Yetimler babasız kaldı

İsmail Okutan

Onu ilk defa  nerede tanıdım, hatırlamıyorum, ancak yetimlerin babası olarak tanıdım onu. Uzun yıllar devam etti dostluğumuz. Nerden bilebilirdim ki soyadındaki Kılıç kelimesinin bir gün gelip; bir kılıç olup yüreğime saplanacağını. Onu hep tekerlekli sandalyesinin üstünde yetimlere özellikle de mültecilere ve bilhassa da Suriyeli göçmenlere yardıma koşarken görürdüm. Kim demiş ki O bir engelliydi. Hayır, o sağlam ayaklara ve sağlam kaslara sahip olan bizlerden daha hızlı koşardı. Bir atlet gibi şampiyonaya çıkacak bir heyecanla ve ustalıkla koşardı mültecilerin, yetimlerin yardımına. 
**
Gece-gündüz demeden, kar-kış demeden çoğu zaman uykusuz kalarak yardımseverliğe, bu gönül işine bir sevda derecesinde bağlanmış ve öylece yaşıyordu. Fakir fukaranın yardımına koşmayı kendine bir dert edinmişti. Hayattaki tek derdi onların yardımına koşmaktı. Derdini seviyordu. Çağımızda az rastlanan fedakâr bir insandı. Ayakları olmayan bir yiğitti. Onu derinden sarsan, belki de sigara bağımlısı yapan kendi ailevi sorunları varken, bunlara hiç aldırış etmeden, onu bu engelli hali ile işten atanların zulmüne inat koşuyordu her gün fakirlerin imdadına. Belki de bu zulüm dünyasının ruhuna verdiği çileyi unutmak için kendini derinden vermişti yardımseverliğe. 
**
Bir gün yağışlı bir havada ben koşarak evime gitme derdinde iken onu gördüm Gazi Hastanesinden aşağıya doğru inen yolda. Akülü arabası ile gidiyordu. Bir eliyle şemsiyesini tutup bir eliyle de engelli arabasını sürüyordu. Nereye gidiyorsun böyle diye sorduğumda Suriye’den gelen 6 çocuklu bir aileye yardıma gideceğini söyledi. O kendini değil, bu soğukta dışarda kalmış mülteci aileyi düşünüyordu. Onların yardımına koşuyordu. Bir an düşündüm biz mi engeliyiz, yoksa yürüyemeyen fakat engelli arabasıyla dışarıya çıkabilen bu adam mı engellidir diye? Anladım ki engel onun ayaklarında değil, bizim zihnimizdeydi.

**
Sağlam olan bizlerin neyi eksikti ki; yardıma muhtaç olan insanların yardımına koşmuyorduk. Oysaki toplumun engelli olarak bildiği Hüseyin Kılıç kardeşimiz hiç bir engele takılmadan koşuyordu muhtaçların, fakir fukaranın yardımına. Onu her gördüğümde yanında fakirler olurdu.  Hem hal olmuştu onlarla. Bir gün  mültecilere kiralık ev arar, ertesi gün bulduğu ev için lazım olan eşyayı bulur, bir gün onların erzaklarını tedarik etmekle meşgul olurdu. Her gün engelli arabasında, özel olarak yaptırdığı sepette fakirlerin evine taşıdığı ekmekler bulunurdu. Bazen gel bir çay içelim, dediğimde beni kırmaz gelirdi, çay içerdik Yenidoğan Çay Evinde. Anlatır, anlatır, anlatırdı... Ben dinlerdim. Bir taraftan da durmadan sigara içerdi. Çok dertliydi. Ayrıca entelektüel birikimi ile bolca siyasi ve sosyal yapımızla ilgili tahliller yapardı. Bir gün ben bulunduğum okulda Suriyeli çocuklarla ilgili yaptığım çalışmaları anlattığımda çok sevinmişti. Karadeniz insanın heyecan dolu sert yapısı onda da vardı. Ondan öğreniyordum samsundaki mültecilerin durumunu. O anlattıkça ben kendimden utanırdım.
**
Mülteciler öksüz kaldı. Onun yerini doldurmanın çok zor olduğunu biliyorum. Şimdi onun gibi bir dostu kaybetmiş olmanın derin üzüntüsünü yaşıyorum. Onun hakka yürüdüğü haberi bana ulaştığında önce inanamadım, sonra acısı bir kılıç gibi yüreğime saplandı. Bir an sallandım olduğum yerde. Mültecilerin babası Hüseyin, yine onlara yardım amacı ile kurduğu dernekte tek başına bulunduğu bir sırada kalp krizi geçirerek hakka teslim olmuştu. Başımız sağ olsun. Mezarın nur olsun, güllerle dolsun. Allaha emanet ol değerli dostum. Yetimlere ve fakirlere nasıl yardım ettiysen Rabbim de sana öyle yardım etsin, cennetinde misafir eylesin inşallah.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.