Yeni Yılınız Putlu(!) Olsun

Hüzeyme Yeşim Koçak

Bir telâş, bir alışveriş hırsı, olağanüstü bir ihtimam, akıl almaz bir israf. Yeni yıl geliyor.

İstanbul’da CHP’li bazı belediyeler, Noel (Baba)(!) için kırmızı halılar döşedi. Bir kadın yazarımız içi sızlayarak, semt pazarlarından ucuz plastik çam almak için yarışan, çam ağacına Noel baba süsü takan başörtülülerden ve “personeline yılbaşı şapkası takma mecburiyeti getiren işletmelerden” söz ediyor. Mücevherlerden yapılmış çam ağaçları var diğer yandan. Çağa ayak uydurmuş, bu tür uygulamalarda artık hiçbir mahzur görmeyen muhafazakârlardan övgüyle söz eden kimi şakşakçı gazeteciler mevcut.

Ve 25 Aralık 2010 tarihli Radikal’in bir haberi: “Konya ve Kayseri’de çam ağacı yok sattı”.

Bir firmanın yetkilisi “En çok sevkiyatı Konya, Kayseri, Erzurum, Sivas ve Van’a yaptık. Anadolu’da ciddi bir hareket var. Çünkü İstanbul’da geçen yıllarda alan vatandaşlar bir daha almıyor. Ama Anadolu bizim için de yeni bir Pazar ve bu yıl çok iyi satış yapıyoruz.. Anadolu’da yüzde 50 artış var. 5 ağaç gönderdiğimiz yerden 50 sipariş birden aldık” diyor.

Doğru mudur, eğri midir derken, inanmak istemesem de gözüm vitrinlerde. Ne çok yeni yıl süsü, Noel oyuncakları var. Noel’e birden sevgimiz mi kabardı bilmem. Fazlasıyla hırpalanıp çiğnenmiş, yaralanmış Kurban’lar, Ramazan’lar, millî bayramlar hatırımdan hiç çıkmıyor. Şerefli bayramlardan, şerefli Noellere…

Şehirde birden oluşuveren mütecaviz “İkonion, Augustos, Emma” gibi karanlık kelimeler, her yerde karşımıza çıkan heykel dizileri, meydanlarda kuklalaşmış semazen şekilleri, sûretler, kaybolan silinen mânâ çizgisi aklıma düşüyor. Mevlânâ’yı anlamıyla, ziyasıyla yaşatamayız ama Noel’i de, anasını atasını, babasını da, “bir dünya şehri” olarak diriltir, sahip çıkarız pekâlâ. Bir bakarsınız Hıristiyan gelenekleri görenekleri, tam teşekküllü yerleşivermiş.

Sonra zihnime, Konya’da yayınlanan, cıngıllı bir dergideki, dansın faziletlerinden(!) bahseden, görgüsüz(!) Konya’yı dansa çağıran bir haber takılıyor mesela. (Vatandaşlarım, hangi yaşta olursanız olun dans öğrenin, oturak âlemlerinin modası geçmiştir, yılbaşınızı da tango, rumba, çaçayla değerlendirin. Noel çamlarının, “yıldızların altında” koklaşıp, dans edin! Balo için Mevlânâ civarındaki Hilton’a da gidebilirsiniz. Yakışır.)

Yerel bir gazetemizdeki bir haber, yüreğimi ezerek yerini alıyor. Aşk-ı Memnû, Fatmagül dizisindeki kadın oyuncunun takılarına, hanımlarımız pek rağbet ediyormuş.

Sonuçta bir zina kahramanına(!) olan bu ilgi, sevgi neyin nesi. Kimin, hangi aziz(!) varlığın hatıralarını onaylıyor, biriktiriyoruz. Bir yaşam şekline itiraz eden, seçkin numuneleri, bir hayat felsefesi, İslâmî düsturları bulunan; bu tür temayüllerin, modaların, gelip geçici akımların içine girer mi? Biz bir imajı, fikri, gizli bir mesajı, kötülük tohumlarını da mı, fiillerimizle kabul ediyor ve zamanla normalleştirip içselleştiriyoruz. Allah aşkına Fatmagül, Bihter kimin kahramanı, rol modeli?

Herhalde gayri meşru ilişkiler, tecavüz nazarımızda mühim sayılmasa gerek. Biz yalnızca seyirciyiz. İşimiz kadın oyuncuları, abuk sabuk dizileri desteklemek, izleyip eğlenmek, tüketmek.

Bakın mesela, ayağımızdaki Fatmagül’ün çorabı. Aslında bir elbise gibi, Bihter’in ruhunu üstüme geçirmişiz; Bihter’le örtünmüş bürünmüşüz…

Bir tanıdığın evine uğruyorum. Konuşma sırasında, komşusunda gördüğü ve çok beğendiği bir biblodan söz ediyor. Komşusu, alâkasını görünce ona da armağan etmiş.

Salona koşup, hediyesini sevinçle bana gösteriyor. Altın sarısı, parıl parıl parlayan dört küçük süslü çam. Nerden icabetti ki?

“Aklına bir şey gelmesin. Yılbaşı için falan değil” diyor.

Birden yeşeriveren ağaç sevgisi gözümü yaşartıyor… Gençler elbette, kutlamalar için daha gözü kara, heveskâr olacak.

Başka ne kaldı ki? Çamların yanına, masumane(!) bir de Meryem Ana, İsa Peygamber heykelciği mi yerleştireceğiz?

İçimizdeki putları neyle temizleyeceğiz?

 

KUR’ANLA DİRİLİŞ ve OKUMA SEFERBERLİĞİ

Kulak verdiklerimiz, bizi pençesine esaretine alan “kara sözler” sayısız. Neredeyse Allah’tan gayri herkese; baskın, galip gelen her şeye ruhumuzu veriyor, teslim oluyoruz.

Neyse ki gönle inşirah veren, ümit vadeden faaliyetler, samimi çalışmalar da ortaya çıkıyor.

Enderun Eğitim Vakfı Konya Şubesi, bir direniş ve yenileniş şuuruyla; “Hicri yılbaşı programları, Namazla diriliş programlarına yeni bir hizmet halkası ekleyerek, “Kur’anla Diriliş ve Okuma Seferberliği” başlatıyor.

Geçtiğimiz Çarşamba günü, Bera Otelde yapılan basın toplantısında Sayın Ömer Cırık, basın mensuplarını vakfın gayesi, hedefleri doğrultusunda bu konuda bilgilendirdi.

Sayın Cırık, yaptığı konuşmada öncelikle şehrin farklı yerlerine asılan duyurularla, halkımızın dikkatini çektiklerini; ‘Hiç dünyayı, insanı, doğayı, tarihi, yaratıcısının kitabından okudunuz mu?”; “Yaratıcının gerçeği tüm evlerde” gibi mesajlarla insanları tefekkür etmeye, düşünmeye, okumaya davet ettiklerini söyledi.

Enderun Eğitim Vakfı; 30 Aralık 2010 günü, Mevlana Kültür Merkezi’nde de, saat: 19.00’da başlayan, değerli katılımcıların hazır olduğu bir panel ve programla, halkımıza seslendi.

Kalbimizin, iç-dış dünyamızın selâmeti için, bu güzel çağrıya ve eyleme icabet etmeli; Kur’anı Kerim’i, raflardan indirip, hayatımızın her alanına dahil etmeliyiz.

Başka nasıl arınabiliriz ki.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.