Yenilen(e)meyen eskiyle eğitime devam!

Nazmiye Gülbaş

Yaratılmışların içinde en mükemmel bir şekilde yaratılan, kendisini geliştirebilir bir özellikle dünyaya gözlerini açan tek varlık insandır. İnsanın erdemli ve kamil bir varlık haline gelmesi/ getirilmesi ise eğitimle mümkündür.

Eğitim-Öğretim pek kutsal ve bir o kadar da önemli olmasına rağmen ülkemizde yeterince itina gösterilmediği gibi, maalesef öğretmenler ve öğrencilerimiz açısından meşakkatli bir süreç haline geldi.

Eğitim hakîkaten kutsal bir vazife, ondandır kutsal kitabımızın ilk ayetinin ve ilk emir ''İkra'' yani 'Oku' olmasıdır. Tabii en önemlisi, ne okuyacağımızdır.

Türkiye'de genelde Müslüman çoğunluğunun % 99 gibi bir rakam olduğu söylenir. Bu, biraz abartılı bir rakam olsa da, ezici çoğunluk Müslüman olmasına rağmen iş eğitime gelince nedense aynı hassasiyet gösterilmez. Ülkemizde yaşadığımız pek çok sorun dinimizi yeterince bilmiyor oluşumuzdan kaynaklanmaktadır. Buna mukabil eğitim anlayışımız Batılı bir yaklaşım olmasına karşın Batı eğitim sistemlerinden de çok çok uzak bir yerdeyiz ne yazık ki!

Ne doğulu gibi bir eğitim görüyoruz nede Batılı gibi. Arafta bir eğitim sistemi ile yıllarca çocuklarımız eğitilmeye çalışıldı. Sonuç malum!

Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan mühim bir mevzu olan beyin göçüne dikkat çekti. Umutlandık. Ancak bunu önlemek için hangi tedbirler alındı?

Ak Parti hükümetleri dönemini kapsayan 15 yıllık icraatlar içinde altı defa Milli Eğitim Bakanı değişti. Yine eğitimde birçok değişikliğe gidildi. Halbuki bunca değişikliğe rağmen değişen bir şey yok. Değişmeyen değişen değiştirilip duruluyor.

İşte Ak Parti dönemindeki eğitime dair birtakım değişiklikler:

- Üniversite kat sayısı arttırıldı. (2003)

- Müfredat değiştirildi. (2004)

- 3 yıllık lise 4 yıla çıktı. (2005)

- LGS yerine OKS geldi. (2005)

- OKS kaldırıldı. Yerine SBS getirildi. (2007)

- ÖSS yerine YGS ve LYS geldi. (2009)

- Üniversiteye girişte katsayı kaldırıldı. ( 2009)

- 3 aşamalı sınav kalktı. Yerine yine tek sınav geldi. (2010)

- Düz liseler Anadolu Lisesi oldu. (2010)

- Müfredatta kısmi değişiklik yapıldı. (2011)

- 4 + 4 + 4 Eğitim Sistemi geldi. (2012)

- Tek SBS yerine yine bir çok sınav geldi.(2012)

- TEOG ilk defa uygulandı.(2014)

- Dershaneler özel okullara dönüştürüldü. (2015)

- Müfredat değişikliği yapıldı.(2017) Bir kısmı bu yıl, bir kısmı seneye (2018)'e ertelendi.

TEOG kaldırılacak (2017) muhtemelen 2018-2019 Eğitim yılında.

Görüldüğü gibi epey bir değişiklik! olmuş

Sahi eğitim bir yap-boz tahtası mıdır?

Aslında bütün bu değişmeyeni değiştirme değişikliklerinin altında 1949 yılında ABD ile yapılan Fulbright Anlaşması var.

Dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü tarafından 1949 yılında, Amerika Birleşik Devletleri ve Türkiye arasında ikili bir anlaşma olarak imzalandı. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden geçerek 13 Mart 1950 tarih ve 5596 sayılı kanun çerçevesinde çalışmalarına başladı. Komisyonun Yönetim Kurulu üyeleri, Türk ve Amerikan Hükümetleri tarafından atanmakta ve bu üyeler her iki ülkeyi temsil etmektedirler Komisyonun bütçesi 1949 yılındaki kuruluşu itibariyle, Türk ve Amerikan Hükümetlerince ortaklaşa oluşturulmakta.

Fulbrght hakkında çok çeşitli iddialar var.

Kemalist kanadın yazarlarından Yılmaz Dikbaş'ın 'Atatürkçüler Yenildi' adlı kitabında Fulbrigth hakkında şu iddialar yer alıyor:

''Fulbright Eğitim Komisyonu Türk çocuklarının geleceğinin Amerikalıların ellerine nasıl da teslim edildiğini gösteren en önemli belgelerden birisidir. Bu anlaşma ile Türk eğitim sistemi neredeyse tamamıyla ABD'lilerin insafına ve inisiyatifine bırakıldı... Bu Komisyonun görevi, Türk çocuklarının ilk, orta ve lisede okuyacağı derslerin müfredatını yani programlarını belirlemekti. Gençler bir ulusun geleceği demek değil midir? Türk ulusunun geleceği olan gençlerin eğitimi, yarısı Amerikalılardan oluşan bir komisyona bırakılıyordu. Bu kadarla kalsa neyse, komisyon herhangi bir konuda karar verirken oylar 4 evet, 4 hayır çıkarsa ne olacaktı? Çözüme bakınız; o tarihte Ankara'da bulunan Amerikan Büyükelçisinin vereceği oy, belirleyici olacaktı'' diyor.

Akla şöyle bir soru gelebilir; ''1946 yılından sonra kurulan milli ve mânevi değerlere önem veren hükümetler bu anlaşmayı neden iptal etmedi? Mesela MC hükümetleri ve antidemokratik bir biçimde yönetimden uzaklaştırılan Refahyol hükümeti neden bu komisyonu kaldır(a)madı?''

Aslında cevabı basit; bu hükümetlerin Milli Eğitim Bakanlığı diğer partilerin milletvekillerinden oluşuyordu.

Görüleceği üzere mevcut anlayış devam ettiği sürece hangi değişikliğe gidilirse gidilsin sonuç değişeceğe benzemiyor.

Selam ve dua ile.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.