Yer Kuşakları

Ayşe Aslı Duruk

Karanlık göğün içinde aniden çakıp parlayan şiddetli ışığın hemen sonrasındaki sessiz geçen birkaç saniyenin ne demek olduğunu biliyordum. Çok az sonra duyulacak olan gök gürlemesinin -gök ‘gürültüsü’ demek saygısızca olurdu- bir an öncesindeki, tanıdık sessizlikti bu. Nitekim, beklenen gibi de oldu.

**

Şaşmaz. Kapıları ve pencereleri sarsacak kadar güçlü bir sesin -sarsıntının- hemen ardından, değil bardaktan, sürahiden boşalırcasına yağmur yağdı. Su damlalarının birbirleriyle birleşerek formunu çoktan kaybettiği, dikey yönlü bir sel suyu aktı sanki. Gökyüzünden yeryüzüne doğru hücum eden bir şelale… Yağmur değil, şelale denilirdi öylesine evet.

O sırada uyuyor olsaydım, herhalde kendimi denizdeyken görürdüm rüyamda. (Altımızı ıslatacak yılları çoktan geride bıraktığımıza göre). Fakat o günlerde, uyku düzenimde birkaç saatlik değişimler olmuştu ve henüz uykuya dalmamıştım. Ayaktaydım. Bu yüzden bahçeye çıkıp, yaşanan bu göksel sele daha yakından tanıklık etmeye karar verdim o sırada. Suyun bitkilerle buluştuğu anlar, özellikle de ağaç gibi, çimenlere nazaran daha güçlü ve heybetli olan nebatatın suyu kucaklama anında yaşanan küçük çaplı ama görkemli ve sarsıntılı anlar vardı bahçenin her yanında. Bahçe, içinde coşkulu, büyük ve sayısız kucaklaşmalara sahne oluyordu hep, orada burada. “Bahar boyunca seni bekledik. Yoktun. Nerede kaldın bunca zamandır?” diye bir yandan sitem ediyor, bir yandan da sevincini bu naz etme isteğiyle bastıramıyor ve mutluluk gözyaşlarını olduğu gibi dışarıya akıtıyordu. Bahçemde yağmurdan çok, ışıltılı ve parlak bir gökyüzünün altında yaşanan kucaklaşma, hasret giderme ve kavuşma sahneleri vardı yani.

**

Bu seyre dalışın ardından, davetine hemen hemen hiçbir zaman karşı koyamadığım bir şey içeriye çağırdı beni: uyku. Buluşma yerimiz ve bu randevuya giderken üzerime giyineceklerim belliydi. Pijamamı giyinip yatağa girdim ben de.

Fakat o gece biraz beklettim onu; çoktan yanı başıma kadar gelip saçlarımı okşayarak bana ninni söylemeye başlamış olan uykuyu. Kulağım, onun o yumuşacık ninnilerinden çok, bahçenin sesindeydi. Bahçenin söylediği o coşkulu ve pür neşe şarkıda…

Kavuşmak, beklenen vakitten çok daha sonra olsa da, eğer ortada bir hasret varsa, böyle akıl almaz anlara gebeydi demek ki. Tabi o hasret, geciken zamanın içinde eriyip büsbütün yok olmamışsa şayet. Belli ki, toprağın hasretini, susuz geçen bahar yok etmemiş, aksine, harlamıştı. Bahçe, masalsı anlara ve destansı kavuşmalara sahneyken, hiçbir şey yokmuş gibi o sırada uykuya dalarsam tüm bunları izleme fırsatını elimden kaçırmış olacaktım. Bu kayıtsızlık fikri beni iyiden iyiye rahatsız edince aniden yataktan kalkıp bahçeye koştum. Bahçenin az önceki hali, çok daha cümbüşlü ve ihtişamlı bir hale bürünmüştü şimdi. Minik boyutta ama göz alırcasına parlak gökkuşakları belirmişti hemen yerin üzerinde, nasılsa. Renklerden oluşan değil; bir tek rengin 7 ayrı tonuyla oluşmuş olan yer kuşakları… Mesela pembe renkli olanı, açık pembeyle başlayıp koyu pembeyle bitiyordu. Ve aradaki 5 ton daha… Mavi, sarı, yeşil… Renk renk kuşaklar!

**

Rüyamda görsem inanmazdım. Zaten yaptığım şey, inanmak ya da inanmamaktan çok, bu ihtişamı hiç sorgulamadan, hayret ve hayranlıkla izlemekti sadece. Işık huzmeleri, karanlık, aydınlık, gece, parlaklık, renkler, sarsıntılar, kucaklaşmalar… Bir karnaval, bir festivaldi bu ancak. Belki çocuk olsaydım, küçük bahçe perilerini ve cücelerini de görebilirdim o sırada. Fakat bilirsiniz işte, onlar kendilerini yalnızca küçük çocuklara gösterirler.

Az sonra, artık nasıl olduysa, yatağımda uyandım. Sabah olmuştu! Güneşli bir gün başlamıştı. Oldukça güneşli bir gün. Uyku, ninnisini çoktan bitirmiş ve yanımdan gitmişti bile. Yoktu. Demek, o gökkuşakları, güzelim bir rüyanın azizliğiydi ancak. Fakat gökten şelale gibi yağan -akan- yağmur gerçek ve sahih olmalıydı; çünkü o güneşe rağmen halen ıslaktı çimenler, dışarıya çıkıp baktığımda. Ve belli ki çok da derin bir uyku değildi bu. Bahçe perilerini ve cücelerini görebilecek kadar derinlere dalmamıştım demek. Fakat bilincimin bir kısmının hala bahçede kalması, bir avantaj sağlamış ve o gökkuşaklarını izleyebilmiştim orada en azından.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.