Yetimlerin Yalnızlığı

Yetimlerin Yalnızlığı

Sizin hiç babanız öldü mü?
Benim bir kere öldü kör oldum demiş, Cemal Süreyya.
İsmet Özel de Sadece hayatsız kalmıştım, büyüyünce geçti demiş.
Benim babam ben elli dört yaşındayken vefat etti benim hayatımda tarif edilmez bir boşluk bıraktı halâ olmadık bir yerde olmadık bir zamanda aklıma gelir, ciğerimin yandığını hissederim, burnum sızlar, böyle bir acı geçmiyor, yara sadece kabuk bağlıyor.
Babamın bir dostu vardı Ereğli Delimahmutlu köyünde eski muhtar Duran amca bir gün babam ve annem ailecek köye ziyaretine gitmiştik, sohbet ederken "Seksen yaşıma geldim, halâ sekiz yaşında bir çocuk gibi annemi arıyorum" demişti, duygulu bir sesle…
Bu bana o kadar dokunmuştu ki anlatamam, insanın seksen yaşında bunları hissetmesi! Bir çocuk gibi annesini araması! Bu nasıl bir ruh hali, ne kadar da dokunaklı.
" Dürüst bir insan daima çocuk kalır " demiş Sokrates. Allah rahmet eylesin Duran amcada vefat etti, babam onu çok severdi, Yatsıkaya köyünde öğretmenmiş babam, eskiden ulaşım çok zor önce Ereğli’den Deli Mahmutlu ya jeep le gelirler, bir gece Duran amcada misafir olurlarmış, ertesi gün Yatsıkaya’dan köylüler atlarla gelir babamları köye götürürlermiş. Babam Duran amca için muhtarken tüm köyü düzeltti köyde eskiden çok hırsızlık olurdu hepsini bitirdi derdi. Allah rahmet eylesin dürüst, sofrası ortada bir adamdı.
Sekiz yaşında bir çocuk gibi annesini aramak ama hırsıza, arsıza, gelince sırtlan sürüsüne dalan bir Arslan haline gelmek!
Ben tam kırk yaşında hacca gittim tüm hayatım değişti o günden beri her sabah en az on sayfa olmak üzere tefsir, hadis, İslam tarihi okumaya çalışıyorum bir gün okuduğum bir hadis beni çok etkiledi
Hz. Ebû Hureyre (r.a) anlatıyor: Rasulüllah (s.a) buyurdular ki; "Allah rahmeti yüz parçaya böldü. Bundan doksan dokuz parçayı kendi nezdinde tuttu. Yeryüzüne geri kalan bir cüzü indirdi. (Bunu da -cin, insan ve hayvan- mahlûkatı arasında taksim etti.) Bu tek cüzden nasibine düşen pay sebebiyledir ki mahlûkat birbirlerine karşı merhametli davranır. At, (hayvan) yavrusuna basmamak endişesiyle ayağını bu sayede kaldırır."
Dünya kurulduğundan beri nasıl bir rahmet ki tüm mahlûkata yetiyor bir atın ayağını ürkek bir şekilde yavrusuna basmamak için kaldırması dahi bu rahmetten.
Kuranda bir ayet var " Bilmez misin ki, göklerin ve yerin hükümranlığı Allah'ındır. Sizin için Allah'tan başka ne bir dost, ne de bir yardımcı vardır."
Bu hadis bu ayetle birlikte benim ruhumda başka kapılar açtı, bizim etrafımızda bize olan tüm sevgi ve şefkatin esas kaynağı sensin imtihan dünyasında hikmetle bu şekilde kurdun yoksa bu merhamet ve sevgi olmasa kim bu kadar meşakkate ve zorluğa rağmen çocuk sahibi olur, senin verdiğin rahmetle insanlar evlatlarının üstüne titriyor Rabbimiz sen ne kadar yücesin sen ne kadar büyüksün, ne kadar Kerem sahibisin, bütün güzellikler senden, kalan doksan dokuz rahmetinle bizleri buluştur. İzzetin ve celalin hakkı için

"Rabbimiz! Hesap günü beni, anamı, babamı ve tüm inananları bağışla."

Kuranda bir Sûre var beni çok derinden etkiliyor
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1. Kuşluk vaktine and olsun,
2. Karanlığın çöktüğü vakit geceye
3. Rabbin seni terk etmedi, sana darılmadı da.
4. Muhakkak ki âhiret senin için dünyadan daha hayırlıdır.
5. Şüphesiz, Rabbin sana verecek ve sen de hoşnut olacaksın.
6. Seni yetim bulup da barındırmadı mı?
7. Seni yolunu kaybetmiş olarak bulup da yola iletmedi mi?
8. Seni ihtiyaç içinde bulup da zengin etmedi mi?
9. Öyleyse sakın yetimi ezme!
10. Sakın isteyeni de azarlama!
11. Rabbinin nimetine gelince; işte onu anlat.

Bu ayetin bile tek başına Allah’ın varlığının ispatı olduğunu düşünüyorum. Vahyin bir ara kesilmesi üzerine Müşrikler Rabbi Muhammed’i terk etti dediler bu peygamberimizi derinden üzdüğü bir anda bu ayetler geldi ne kadar muhteşem bir anlatış "Kuşluk vaktine and olsun Karanlığı çöktüğünde geceye"
"Rabbin seni terk etmedi sana darılmadı da" uzun süre bekledikten sonra ne kadar büyük bir müjde Muhakkak Allah Rasulü ne kadar çok sevinmiştir insanın sevinçten gözleri doluyor.
“Muhakkak ki ahiret, işin sonu, senin için öncesinden, dünyadan daha hayırlı olacaktır.”
"Şüphesiz Rabbin sana verecek ve son hoşnut olacaksın" Caferi Sadık (r.a) diyor ki kurân da bilinenin aksine müminler için en müjdeli ayet budur çünkü burada Ümmeti Muhammedin kurtuluşu saklıdır.
Allah Rasulü nün hoşnutluğu ancak ümmetinin kurtuluşu ile mümkündür.
Sonra dünyada verdiği nimetleri sıralıyor
"Seni yetim bulup barındırmadı mı?
Seni yol bilmez bulup yola iletmedi mi?
Seni fakir bulup zengin etmedi mi?"
Ahirette vereceği büyük nimet den sonra şimdide dünyada verdiği nimetleri hatırlatıyor.Bu ayetin bundan sonraki bölümü bende şöyle olacak hissi uyandırıyor öyleyse bana çok ibadet et veya beni çok zikret veya bana çok şükret ama öyle demiyor "Öyleyse sakın yetimi ezme! Bu kadar nimet bu kadar bağış bu kadar övgü ve verilen şanın karşılığında Allah’ın istediği şeye bakın
"Sakın yetimi ezme" Sanki yetimi kendi hatırının önüne koyuyor hiç kimse bu kadar merhametli olamaz bu ayetler ancak Allah kelamı olabilir.
"İsteyeni de azarlama ve üçüncü olarak, Rabbinin nimetlerini anlat."
Bu sure vahyin ilk yılında Mekke de inmiştir, bu sure indiğinde bugün bizim İslam adına bildiğimiz hiç bir şey yok, sadece namaz var oda beş vakit farz kılınmamış hac, oruç, zekât, cihat helaller, haramlar hiç bir şey yok neden bu kadar güçlü bir yetim vurgusu var?
Bundan bir önceki sure ise Fecr Suresi orada da "Hayır, hayır! Yetime ikram etmiyorsunuz." diyor yine Mekke döneminin ilk yılında indiği düşünülen Maun suresi ise şöyle
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1. Gördün mü, o hesap ve ceza gününü yalanlayanı!
2,3. İşte o, yetimi itip kakan, yoksula yedirmeyi özendirmeyen kimsedir.
4. Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki,
5. Onlar namazlarını ciddiye almazlar.
6. Onlar (namazlarıyla) gösteriş yaparlar.
7. Ufacık bir yardıma bile engel olurlar.

Allah Yetimi itip kakanı ve yoksula yedirmeye teşvik etmeyeni dini yalan saymak hesap gününü inkâr etmek olarak tanımlıyor vahyin ilk yılında bu kadar güçlü yetim ve yoksula sahip çıkılmasını isteyen bu ayetler bize neyi anlatıyor?
Bir hadisi şerifte şöyle deniyor "Kim bir mal bırakırsa ailesinden kim varsa ona varis olur. Kim de bir borç veya yetim bırakırsa bana getirin. Zira onun Mevla’sı benim."
Allah Rasulü kızı Fatıma’yı çok sever o geldi mi ayağa kalkardı yerine oturturdu Hz. Fatıma’yı avuçlarının içinden öper ona karşı çok büyük saygı ve sevgi beslerdi Hz. Fatıma ev işlerinde yardım etmek için hizmetçi isteyince Bedir’in yetimleri sizi geçti diyerek kabul etmemişti.
Kuranda Hz. Musa ile Hızır’ın hikâyesi anlatılıyor
Hz. Musa’nın Yuşa peygamberle birlikte Hızır’a tabi oldukları ve başlarından geçenler…
" Nihayet bir köye gelirler ve köy halkından yiyecek isterler. Fakat köy halkı onları misafir etmez. Köyde yıkılmak üzere olan bir duvar görürler. Hızır duvarı düzeltir. Hz. Mûsâ, “Onlar bizi misafir etmediler... Dileseydin, bu yaptığına karşılık onlardan bir ücret alırdın” der. Hızır, Hz. Mûsâ’nın son müdahalesinin artık ayrılma sebebi olduğunu söyler ve bunun sebebini şöyle açıklar.
“Duvar, şehirde iki yetim erkek çocuğa aitti. Duvarın altında onların bir hazinesi vardı; babaları da iyi bir kimseydi. Rabbin onların ergenlik çağına ulaşmasını ve Rabbinden bir rahmet olarak hazinelerini çıkarmalarını istedi. Ben bunları kendiliğimden yapmadım. İşte dayanamadığın işlerin içyüzleri budur.”
Bir Salih adamın yetimleri için Allah aç susuz iki peygamber ve Hızır’ı duvarı düzeltmeye gönderiyor acaba bu olay hikâye olsun diye mi bizlere anlatılıyor?
Allah yetimlerin esas sahibi benim onlara hiç görmedikleri, bilmedikleri bir yerden yardımcılar gönderirim mi demek istiyor, acaba yetimlere kendini adamış kişiler Hızır’ın yardımcıları dostları ve yoldaşlarımıdır?
Ben ne zaman bir yetim görsem sanki arkasında peygamberimiz varmış gibi bir hisse kapılıyorum yetimlerin duruşları, hüzünleri, suskunlukları beni çok etkiliyor. Ben çocuk yaşta yetim kalmadım onun kişide bıraktığı derin acı ve hüznü bilemem ancak tahmin edebilirim hiç bir yetim den de bunu dinlemedim. "Telafisi olmayan şeylerin izahı gereksizdir." demiş Victor Hugo hüznünü acı çektiğini anlatma gereği duymayacak kadar acı çekmek ve içine dönmek
“ Hafif acılar konuşabilir ama derin acılar dilsizdir” demiş Seneca, Yetimlerin bu hüzün dolu ve derin yalnızlığı.
Rahmetli babam insan tavada pişmez derdi. İnsan çektiği acılar kadar değerlidir tabi bu acıları bir bilgeliğe dönüştürebilirse.
“Hiçbir şey büyük bir acı kadar büyük kılmaz bizi.” demiş Musset
Çünkü her büyük acı insanı derin bir hüzne sevk eder hayatın bütün tadı acı bir lokma gibi boğazında tıkanır kalır bu durum insanda dünyadan alacağı bütün hazzı yok eden bir şey oysaki hazlar gerçeği, hakikati örten perde gibidir insanın gerçeğe ermesi hakikatin perdelerini aralaması ancak büyük acılarla bu acıları bilgeliğe dönüştürmesi ile mümkündür.
"Acı, insan varoluşunun kendini anlama ve tanıma yolculuğudur" demiş Miguel de Unamuno İnsan büyük acılardan sonra hayatı ölümü kendi varoluşunu ciddi bir şekilde sorgulayabilir her şeyin sınırına hiç olmadığı kadar yaklaşabilir.
"Acı, büyük bir zekâ ve derin bir yüreklilik için her zaman zorunludur. Gerçekten büyük insanlar, büyük acılar çekmek zorundadır." demiş Fyodor Dostoyevski.
İslam inancında en büyük acıların peygamberler sonra veliler ve derecelerine göre müminlerin çektiğine inanılır.
Peygamberimizi bir düşünün babasını hatırlamıyor bile annesi de küçük bir çocukken şehrinden uzak bir yolculukta ki yolculuk insanın kendini en garip ve savunmasız hissettiği bir yalnızlık halidir böyle bir anda vefat etti, nasıl çaresizlik içinde çırpınıp kalmıştır zaten çok fakir olan amcasının yanında büyüdü Abdullah’ın yetimi diyorlardı adı bile söylenmezdi Allah onu peygamber olarak seçti bu sefer kavmi ona inanmadı, cinlere kapıldı mecnun dur dediler, şairdir bu sözleri kendisi uyduruyor dediler, konuşması duyulmasın diye gürültü yapıp ıslık çaldılar, konuşacağı kişileri önceden gidip uyardılar tehdit ettiler yoluna dikenler attılar, üstüne deve işkembesi koydular ona inanan herkesin evini işaretleyip ambargo uyguladılar aç bıraktılar öyle ki derileri ıslatıp yemişlerdi en büyük desteği ve hamisi olan amcası Ebu Talibi kaybetti. Hz. Hatice gibi her şeyiyle onun yardımcısı bir eşi kaybetti tekrar yetim ve öksüz kalmış gibi oldu bu kayıplar müminler üzerinde okadar derin bir iz bıraktı ki o seneye hüzün yılı dediler Taifte çocuklara taşlatıp arkasından güldüler kan içinde kalmıştı Ebu Talipten sonra onları durduracak kimse kalmadığını düşünüp canına kastetmeye kalktılar evini yurdunu terk etmek zorunda kaldı bu sefer peşine düştüler üstüne ordular toplayıp geldiler en yakınlarını savaş meydanlarında kaybetti. Hz. Hamza gibi bir amcayı organları kesilmiş ciğeri çıkarılıp çiğnenmiş şekilde gördü en yakın dostlarını, akrabalarını onu seven herkesi bir bir kaybetti altı evladını kendi elleriyle toprağa verdi bir insanın altı evladını toprağa gömmesi ne demek? Bir insanın açlıktan karnına taş bağlaması ne demek?

Acı görmemiş, rahat ve refah içinde büyümüş insanlar ince zevkler ve hazlar peşinde koşar hatta gelecekte yaşayacağı hazları düşünüp şehvetle bunlara yönelir insanın kendi istek ve arzularını ilahlaştırması ve gitgide doyumsuz bir şekilde bunları putlaştırıp tapar hale gelmesi insanın başına gelecek en korkunç şeydir bu bir kısır döngüdür tıpkı bileğini yalayan kedi gibi kanadıkça daha bir iştahla yalayan yaladıkça daha fazla kanayan...
"Hayat aslında doymak bilmeyen bir iradenin sahnesidir. Her arzu tatmin edildiği anda yeni bir eksiklik yaratır ve insan bu döngüde her zaman daha fazlasını ister gerçek huzur arzuların peşinden koşmakta değil onlara sırt çevirmeyi öğrenmekte saklıdır demiş." Schopenhauer.
Dünyayı yaşanmaz hale getiren bütün büyük günahların savaşların ,kötülüklerin kaynağı işte bu nefsin doymak bilmeyen şehvetle sarıldığı arzu ve istekleridir ve sonunda insanı akla hayale gelmeyen ahlaksızlıklara, caniliklere, korkunç kötülüklere sürükler.
“Bozulduğu zaman insandan daha korkunç bir yaratık yoktur.” demiş Tolstoy.
"İnsan sahip olduklarının nankörü, sahip olamadıklarının delisidir." demiş Pablo Neruda
Zevk ve Sefa peşinde verilen hiç bir nimete şükretmeyen üstelik nankörlük eden kendi zevkleri için hiç bir haksızlıktan hiç bir zulümden çekinmeyen hayvandan da aşağı yaratıklar haline gelmek.
Kuranda şöyle buyruluyor
"Kendilerine verdiğimiz bunca nimetlere nankörlük etsinler; yiyip içip sefa sürsünler bakalım. Nasıl olsa yaptıklarının akıbetini yakında bilecekler!"
Ne kadar da korkunç bir son.

Dünyada ve İslam âleminde yetişmiş çok büyük yetimler var;
Peygamberler aslında ümmetlerinin babası hükmündedir. Peygamberimiz ve bildiğimiz birçok peygamber yetim, yetim olmayanların babası da peygamber ben bunu çok dikkat çekici buluyorum. Sahabeler den Ebu Zer El Gıffari, Miktad bin Esved, Abdullah bin Reveha, Osman bin Maz’un, Enes bin Malik, Zübeyir bin Avvam, Zeyd bin Sabit, Ebû Hureyre, Zeyd bin Harise, Zeyd bin Erkam, Huzeyfe’nin kölesi Salim gibi yetimler bulunmakta.
Tabiin ve sonrasında
Veysel Karani, İkrime, İmam Azam, İmam Yusuf, İmam Şafi, Ahmed bin Hanbel, İmam Buhâri, İmam Suyuti, İmam Eşari, İbni Kesir, İbni Hacer Askalani, İmam Gazali, Dahhak, Nablus gibi fıkıh tefsir, hadis ilminde ekol olmuş adeta bu ekollerin babaları olmuş bu âlimler, bunca âlim tesadüf mü?
Ahmet Yesevi, Abdulkadir Geylani, Ahmet El Rufai, Sadrettin Konevi, Rabiatül Adeviye, Alâeddin Attar, Akşemsettin, Ahmet Bedevi, Sarı Saltuk gibi Tasavvuf ve İrfan ehli adeta bu ekollere babalık yapmış yetimler…
Cengiz Han, Sezar, Bilge Kağan, Tarık bin Ziyad, Uluğ bey, Şah İsmail, Napolyon, Hitler, Stalin, Lenin, Washington, Lincoln, Churchill, Ömer Muhtar, Mustafa Kemal, Humeyni, Aliya İzzetbegoviç, Mandela, Şeyh Ahmed Yasin gibi devlet adamları ve komutanlar.
Newton, Kepler, Tolstoy, Dostoyevski, Nietzsche, Leonardo Vinci, Russel, Bach, Copernicus, Armstrong, Darvin, Dante, Michelangeo, Malcom x gibi bilim adamı ve sanatçı ve yazarlar.
Sadi Şirazi, Karacaoğlan, Kul Ahmed, Arif Nihat Asya, Mehmet Akif Ersoy, Ziya Gökalp gibi şair yazar ve fikir adamları Aristo’dan günümüze kadar buraya yazmakla bitmeyen yetimler acaba bir tesadüfmü?
İsmini bilmediğimiz daha nice yetimler var. Türk İslam orduları aslında şehit düşmüş alperenlerin, bir sonraki gazada yetim kalmış evlatlarının babalarının yerlerini doldurduğu, gittikçe büyüyen her seferinde sancağın bir ilerideki burca dikildiği, şehit oğlu, şehit yetimlerin den oluşmaktaydı. Biz bu topraklarda rahatça yaşıyorsak onların gayretleri ve kanları pahasına verdikleri destansı mücadelenin sonucudur.
Nasıl bazı yetimler insanlığın umudu olurken, bir çoğu insanlığın en çok kan döken insanları haline geldiler yetimler umudumuzdur ancak felaketimizde olabilirler. Yetimlerdeki bu insanlığı dönüştürücü büyük güç nereden geliyor?

Bu yetimlerin her birinin hayat hikâyelerini kaleme almak lazım aslında ben burada biraz Bilge Kağan ve kardeşi Kültigin den de bahsetmek istiyorum!
Bilge Kağanın babası Kutluk Kağan döneminde Gökyurt devleti yıkılmış, Türk obaları dağılmış bir durumda bulunuyordu Kutluk Kağan 17 arkadaşı ile tüm dağınık obaları toplamak için büyük bir mücadeleye girişti sonra 70 kişi oldular sonra bu sayı 700’e çıktı sonra binlere. Bu tarihin gördüğü en büyük mücadelelerden biridir Kutluk Kağan tüm dağınık Türk illerini toplamayı başardı bunun için de ona İlleri toplayan manasında İlteriş Kağan ismi verildi. Çin’e bir çok sefer düzenledi, bir seferde 23 şehri birden aldı ve Çin'e diz çöktürmeyi başardı öldüğünde Bilge Kağan 8 yaşında Kültigin 7 yaşında yetim kaldı. Amcası Kapağan Kağan döneminde devlet çok büyüdü ama ondan sonra büyük karışıklıklar baş gösterdi.
Bilge Kağan, Kağan olduğunda ben müreffeh bir topluma Kağan olmadım diyor
"Türk milletinin adı sanı yok olmasın diye gece uyumadım, gündüz oturmadım. Aç milleti doyurdum, çıplak milleti giydirdim. Fakir milleti zengin kıldım. Az milleti çok kıldım.” demekte Türk milletine nasihat etmekte Çinlilerin tatlı dillerine yumuşak ipeklerine kandın onlar kardeşi kardeşe düşürdüler milleti devlete düşman ettiler kızların cariye erkeklerin köle oldu Türk isimlerini bıraktın Çin isimleri aldın, illerin dağıldı yurtsuz kaldın Çin istiyor ki bütün Türk yurdu yok olsun demekte.
Bilge Kağan bu büyük mücadeleyi kardeşi Kültigin ile beraber yapmakta Bilge Kağan devlet işlerine bakıyor kardeşi Kültigin ise orduya komutanlık yapıyordu Çin kaynakları Kültigin'in yenilmez bir savaşçı olduğunu söylüyor. Bilge Kağan bir keresinde erkekler seferdeyken obanın basıldığını Kültigin’in kadınları örgütleyerek tek başına tüm düşmanı püskürttüğünden bahsediyor,
Bir keresinde elinde hançerle düşman içine dalarak dokuz kişiyi bir çırpıda yok ettiğini anlatıyor. Dünya tarihinde devletin iki kardeş tarafından uyum içinde yönettiği görülmemiş Kültigin ölümünden sonra, Bilge Kağan ilk olarak Kültigin anıtını diktiriyor kardeşine olan derin sevgi ve hasretini de bu taşlara kazımış.
Bu taşlara Bengü su deniliyor "sonsuzluk taşları" Bu taşlardaki yazılar sonsuza dek kalsın ve Türk Milleti sonsuza dek var olsun diye, bu taşlarda ilk defa Türk ismi geçiyor bu bakımdan önemli ama bana göre bozkırlarda yaşıysan dağınık Türk boylarına bir ulus olma bilinci vermesi açısından çok kıymetli bu taşlar bir topluluğu ulus yapan kitabelerdir, bu iki yetim bir ulusa babalık yapıyor adları sanları yok olasın diye sonsuza dek var olsunlar diye ölesiye yapılmış bir mücadeleyi taşlara kazıyorlar.
Bir babanın kendinden sonra evladına miras olarak bir çok şey bıraktığı, hatta devlet bıraktığı görülmüştür ama torununu onların çocuklarını düşündüğüne pek rastlanmamıştır bu iki yetim, çocukları için değil, bir millet başı dik, onurlu, ilini töresini koruyarak sonsuza dek yaşasın diye kendini feda ediyor bunun için çırpınıyorsa bu tüm Türk milletine babalık yaptığının en büyük kanıtıdır. Ben bu ruh halinin ancak bir yetimde olacağına inanıyorum bunu ancak bir yetim yapabilir. Ahmet Taşağıl hoca bir hatırasını anlatmıştı Orhun abidelerinde inceleme yaparken Yakutistan’dan bir grup Türkün geldiğini Ay yıldızlı Türk bayrağını ve heyeti görünce merak edip sebebini sorduklarını anlatıyor, Kendisi de kendilerinin Türk olduğunu Türkiye Cumhuriyeti adına burada araştırma yaptıklarını bu yazıtların içinde Türk ismi geçen en eski yazılar olduğunu anlatıyor bunun üzerine Yakutistan’lı amcalar, teyzeler taşa sarılıp ağlamaya başlıyorlar, hoca bizde ağladık diyor, onların bu halinin fotoğrafını da çekmişler, doğrusu benimde gözlerim doldu, bugün Yakutistan Rusya’nın kontrolünde, Bu fotoğraf bana, yetim kalmış bir milletin çocuklarının yıllar sonra babalarını bulunca ona sarılıp ağlaşmaları gibi geldi…

Bilge Kağanın Orhun abidelerinde söylediği bir söz var ben bu sözün insanoğlunun varoluşuna dair söylenmiş çok bilgece bir söz olduğunu düşünüyorum diyor ki; "Zamanı Tanrı yaşar, insanoğlu bu dünyaya ölmek için gelmiştir." Peygamberimiz insanları ikiye ayırmış inananlar ve inanmayanlar olarak bizde inananlar olarak tüm Müslüman dünyaya Bilge Kağanının bu sözünü hatırlatmamız lazım
İslam dünyası sadece Tanrının ölümsüz olduğunu unutmuş sanki kendi ölümsüz ve sonsuza dek yaşayacakmış gibi dünyaya bağlanmış, Bilge Kağanın Orhun abidelerinde anlatıldığı hale ne kadar benziyor
Düşmanlarının tatlı diline ipekli elbiselerine kanıp onları dost zannettik. Onlar istiyor ki tüm İslam âlemi yok olsun illeri yurtları bizim olsun çevirdikleri entrikalarla Osmanlı’yı nasıl yok edip, birliği bozdular, içimizdeki hainleri işbaşına getirdiler bizim ileri gelenlerimiz onlar gibi olmayı onlar gibi konuşmayı onların isimlerini almayı matah bir şey sandı, illerimiz işgal edilip evlerimiz yıkıldı, kızlarımızın namusları kirletildi, ihtiyarlarımızın onurları çiğnendi, onların şirketlerinde üç kuruş fazla maaş alacak diye en zeki çocuklarımız severek köleleştirildi, kurdukları sömürü düzeninin bir parçası haline getirildi. Gözlerimizin önünde kardeşlerimiz topluca katlediliyor açlığa mahkûm ediliyor sadece seyrediyoruz iki milyarlık İslam âlemi sanki teslim alınmış sadece İslam âlemi değil bu çete tüm insanlığı yok ediyor Afrika’da her yıl milyonlarca insan açlıktan ölüyor, Uzak doğuda küçücük kızlar fuhuşa itiliyor dünyanın bir çok yerinde zavallı insanlar açlık ve yoksulluk içinde kıvranıyor.
Bilge Kağanın dediği gibi kanın dere gibi akmakta, kemikleri dağ gibi yığılmakta.
Tüm İslam âlemini hatta insanlığı derleyip toparlayacak kişi ancak bir yetimdir diye düşünüyorum. Aslında ben o yetimi bekliyorum tüm dünyanın mazlum halkları için, açlıktan ölen masumlar için, çocuklarının parçalanmış cesetlerinin başında ağlayan anneler için, Bilgeliğiyle düşmanın oyunlarını bozacak devleti kurup gece yatmadan gündüz oturmadan çalışacak düşmanın içine dalıp onları darmadağın edecek bir yetim bekliyorum…
Zamanın Bilge Kağanını, Kültigin’ini bekliyorum tüm İslam âlemi titreyip kendine dönsün diye İnananlar kıyamete kadar var olsunlar diye…

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (6)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.

Yazarlar Haberleri