Anaların Makamı

Muzaffer Dereli
"Rabbin, ancak kendisine kulluk etmenizi, ana babaya da iyi davranmanızı emretti. Onlardan biri ya da ikisi senin yanında yaşlanırsa onlara; "öf" bile deme, onları azarlama, kendilerine güzel söz söyle. Onlara merhametinden kaynaklanan tevazu kanadını indir (alçak gönüllü ol) ve onlara şöyle dua et: Ey Rabbim! "Ben küçük yaşta iken onların bana bakıp terbiye ettikleri gibi, sen de onlara merhamet et", de." (17 İsrâ 23-24) 

İşte İslâm'ın ana babaya verdiği değer. Bu mana hangi sistemde, hangi dinde var? Bu incelik, bu kibarlık ve zarafet İslâm'dan başka hiç bir inançta olamaz. "Öf" bile demeyiniz emrinin güzelliğine bakınız. Şayet bu kelimeden daha hafif anlamda olan bir kelime olsaydı, Cenab-ı Hakk'ın onu zikredeceği görüşü de mevcuttur. O halde anlıyoruz ki; anne ve babamıza daha yakın, daha müşfik ve daha tatlı söz ve hareketler içerisinde bulunmalıyız.

Şimdi bu konudaki ayet-i kerime, hadis-i şerif ve menkıbelerden bir miktar zikredelim:

"-Biz insana, anne ve babasına karşı iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Annesi onu güçsüzlükten güçsüzlüğe uğrayarak karnında taşımıştı." (31 Lokman 14) 

Bir mü'min düşünün ki, anne ve babası ihtiyarlamışlar ilgiye, sevgiye, şefkate ve yardıma muhtaçlar. Madden ya da manen onların yardımına koşup, onlara bakması gerekir. Bunu yaptığı zaman onların dualarını alacak, gücü yettiğince ibadetlerini de yapan bu mü'min, cenneti kazanacak inşaallah.

Ama o bu nimetleri bir yana atmış, ebeveynine yani anne-babasına ilgi göstermemiş ve kendi dünyasında yaşayıp gidiyor... Onlar da evlâtlarının dört gözle ve gözyaşlarıyla yolunu gözlüyorlar. Acaba bu kişinin durumu ne olur? Ebû Hüreyre (r.a.) anlatıyor:

"-Peygamberimiz (s.a.v.) bir gün:

"-Burnu sürtülsün, burnu sürtülsün, burnu sürtülsün" dedi.

-Kimin burnu sürtülsün ya Rasûlallah? diye sorulunca da:

"-Ebeveyninden her ikisinin veya sadece birinin yaşlılığına ulaştığı halde cennete giremeyenin." (Müslim, kitabü’l-birr 9)

İşte İslâm'ın onlara verdiği değerin tezahürü. Bu hadiste geçen mânâyı anlama kabiliyeti olan her insan, cenneti kazanmak için onlara koşar, hizmet ve hürmette kusur etmez. Onları "huzur evlerinde (!) değil, kendi yuvasında ağırlar.

Dini terbiyenin iyi alındığı zamanlarda, insanlarımız hep bu insanî ve İslâmî tavrı ortaya koymuşlardır. Ama dinden uzaklaşmakla bu durumdan da ne yazık ki uzaklaşılmıştır.

Anne-babayla ilgili pek çok yaşanmış hadiseler vardır. Hepimiz duymuşuzdur. Bunlardan bir kaçını zikredelim:

Bir kişinin yanında babası ihtiyarlar. Yaşlı adamın ailecek sofrada yemek yemesine razı olmazlar. Her gün yemeğini ayrı verirler. Adamcağız gözü yaşlı bir halde, kendi başına yer. Evin çocuğu bu durumu görünce eline bir tahta alır. Keser ve bıçak gibi aletlerle onu yontmaya başlar. Babası onu bu halde görünce sorar:

-Ne yapıyorsun oğlum? Çocuk; -Tabak yapıyorum babacığım, der. Babası;

-Ne yapacaksın onu, diye sorunca küçük; -Onu saklayacağım. Annemle sen ihtiyarladığınız zaman onunla size yemek vereceğim, diye cevap verir.

Adam dona kalır. Babasına yaptığı aklına gelir. Gözleri yaşarır. Sonra da bu sözlerdeki büyük manâyı ve dersi hanımıyla birlikte sezince, babalarını sofralarına alarak ona gereken ihtimamı gösterirler. Evet, hadis-i şerifte şöyle buyrulur:

"Büyük günahların en büyüğünü size haber vereyim mi? Buyurdu ki:

"Allah'a şirk koşmak ve ana babaya isyandır." Râvî der ki:

(Peygamberimiz) oturdu, yaslandı ve devam etti:

"Bir de yalan şahitlik." Allah Rasûlü böyle demeye devam ederken; keşke sussa dedik." (Müslim, îman 143)

Yine biliyoruz ki dünyada karşılığı verilen suçlardan birisi de onlara isyandır. Bunu teyit eden bir hadiseyi, bizzat gören zattan dinlemiştim:

Bahçede çalışıyordum. Az ileride bir gürültü işittim. Baktım ki bir ağacın altında iki kişi kavga ediyorlar. Hemen koştum. Onlardan genç olanı, yaşlıyı altına almış vuruyordu. Hemen ayırmaya gayret ettim. Ama bu arada dayak yiyen yaşlı insanın şu sözlerini, yıllar geçtiği halde hiç unutamıyorum:

"-Bırak evlâdım. Bu benim oğlumdur. Ben de babamı bu ağacın altında dövmüştüm. Ektiğimi biçiyorum."

Evet, insan anne ve babasına yaptığının karşılığını, daha dünyadayken görmektedir. Bu konuda nice örnekler mevcuttur.

Bildiğiniz gibi Peygamberimiz (s.a.v.) daha doğmadan babaları vefat etmiş, altı yaşlarında iken de annelerini kaybetmişlerdi. Ama O'na süt annesi yetişmişti. Bakınız Kâinatın Nûru'nun onlara hürmetlerine:

"-Bir gün O otururken süt babası çıkagelir. Rasûlullah (s.a.v.) hürmeten onun için, giydiği şeylerden birini serer ve üzerine oturtur.

Az sonra süt annesi gelir. Peygamberimiz bunun için de elbisenin diğer tarafını serer, kadın üzerine oturur.

 Biraz sonra süt oğlan kardeşi gelir. Râsulâllah (a.s.) kalkarak onu da önüne oturtur." (Ebû Davud, edeb 118, 19)

Görüldüğü üzere hayat ölçümüz ne güzel hürmet etmişlerdir.

Bir hadis-i şerifte de bizzat baba hakkında şöyle buyrulur:

"-Hiçbir evlât, babasının hakkını ödeyemez. Ancak bir istisnâ hariç. O da; babasını köle olarak bulur, satın alır ve âzâd eder." (Müslim, kitâbü’l-ıtk 25) 

Fakat ayet-i kerime ve hadis-i şeriflerden anlaşıldığı gibi, ana hakkı öne çıkmaktadır. Zira onun çektiği acılar daha şiddetli, gayreti ve çabası daha çok olmaktadır.

İşte bunun cevabını veren bir Hadis-i Şerif:

Bir adam Allah'ın Rasûlüne;

"-Ey Allah'ın Rasûlü, iyi davranıp hoş sohbette bulunmama en çok kim hak sahibidir? diye sordu. Hz. Peygamber:

"-Annen!" buyurdu. Adam:

-"Sonra kim?" dedi; Rasûlullah:

"-Annen!" diye cevap verdi. Adam tekrar:

"-Sonra kim?" diye bir daha sordu. Efendimiz:

"-Annen!" diye cevap buyurdular. O zat yine:

"-Sonra kim?" diyerek tekrar sorunca,

Peygamberimiz (s.a.v.) bu dördüncüyü;

"-Baban!" diye cevapladılar. (Buharî, edeb 2; Müslim, kitabü’l-birr 1)

Evlâdından canını dahî esirgemeyen o anaya, biz evlâtlar acaba ne kadar hürmet ve ihtimam gösterebiliyoruz?

Bizim için çektiği acı ve ızdırapları bugün, ne derecede dindirebiliyoruz?

Onu kendimize dua mı ettiriyor, yoksa "emzirdiğim sütler kan ve irin olsun" mu dedirtiyoruz? Allah korusun!

Evet, helâl süt emen insanlar emdiği sütü annesine de helâl ettirir.

Bu kadar öneminden dolayıdır ki İslâm, ana’ları makamların en yücesine oturtmuştur.

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.