Yazmak zordur!

Kerem İşkan

İşim, kelimelere dokunmak...

***

Onları yeniden dizmek... Karıştırmak birbirine...

***

Dağıtmak... Farklı bir cümlelerde toplamak...

***

Bir çocuğun önüne dökülen, legolarla oluşturduğu şekiller gibi aslında yazmak....

***

Kelimeler, orada dağarcıkta binlerce renkte boncuk gibi karma-karışık duruyor...

***

Başkasının dağarcığında, masumiyetini koruyan kelimeler, sizin elinizde zaman zaman arsızlaşabilir, ya da sertleşebilir...

***

Yazarken, tespih dizer gibi diziyorsunuz kelimeleri...

***

İmamesi başlığı oluyor...

***

İmame tesbihin yarısıdır... Başlıkta öyle... Yazının yarısı olmalıdır...

***

Ustalar, ustalıklarını en önce imamede gösterirler...

***

İmamenin, tespihin kendi hammaddesinden yapılması esastır... Başlığında öyle... Tüm yazıyı kuşatmalıdır...

***

Bazen bu tesbihi dizerken, kokaya, taş, taşa naylon boncuk karışabiliyor...

***

O da bizim yazma hususunda, ustalıktan bi-haber, acemiliğimizden kaynaklanıyor...

***

Yazmak zordur...

***

Söyleyecek bir şeyinin olması, mesaj kaygısı, yazıyı şu anki yazı gibi, içinden çıkılmaz hale sokabilir...

***

Okur, bunların hiç biriyle ilgilenmez... Yüreğine dokunabilen yazarı sever...

***

Gündemiyle örtüşen yazıları beğenir... Bazen de kendinden daha cesur küfredebileni alkışlar...

***

Yazmak zordur...

***

Bazen, hergün birilerinin kalbini kırarsınız...

***

Eleştirilen, sadece yalnız kaldığında itiraf eder ayna da kusurlarını...

***

Kalabalıkların içinde ise, onca aymazlığı, aynanın önünde itiraf ettiği onca kusurunu görmezden gelerek, acımasızca eleştirir yazarı...

***

Kimsenin çoğu zaman yazmadığı, orasını yazmadım dediği, “yazının orasını” yazmak zordur...

***

Orasını ancak, gelecek taşlara aldırmayan, ruhunun gücünü mezar taşlarından alanlar yazabilir...

***

Herşeye rağmen yazmak bazen kusmak gibidir...

***

İstemezsiniz...

**

Hoşlanmazsınız... Ama öyle dolmuşsunuzdur ki, etrafı biranda berbat ediverirsiniz...

***

Yazmak zordur...

***

Yazar, senin sandığın gibi her eleştiri yazısından sonra, sırtlan gibi tebessüm etmez...