hitap ettiğini düşünüyorum. Türkiye’nin çok çeşitli yerlerinden aldığım geribildirimler de bunu gösteriyor.
*Hangi kuşağın dilini kullanıyorsunuz?
Bugün kullanılması gereken dili kullanıyorum. Çünkü kitaplarımın uzun zamanlar boyunca kolaylıkla okunup anlaşılmasını istiyorum. Yeni bir dil ve yeni bir literatür geliştirmek önemlidir; ama yeterli değildir. Aynı zamanda, özgün bakış açıları sunmalısınız. Daha akılcı, daha mantıklı, daha ilginç ve rahatlatıcı bakış açıları kazandırmak gerekiyor. İnsanların ayet kesinliği içinde inandığı yaygın geleneksel yargıların çoğu yanlıştır ve asla insanları mutlu etmek amacıyla kurgulanmamışlardır.
*Sizi kitap yazmaya yönlendiren ne oldu?
Franz Kafka’nın bir sözü vardır “İnsanın yaşamını çıldırmadan sürdürebilmesinin en iyi yollarından biri yazmaktır” der. Yazmak ve paylaşmak bir yönüyle insani bir gereksinimdir, diğer bir yönüyle de tanrısal bir boyutu içerir. Yıllarca uğraş verip özgün bir yapıt ortaya çıkarırsınız. Yayınlanan kitabınızı elinize aldığınız zaman kaldırıp ona mutlulukla, belki biraz da gururla bakarsınız. İstem dışı olarak “İşte bu benim eserimdir.” diye düşünürken, “en büyük sanatçı” olan Allah’ın bu uçsuz bucaksız, görkemli evreni, doğayı ve insan denen mükemmel sanat eserlerini yarattıktan sonra neler hissetmiş olabileceğini daha iyi anlarsınız.
Düşünmek en büyük sanattır. Yazmanın ise, bazı temel koşulları vardır: Sıradışı olmadan, mutsuz olmadan, hatta biraz çıldırmadan yeni fikirler üretemez, dolayısıyla iyi kitaplar yazamazsınız.
*Fazla okumayan bir millet olduğumuz söylenir; fakat 20 yıl öncesiyle kıyaslarsak daha eğitimli ve kültürlü bir gençliğin olduğu da açıktır. Buna rağmen yeni kuşağın çok iyi okuyucu olmamasını neye bağlıyorsunuz?
Bunun nedeni bellidir. Küresel internet ağı ve her gün biraz daha gelişen yeni bilişim ve iletişim teknolojileri bilgiye erişimi kolaylaştırıp hızlandırdıkça, insanlar bilgiyi elde etmek için zahmet çekmenin anlamsızlığı yargısına da erişmiş oldu. Zihinlerde her şeye bir “tık” ile ulaşılabileceği yanılsaması oluştu; oysa kullanmayı bilmeyenler için internet ortamı bir bilgi çöplüğünden başka bir şey değildir. Dolayısıyla, kitap okumanın doğru bilgiye ulaşmanın daha güvenilir bir yolu olmaya devam ettiği kanısındayım.
*Genel bir soru sorayım. Neden özellikle bu konuları seçtiniz?
 Çünkü İslam ve karşı cinsle ilişkiler arasında yaşamsal bir bağ vardır. Aile içinde eşiyle yaşadığı romantik ilişkide mutsuz olan biri çocukları için yararlı bir ebeveyn olamaz, toplumsal ve mesleki yaşamında gerektiği kadar verimli olamaz, daha ilginç olanı, iyi bir dindar da olamaz. Ayrıca şunu unutmamak gerekiyor: İslam herhangi bir din değildir. İnsan aklının ve doğasının evrensel yasalarıyla örtüşen hükümler getirmiştir ve bu anlamda meşru alanda yaşanan romantik ve erotik ilişkiyi kutsamıştır.
* Sizin için kitaplarınızın best-seller olması çok mu önemli? Yoksa asıl olan fikirlerinizi paylaşmak mıdır?
Kuşkusuz, yazar temelde fikirlerini paylaşmak için yazmaktadır. İdealolan, tanınan ve çok okunan bir yazar olarak daha geniş kitlelerle paylaşımda bulunmaktır. Ne kadar geniş bir okuyucu kitlesine ulaşırsa, o kadar yararlı olmuş olur.
*Cennette İki Yıl adlı kitabınızı kısa bir süre önce okurlarınızla buluşturdunuz. Kitap nasıl bir tepki aldı okurlarınızdan?
Size iddialı görünebilir. Hiçbir kitabım kitap yazmış olmak için yazılmamıştır, uzun ve yorucu araştırmaların ve emeklerin ürünüdür, ilginç, özgün ve şaşırtıcıdır. Bir anne baba çocuklarının hiçbirini diğerinden ayırmaz, ayırmamalıdır. Kişilik özellikleri itibariyle gizliden gizliye birini diğerlerinden daha fazla seviyor olabilir. Yazar için de durum böyledir. Şeffaf ve dürüst olmak gerekirse, şu ana dek hatırı sayılır bir okuyucu kitlesiyle buluştuk; ancak Cennette İki Yıl adıyla Mola Kitap’tan çıkan romanımın daha büyük kitlelerle buluşup daha yararlı olacağını seziyorum. Yanılıyor olabilirim, dediğim gibi bunu sezgilerime dayanarak söylüyorum. Bilirsiniz, sezgilerin kanıta ihtiyacı yoktur. Allah dilerse ve romanım beni yanıltmazsa, onu daha çok seveceğim...

MERT ASLAN KİMDİR?

Öğretim Görevlisi ve Yazar Mert Aslan, Adana’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini aynı şehirde bitirdi. Anadolu Üniversitesi-Eğitim Fakültesine bağlı İngiliz Dili Anabilim Dalı’ndan mezun oldu. Ardından Milli Eğitim Bakanlığı’nca tayin edildiği Trabzon ilinde üç yıl İngilizce öğretmeni olarak görev yaptı. Bu arada, Şırnak-Silopi’de yedek subay olarak vatani görevini tamamladı. Daha sonra, Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi bünyesindeki Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksek Okulu’na öğretim elemanı olarak atandı ve bu görevini iki yıl sürdürdü. Son olarak yine öğretim elemanı unvanı ile atanmış olduğu Selçuk Üniversitesi-Yabancı Diller Yüksek Okulu’nda halen görevini sürdürmekte olup, ayrıca “Dinler Tarihi” ve “Halkla İlişkiler ve Tanıtım” alanlarında iki ayrı yüksek lisans yapmıştır.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.