Yüz ki

Hüzeyme Yeşim Koçak
Yüzler var çeşitli. Sayısız maskelerin olduğu, bazen yüzlerin maskeye dönüştüğü…
Yüz okumaları yapan yazarlardan Rasim Özdenören; “Yüzler” isimli kitabında, yüzlerin iç portrelerini, meşhur yazarların kahramanlarından da esinlenerek, ustalıkla çizmiş. “Zilletin yüzü; Bozguncunun yüzü; Uşağın, Küstahın yüzü”…
Eğer her an yenileniyorsak, yeni bir doğuştaysak, tazelenen “Ben’lerimizin” yüzü. Geçmiş, hal ve gelecekteki yüzlerimiz…
“Bir ben vardır, benden içeru” da.. İç ben’in, Gizli ben’in yüzü. İç yüzümüz.
Ve Dünya Yüzü… A’mak-ı Hayal’in kahramanı Raci’nin gördüğü, göz kamaştıran, gönül tutuşturan dilberin yüzü müdür; yoksa bed, gudubet bir acuzenin Tamu kaçkını yüzü mü?
Arasat’ta bulunmanın; iki arada bir derede kalmanın “ara yüzü”.
İnkârcının dövüşken, dönüşken, inatçı yüzü. Müminin sebatkâr, mahviyetkâr, kul yüzü.
İlişkilerin, gidişatın, “aydınlanmanın”; “çağ ve çağlar üstünün” gelişen, ilerlemeci yüzü.
Salt “değişimin” değil; tekâmülden kaynaklanan, dinamik ruhun yüzü.
Her gün eve dönüşte; ricat ederken, aymazca beklerken, gafilce gabice zulme “evet” derken, unumuzu eledikten, bütün hayatı bitirdikten sonra müşahede edeceğimiz, suratımıza çarpılacak “o yüz”.
Cennet, Cehennem yüzleri. Toprak altında tanıya(maya)cağımız yüz; sonsuzluk rüyamız 33 yaşındaki sima…

“Karanlığın” yüzü, her şeyin Sahibi düşünülürse; evveliyatında ve sonunda aslında ışıklı mı? Yüzümüzü Yaratıcı’ya dönmek, nuru buldurur mu ve her şeyin başlangıcı mı?
Dünya “astar”; ahret “yüz” müdür? Fazla ehemmiyet vermek, astarı yüzünden pahalı hale getirir mi?
Şeklin, resmin de bir yüzü vardır ve cazibesi. Bizi çeker durur. Surette, yüzlerce yüz saklıdır; binlerce köpek çemkirir durur ve bizi vurur. Aslında suret, sûreta yüzümüze güler mi?
“Gerçek yüzümüzü” görebilsek; neye şahit olurduk? Aşağıladığımız hayvanlardan gelişkin(!) noktada mıyız yoksa?
Feriştah(!)Benliğin “üstün yüzü” sadece bize değil, bilumum hayvan yüzlerine yol gösterir mi, üstad-ı âzamlıkta?
“Mutlak Hakikat”in yüzüne, ulaşabilmek için; çehremizi hangi cihete dönmeliyiz dünya karmaşasında?
Necip Fazıl’ın, aynaya baktığında; “Efendisiyle” karşılaştığı “Sordum aynaya:/Hani ya kendim?” dediği yüz, nasıl bir gerçeğe bürünmüştür ki; o “zirve egonun” yüzü kaybolmuştur aynada?
Gerçek yüzümüzle yüz yüze gelmek ve sonra hakikatle yüzleşmek; ayrı bir bilgiyi, marifeti mi içeriyor yoksa?
Fazla yüz(lediğimiz) benliği aşkla yüzlersek ve beşûş bir talihin rehberliğiyle, Muhabbet Denizinde yüzersek; Kemâl ve Cemâl’in yüzüne(sathına) olsun, erişebilir miyiz yolda?
Dualarımız ve gözyaşlarımızdan başka zenginliğimiz bulunmayınca; yakarışlarımız “Gül Yüzlü’nün” kulağına gider mi; bize şefaat eder mi, en zor dar zamanda nârda?

Herhalde yüzsüzlükten ya da ikiyüzlülükten kurtulabilmek; bütün vücudumuz gibi, yüzü meydana getiren organların da yerinde kullanımıyla gerçekleşecek.
Azaların işlevi, yüklendiği anlam, manevî değerlerimiz açısından sorumluluklarımız, meselenin hayatî tarafı.
Alnımız daima “açık” bulunmalı mesela. Çenemiz düşmemeli, dilimiz her yöne dönmemeli. Nereye baktığımız, duygu gözünün saplantıları, bakış açısı; hangi dünyevî kokuların peşinde olduğumuz önemli, hesapta. Yüz ki, hepsinin toplamı. Nihayetinde çevreli, sınırlı “başla”..
Hz Mevlâna, “Gönül, insanın iç yüzünün kemâli ve güzelliğidir.” buyurmakta.
Gönlün güzelliği için, hayatımızla yaşantımızla, tutku ve nihaî emellerimizle yüzleşmeliyiz herhalükârda.
Sanırım “yüz(leşme)” için, bilgelere, kâmil insanların aracılığına ihtiyacımız bulunmakta. Bu sayede kör benlik ile mücadeleye girişir, mükemmeli tanıma yolunda ilerler; Hazreti insanı, bir güzelliği uyandırabiliriz ruhta.
“Nereye dönerseniz dönün, orada Allah’ın veçhi(yüzü) vardır. O’nun vechinden başkası bakî değildir” sonuçta.
Meselenin esas yüzü ise, buradadır.
Nokta.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.