Yeni yılın ilk yazısı

Recep Çınar

Sizlerde biliyorsunuz, ekstra ya da olağanüstü bir şey olmadığı müddetçe haftada iki gün yazıyorum...

Pazartesi ve Cuma günleri...

2017'nin son yazısını da 29 Aralık Cuma günü yazdım...

Yazının konusu Türbeönü, Bedesten, Kadınlar Pazarı olacaktı...

Nasip değilmiş...

Çünkü, gündem Hasan Angı ve Konyaspor, dahası Konya ve Konyalıyı yakından ilgilendiren çok nazik bir konu olunca, ortaya “Hasan Angı'nın derdi!” başlıklı bir yazı çıktı...

Ama, Cuma günkü yazımın girişinin sonlarında “söz” demişim, Yeni yılın ilk yazısı Bedesten ve Türbeönü olacak” diye...

Söz vermek borçlanmaktır, dolayısıyla da sözün “senet”ten ve “çek”ten daha kıymetli olduğunu bildiğim için, sözümü tuttum...

Buyrun sofraya...

Yazmak benden, okumak sizden...

xxx

İlk iş evden çıkmalı...

Sedirler Pazarı'nda alış-veriş yapılmalı, Aliyenler ve Kağnıcı'da yatanlar ziyaret edilmeli...

Sonra Türbeönüne gidilmeli...

Abdullah abi (Aboç) ile buluşmalı...

Bedesten turlanmalı...

Kadınlar Pazarı'ndan küflü peynir alınmalı, fırına,  hem de koltuk kısmına verilmeli, iyice piştikten sonra da bir güzelce mideye indirmeli...

Türbeönü ve Bedesten'in keyfi böyle çıkarmış...

Abdullah abi  (Aboç) öyle diyor...

Ben onun yalancısıyım...

xxx

Efendim...

Karnımızı doyurduktan sonra, biraz Kadınlar Pazarı, daha çok Bedesten'de eyleştik...

Bedesten bir başka güzel...

Bedesten tarih kokuyor, Bedesten Konya kokuyor, Bedesten Sedirler, Araplar, Işkalaman, Çimenlik, Meram kokuyor...

Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek'in “yüzakı” projelerinden birisidir Bedesten...

Bu haliyle de güzel, ama daha canlı tutulabilir, daha hareketlendirilebilir ve daha çok reklamı yapılarak, insanların bu güzel tarihi yerleri gezmesi sağlanabilir...

Bedesten,  bir “cazibe merkezi” haline gelebilir veya getirilebilir...

Kadınlar Pazarı da...

Tabi ki Türbeönü de.

xxx

Cumartesi izin günlerimi, bir aksilik olmazsa, şehrin bu tarihi yerlerinde geçiriyorum...

Dolayısıyla da cumartesileri iple çekiyorum...

Dostları görmek, iki satır da olsa sohbet etmek,  Sedirler'i, Dolav'ı konuşmak, eskileri yad etmek, başkalarını bilmem ama,  bana inanılmaz keyif ve sinerji veriyor...

xxx

“Sedirler” ve “Dolav” demişken, bir de taziye ziyaretinde bulunduk...

Hemşehrimiz, dostumuz, çevremizin sevilen, dahası Allah'ın çift yürek verdiği güzel bir insanı, sevgili Ferman İnan'ı kaybettik...

“Her ölüm erken ölüm derler” ya, Ferman'ın ki de öyle oldu...

Ateş düştüğü yeri yakarmış, gerçekten de öyle...

Ölüm, ne şah tanıyor, ne padişah...

Ne anne, ne baba, ne de kardeş...

Bu hastaymış, bu yastaymış, bu zordaymış, bu tatildeymiş, bu havadaymış, bu karadaymış dinlemiyor hiç...

Vadesi geleni, hem de hiç ıskalamadan götürüyor...

Torpili morpili yok anlayacağınız...

Bekir abi (İnan), “Recep anne-baba ölümü de acı, ama kardeş ölümü daha acıymış” derken, gözlerinin ıslandığını, burnunun direğinin sızladığını gördüm...

Ferman'ın gidişi, belli ki hem Bekir abinin, hem de Kartal'ın yüreklerinde derin bir sızı, yüzlerinde de hiç kaybolmayacak bir iz bırakmış...

Hep söylüyorum ben; giderlerken boş gitmiyorlar, bir yarımızı alarak, bir yarılarını bırakarak gidiyorlar...

Ferman'da öyle yaptı...

Bir yarısını bırakarak gitti...

Allah rahmet eylesin...

Ama,  sağolsunlar dostları aileyi yalnız bırakmıyor...

Özellikle Celal abi (Karataş) ve Ejder Bildik, Bekir abiye büyük destekler...

Allah onlardan da razı olsun...

Ferman kardeşimize tekrar Allah'tan rahmet diliyor, benim çok sevdiğim Bekir abi (İnan) başta olmak üzere, tüm aileye ve sevenlerine sabır ve başsağlığı diliyorum.

xxx

Biraz uzattım sanırım...

Farkındayım...

Keşke, bu yazının içinde Ferman'ın vefatı geçmesiydi...

Ama, hayat böyle bir şey işte...

Noktalıyorum...

Yeni yılın bütün insanlığa sağlık ve huzur getirmesini diliyorum...

Özellikle çocukların, savaşlar sebebiyle ağlamadığı, öksüz ve yetim kalmadığı bir yıl olsun 2018.