Müslümanlar mezhep meşrep ayırt ermeden, İslam Dininin kişisel ve toplumsal düzeni sağlayan, insanların nefsini terbiye ederek, dünya ve ahiret mutluluğunu sağlamak için gönderilmiş, Allah(cc) indindeki tek din olduğunu hem kabul ederler, hem de ifade ederler.
Bu anlamda inanç yönünden hiçbir kimse, diğerinden daha öncelikli değildir.
Gazze için Ankara’da yapılan son yürüyüşten sonra tekfirciler ve demokratların sayısında hayli artış oluverdi.
Tekfirci veya demokratlık zincirlerinden kurtulamadıkları ve inandıklarını fert ve toplum hayatına uygulamaya geçiremedikleri için, inançlar yerli yerinde dururken, fiiliyatta çok farklı durumların ortaya çıktığı görüldü.
Bunun hayata yansıyan yönüne baktığımızda ise; Müslümanların imanlarının amellerine yansıtılmadığı gibi bir durumla karşılaşıyoruz.
Çünkü Müslümanlar son yıllarda, ammelerinden çok sloganlarına önem verdiklerinden, iman amel dengesindeki bozulmalara sebep olmuşlardır.
Hâlbuki Müslümanlar söylediklerini yapan, yaptıklarını söyleyen insanlar olarak temayüz etmeliydiler.
Sloganlarla yaşadıkları için de çok laf, az iş olarak ifade edilebilecek olan yakışıksız durum, hayatlarının özünü teşkil eder olmuştur.
Hangi mezhep ve meşrepten olursa olsun Müslümanlar, aşırıya kaçıldığında yapanı çöküşe sürükleyen bir karakter özelliği olan, bu günkü trajik durumun öznesi haline getirilerek, sloganlarını tekrar edip duran bir kitle haline dönüştürülmüşlerdir.
Bunun en açık örneğini, Gazze de yaşanan kitlesel işgal ve katliamlara verilen tepkilerde görüyoruz.
Kendilerini Gazze ve diğer İslam beldelerindeki cihada nispet edenlerin bile, bilerek veya bilmeyerek kendi dışındakiler tarafından türetilmiş sloganları tekrar edip dururken ve meşhur tabirle tribünlere oynayanların gemisine bindiklerini ve inanmadıkları şeyleri , onların yanında saf tuttuklarını görüyoruz.
Diğer taraftan tribün korkusunun Allah(cc) korkusunu bastırdığı diğer cephe olarak da, her fırsatta Müslümanları tekfir etmekten geri durmayan Müslümanlar saf tutmuş durumdadırlar.
Karşılıklı ithamlara bakınca, Müslümanların siyaseten içine düşürüldükleri tarafgirliği, ifrat ve tefrit olarak tanımlamak mümkündür.
Gazze’deki Cihad konusunda yeterli gayreti göstermediğini iddia ettikleri tasavvufi yapılanmaları şirk yuvası olarak tanımlayan harici selefi düşüncedeki Müslümanlar ise, tasavvufi cemaat ve tarikatlar tarafından ilmi derinliksiz, Kuran ayetlerini ruhsuz ve kolay manipüle edilebilen şekilde anlamlandıran, materyalizme yakın fırkalar olarak tarif edilmektedir.
Sadece Kur’an diye güruhun ise, ilkokuldan başlayarak 10 yıl okul okuyup üstüne 5 yıl da dershaneye gittikten sonra, üniversite sınavında sıfır çekenlerden bir farkının olmadığı görülüyor.
Birileri IŞİD’e, kadınları esir düşürdüğü, şehirleri yerle bir edildiği için küfredip Hamas’ı ve Kassam’ı övüyorken, diğerleri Gazze’deki Müslümanlar HAMAS’ın esareti altında diye Müslümanlara iftira edip, HAMAS’a da küfrederek büsbütün GAZZE’li Müslümanları tekfir edebiliyor.
Bazıları ise, GAZZE’nin hâli 7 Ekim’den önce böyle değildi diyerek, Hz. Peygamberimiz(sav) döneminde Mekke’den Medine’ye hicret eden Müslümanları örnek gösterip, GAZZE’nin sonradan tekrar geri dönmek üzere, katliamdan kurtulmak amaçlı olarak terk edilmesi konusunda fikir beyan edebiliyor.
İnsan bunların işgal ve kıyıma karşı demokratik(!) yöntemleri savunduklarını gördükçe, HAMAS, KASSAM ve IŞİD i bir tarafa bırakarak, bunlar mı İslam’ın ve Müslümanların izzet ve şerefini yükseltecek, bunlar mı işgalci, ırkçı siyonist emperyalizme karşı duracak diyesi geliyor.
Cenabı Allah(cc) GAZZE hakkındaki duyarlılığımızın, SİNCAN UYGUR özerk bölgesi ile RAKKA ve MUSUL hakkındaki duyarlılığımızdan farklı olmadığını, yani sloganlarla ifade ettiğimiz duyarlılığımızın samimi olmadığını bildiği için bize yardım etmiyor.
Rabbimiz(cc) samimiyetsizliğimiz ve ikiyüzlü tutumumuzu affetsin ve kendi geniş rahmetiyle ümmeti Muhammed’e merhamet ederek, mazlumlara kendi katından bir çıkış kapısı açsın inşallah.
FARKINDA MIYIZ?
Coğrafya fark etmeden Gazze, Filistin, Suriye, Irak ve Sincan Uygur bölgesi, örgüt fark etmeden Hamas, Kassam Tugayları ya da Işid tarafından dünyanın neresinde olursa olsun, işgalci siyonist yapılanma ile onları destekleyen Arap şeyhleri ile ABD, AB ve dostlarına atılmayan taş veya sıkılmayan hiç bir Müslüman kurşunu beş para etmeyecektir.
Filistin’de, Gazze’de, Musul ve Rakka ile Uygur özerk bölgesindeki maddi yıkıma takılmayın, onlar bu güne kadar kendi imkânları ile mücadele ettiler.
Yıkımlar başta Hamas olmak üzere Müslümanların suçu olmadığı için, İslam âlemindeki koltuk sevdalısı, siyasi geleceği için farklı bağlantılarının açığa çıkmasından çekinen, korkak siyasetçilere ve onları takip eden halklarına takılın.