Safranbolu evleri  görülmeye değer

Safranbolu evleri görülmeye değer

Safranbolu evleri gerçekten görülmeye değer muhteşem binalar. Evlerin hepsi istisnasız beyaz badanalı ve ahşap çerçeveli, pencereleri kepenkli. Safranbolu çarşılarıyla da oldukça ilgi çekici bir mekân. Çarşılarında yok yok...

GEZİ-İZLENİM: Anuş Gökce

TYB Konya Şubesinin “Yazılacak Çok Şey Var” projesi kapsamında Safranbolu-Amasra gezisine eşimle birlikte iştirak ettik. Yazıma dünkü kaldığım yerden devam ediyorum. Safranbolu Evleri: Safranbolu tarihi dokusunu muhafaza etmiş ve Dünya Kenti olarak UNESCO’nun çatısı altında insanlığın hizmetine sunulmuştur. Safranbolu’nun evleri çok karakteristik… Tarihi konaklar iki kat olarak inşa edilmiş; alt katta taş, üst katta ahşap malzemeler kullanılmıştır. Evlerin hepsi istisnasız beyaz badanalı ve ahşap çerçeveli, pencereleri kepenklidir. Kafesli cumbaları ve birbirine çapraz geçmeli çitlerden oluşan balkon tezyinatı ile muhteşem bir görüntü arz eden Safranbolu evleri gerçekten görülmeye değer muhteşem binalar.

Safranbolu çarşılarıyla da oldukça ilgi çekici bir mekân… Çarşılarında yok yok... Resim yapan sanat atölyelerinden tutun da her çeşit antika eşyayı bulabileceğiniz bakırcılar, kalaycılar, semerciler ve yemeniciler çarşıları ile envai çeşit leziz lokum ve tatlıların görücüye çıktığı dükkânlar müşterilerin ilgi odağı oluyor. Yöreye has kıyafetler, boyun atkıları, etekler, el sanatları ve yemek kültürüyle folklorik değeri çok yüksek olan ilçe; tarihi eserleri ve coğrafî güzellikleriyle de insanın gözünü büyülüyor.

İzzet Mehmet Paşa Camii: 1796 yılında Safranbolulu Sadrazam İzzet Mehmet Paşa tarafından yaptırılmıştır. Caminin avlusu, altından geçen Akçasu Kanyonu üzerine inşa edilen kemere oturmaktadır. Camiye merdivenle çıkıldığı için içine girme imkânım olmadı. Zaten kafiledeki arkadaşlar da acele edilmesini istemişlerdi. Bu yüzden gezimiz biraz yüzeysel oldu.

Akçasu Kanyonu: İzzet Mehmet Paşa Camii’nin hemen sol tarafında bir kanyon bulunmakta. Kanyonun ağzı tek gözlü bir kemerle örülmüştür. Kanyonu, kapalı bir mekândan seyretmek imkânı bulduk.

Cinci Han: 1645 yılında Cinci Hoca tarafından yaptırılan Cinci Han da tarihi mekânları sevenlerin ilgi odağı oluyor. Kazasker Hüseyin Efendi tarafından inşa edilen han, 20. Yüzyılın başlarına kadar kervansaray olarak kullanılmıştır. 2004 yılında özel bir şirket tarafından restore edilen Cinci Han, bu gün lüks bir hotel olarak hizmet vermektedir.

Akşam saat 8.30 sularında otobüsümüze bindik ve Karabük Belediye başkanı Rafet Vergili’nin düzenlediği akşam yemeğine katılmak üzere hareket ettik. Ev sahipliğini Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Metin Kaya ile ikinci Başkan Nuray Alpboğa’nın yaptığı mekân muhteşemdi. Saat 10.00’a kadar bizimle oturmak nezaketinde bulundular. TYB Konya şubesi Başkanı Prof Dr. Hayri Erten, bir teşekkür konuşması yaparak belediye başkanına iletilmek üzere bir plâket ve Konya kitaplarını cemiyet başkanı Metin Kaya’ya takdim etti. Hatıra fotoğraflarının ardından otelimize geri döndük.

Şırıl şırıl akan derenin kenarında yemek yemek harika bir şey… İnsanın ne başı ağrıyor ne de canı sıkılıyor. Ama ben yine de hasta olmayı becerebildim. Sanırım uzun süredir diyet yaptığım için yediğim yemekler dokundu.

11-3-005.jpg

Vaktimiz kısıtlı olduğu için biz fazla gezemedik ancak gezilebilecek diğer yerleri söylemek gerektiğini düşündüm. Safranbolu’nun gezilecek diğer yerleri: Sadrazam İzzet Mehmet Paşa tarafından Safranbolu’ya su getirmek için yaptırılan İncekaya Köprüsü ve Kanyonu, Bulak Köyü yakınlarındaki Mencilis Mağarası, Safranbolu Tarihi Kent Müzesi ve bahçesindeki 1797 ‘de Sultan III. Selim zamanına ait Saat Kulesi, Yörük köyü, Kaymakamlar Gezi Evi, 1662 ‘de Köprülü Mehmet Paşa tarafından yaptırılan Köprülü Mehmet Paşa Camii ve muhteşem konaklar.

2. Gün:

AMASRA

İkinci gün rotamız Amasra idi. Safranbolu evlerini ve Fatih Sultan Mehmed’in, “Lala lala! Çeşmi cihan bu m’ola” dediği ve dünyanın gözbebeği diye tanımladığı Amasra’yı yıllardan beri görmek istiyorduk. Nasip bu zamanaymış. Melih Saylan rehberliğinde Amasra’yı gezmeye başladık.

Amasra, Anadolu’nun Karadeniz’e açılan hem tarihi hem de turistik şirin bir beldesi. Kışın 7000 olan nüfusu yaz aylarında 70.000’e kadar çıkıyormuş.

Amasra’nın adı M.Ö 300 yıllarına kadar uzanır. Şehre adını veren Amatritos, Makedonyalı Büyük İskender’in yeğeni imiş. Rehberimiz Melih Saylan, Arkeoloji müzesinin yanındaki bir heykelin önünde durdu. Burası Fatih sultan Mehmet ile Amasra’yı Cenovalılardan almak için donanmasını alarak surlar önüne gelen Veziriazam Mahmut Paşa’nın temsili olarak heykellerinin dikildiği küçük bir yer. Fatih’in heykelinin kaidesinde : “Karaların sultanı, iki denizin Hakan’ı, İstanbul Fatihi II. Mehmed 17 Ekim 1460’ta Amasra kalelerini Cenovalılardan aldı. Buraya Çeşm-i Cihan (Dünyanın Göbebeği) dedi.” İbaresi yazılıdır. Mahmut Paşa’nın anıtının kaidesinde ise Amasra’nın fethi için Fatih karadan ordusuyla, Veziriazam Mahmut Paşa da denizden donanmayla geldi. Cenova Senyörü kale anahtarlarını direnmeden teslim etti .” cümleleri yer almaktadır.

Amasra’yı geziyoruz.

Amasra kalesine gitmek üzere yürüyüşümüze devam ediyoruz. Sahil kısımda yerli halkın ürettiği el emeği göz nuru eşyaların satıldığı üstü kapalı standlar var. 100-150 m yürüdükten sonra Semavi İyice’nin bir rölyef çalışmasıyla karşılaşıyoruz. Şehir sanata ve sanatçıya sahip çıkmışlar ve her şeyi değerlendirmişler.

Çöğen ekmeği: Şehrin merkezine doğru ilerledik. Buranın çöğen ekmeğini çok methettiler. Ekşi maya, çöğen otu ve undan yapılan çöğen ekmeği 4 saatte pişiyormuş. Dolapta bozulmadan 8 gün kalabiliyormuş. Dönüşte hepimiz çöğen ekmeği aldık. Otobüste ekmeğin ucundan kıdım kıdım yedim. Az bir şey yedim zannediyordum, meğerse yarıya yakın kısmını tüketmişim.

Rehberimiz bizi küçük park gibi bir yerde durdurdu. Burası başkalarına göre alelade bir yer olabilir. Ama Amasralılar için öyle olmamış. Behçet Kemal Çağları yazdığı “Amasra Destanı” adlı şiiri kitabe olarak bir kaideye yerleştirmişler. Havuz gibi küçük bir bölümde ise yine orijinal taşlar üzerine Amasra için anlatılan efsaneleri ve ünlülerin veciz sözlerini hâk etmişler.

Çekiciler Çarşısı: Kaleye çıkmadan önce şehir merkezinde doğu-batı istikametinde devan eden sokaklara yayılmış bir çarşıdır. Amasra’ya özgü el işi, kap-kacak, kasnak ve baskı tekniğiyle işlenmiş pamuklu ve keten dokumalar, kılık kıyafetler, havlular, takılar ve envai çeşit süs eşyaları müşterileri gözünü kamaştırmaktadır. Yöre halkı ve esnafı da sıcakkanlı cana yakın insanlar.

Amasra kalesi:

Amasra kalesi Boztepe ve Zindan mahallelerinden oluşmuştur. Ana kara ile adayı birbirine Romalılardan kalma kemerli bir köprü bağlıyor. Zindan mahallesine gitmek için merdivenleri yavaş yavaş tırmanıyoruz.

 

Zindan Mahallesi: İlk olarak Zindan mahallesini gezdik. Sokaklar Zindan ve baruthane isimlerini taşıyor.

Küçük kilise (Şapel): Kale içine doğru ilerlerken sol kolumuzun üzerinde küçük bir kilise ile karşılaştık. Dokuzuncu yüzyılda Bizanslılar tarafından yapılan kiliseyi Cenevizliler de kullanmış. Taştan inşa edilip üzeri beşik bir tonozla örtülü olan kilise, Amasra’nın fetihten sonra camiye çevrilmiş.

 

 

DEVAMI YARIN...

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.