Uyuşturucu sözlüklerde (KubbealtıLugatı) “Uyuşturan, uyuşturma özelliği olan. Geçici bir süre duyuları körelterek insanı gerçeklerden, hayâtın sıkıntılarından uzaklaştırma amacıyla kullanılan ve tehlikeli iptilâlara sebep olan maddelerin genel adı” olarak tarif ediliyor.
Uyuşturucu bağımlılığı ülkemizde % 678 oranında, fuhuş ise % 734 dolayında artmış. Mevcut uyuşturucu operasyonlarından yola çıkarak yapılan resmî açıklamalardan mevzuya girmek istersek İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, Konya’da il emniyet müdürlüğü binasının önünde dünya kamuoyuna yaptığı açıklamada; o zamana kadar yapılan operasyonlarda “216 ton uyuşturucu (esrar) maddesinin, 243 milyon adet uyuşturucu hapın ele geçirildiğini; 328 örgütün çökertildiğini ve 87 bin 912 zehir tacirinin yakalandığını” söylemişti. Konya merkez olmak üzere pek çok ilde 626 adrese baskın yapıldığını, 65 bin 918 kişinin tutuklandığını, 208 kişi hakkında da yakalanmaları için kırmızı bülten çıkartıldığını belirterek şu ifadeleri kullanmıştı: “Uyuşturucuyla mücadeleyi insanımız ve insanlık adına bir savaş olarak görüyoruz. Uyuşturucu insanlığın en büyük düşmanıdır.”
Kimler “Namuslu Vatandaş”
Türkiye’de ünlü-ünsüz, anlı-şanlı gazetecisinden tutun magazin dünyası ve spor kulüp yöneticilerine, kumar (bahis) oynayan hakem ve futbolculara varıncaya kadar operasyon başlatılmıştı. “Her taraf kendi içindeki zayıf halkalardan kurtulmak için bazılarını yem olarak atıyor. Kertenkelenin kuyruğunu bırakması gibi.” Operasyon vergi vermeyen sanal kumarcılara mı yapılıyor. Vergi verenler “namuslu vatandaş” olarak itibar görüyor. Yeri gelmişken eski Kültür Bakanlarından Namık Kemal Zeybek’in 1980’de Kültür Bakanlığı’na atandığını radyodan öğrendiği hatıratından bir anı aktarayım: “Mustafa Tınaz Titiz, gerçekten titiz bir insandır. Dürüstlüğü ve çağdaş yaklaşımları tartışılmaz değerdedir. Casino denilen kumarhanelerin yaygınlaşmasına karşı direndiği ve Özal’ın “Mustafa Bey, oralardan vergi alıyoruz” sözüne “Kolayı var Sayın Başbakan, her köşe başında bir genelev açalım” diye sert bir karşılık verdiği anlatılır.” (Siyaset Yolu, Doğan Kitap, Ekim 2014-İstanbul, sayfa 323)
Bu operasyonlar kullanıcısı, üreticisi, torbacısı. gazetecisi, sanatçısıyla falan kalmayacak gibi. İş yukarılara ve siyasilere kadar uzanacak gibi. Siz o zaman bakın gümbürtüye… Türkiye’de uyuşturucudan içerde bulunanların sayısı 80 bini geçti. Cezaevlerinde yer kalmadığından üç vardiya yatış yapılıyor. Almanya’da uyuşturucudan tutuklu sayısı ise 60 bin 391. 2024’te bu sayı 43 bin. Almanya’da 100 bin kişide 70 kişi suçlu. Türkiye’de ise 100 bin kişide 450 kişi suçlu.
Günah Adası ve Mossad
Uyuşturucu olayı fuhuşla atbaşı gider. Uyuşturucuya alıştırılan ve müptelası olan kızlar, uyuşturucu parası bulmak için bedenini pazarlar. Erkek ise annesinin altınlarını ödünç olarak alır, bulamazsa hırsızlık yapar. Amerika’yı kasıp kavuran bir “Epsteın olayı” var. Aynı adı taşıyan adada “Pedofili Evleri” kurmuş bu Organize Sapkınlık Şebekesi. Devlet adamlarından tutun üst düzey bürokrat, tanınmış sanatçı, aktör, aristokrat ve zenginlere varıncaya kadar küresel sapkınlar; Günah Adası’nda pedofili evlerinde, Mossad’ın gizli kameralarına yakalanmışlar. Sosyal medya platformlarında dolaşan menfur görüntüler, buzdağının görünen/gösterilen kısmı. Aysbergin altındakiler ise “şantaj” malzemesi olarak saklanıyor ve yeri geldiğinde kullanılıyordur. Bu günah adasının Türkiye ayağı var mı yok mu? Sosyal medyada konuşulanlara bakılırsa hiç olmaz olur mu?
Milletin Alnına Sürülen Kara Leke
Gazeteci-Yazar A. Dilipak, yakın bir konuşmasında, Saravona yatında yakalanan “Tevfik Arif” adında Rıxsos’un asıl patronu olan bir adamdan söz etti. Bu adamın işlediği suçlarla ilgili olarak şu ifadeleri kullandı: “Mahkemeye gizlilik kaydı koyarak olayı örttüler. Sonra da adamı çıkartıp gönderdiler. Adamın bir ayağı Katar’da, bir ayağı Rusya’da, bir ayağı Amerika’da. Bu işin bir ucu İran’a da uzanıyor. Türk dünyasından gelen kızlar da Türkiye’de şöhret bulup başka ülkelere gönderiliyorlar. Utanç verici bir durum. Bizim milletimizin alnına sürülmüş kara bir leke. Bu edepsizler, bu hayâsızlar bizim nüfus kimlik kartlarımıza “cinsiyet-Gander” yazdılar. Bizim biyolojik cinsiyetimizi inkâr edip “toplumsal cinsiyet” kimliğini yazdılar. Ve toplumsal cinsiyet kimliğinin meşrulaşması için de Kadem üzerinden, vakıf üniversiteleri üzerinden Diyanet’ten birtakım konuşmacılar çağırarak; sözleşmede “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” yerine “Toplumsal Cinsiyet Adaleti” başlığıyla toplumsal cinsiyeti meşrulaştırmaya çalıştılar.”
Uyuşturucu Üretim Merkezi: Afganistan
Türkiye üç kıtanın (Avrupa, Asya, Afrika) birleştiği kavşak noktasında bulunuyor. Jeopolitik konumu itibariyle “transit ticaret” yolları üzerinde. Etrafımız petrol zengini ülkelerle çevrili. Dünyanın yeraltı ve yerüstü kaynakların yüzde 65’i ise Avrasya’da. Kıtalar arası her türlü ticaret Türkiye üzerinden yapılıyor. Daha açık anlaşılması açısından söylemek gerekirse; dünyada 202 devletin 180’i kara, deniz ve havadan ticaretini Türkiye üzerinden yapmak zorunda. Bulunduğumuz kıtalar coğrafyası her şeyi etkiliyor. Ülkemizin üç tarafı denizlerle ve dört tarafı da türlü belâlarla çevrilmiş durumda. Türkiye’nin yüzde 70’i dağlık ve engebelidir. Arzın kazıkları olan dağlar da bu ülke için çok şey ifade ediyor. Türkiye coğrafî durumuyla da özel bir konuma sahip. Avantajları çok olduğu kadar petrol kaçakçılığı, silah kaçakçılığı ve uyuşturucu kaçakçılığı açısından dezavantajları da var.
Türkiye dünyanın en büyük uyuşturucu koridoru üzerinde. Uyuşturucu en çok tüketen ise Avrupa. En çok üreten ise Afganistan. Bu ülkede uyuşturucu üretimi ise serbest. Fetvayı da veriyorlar. Kamyon kamyon dünyaya sevkediyorlar. Bizim deniz sınırlarımız (8.333 km.) kara sınırlarımızdan (2.700km.) daha fazla. Irak ve İran’la üç sınır kapımız varken Suriye ile 13 sınır kapısı var. Demiryolu bağlantısı olan sınır kapımız ise sekiz. En işlek sınır kapımız ise: Bulgaristan “Kapıkule”.
Bilmem anlatabildim mi?..
Başa Belâ Yedi Başlı Ejderha: Uyuşturucu
Yedi başlı ejderhadan birisi alkol ve uyuşturucudur. Uyuşturucu, uyuşturan, hissi iptal eden ”muhaddir”dir. Muhaddir ise “Duyuları uyuşturan ve bir şey hissetmez hâle getiren uyuşturucu ilâçların bütünüdür. Onlar afyon, esrar, eroin, morfin, kokain, metamin vb. sinirleri ve organizmayı uyuşturan maddeler. Bu maddeleri kullananlar kısa süreliğine “uçuyorum!” deseler de, “mutlu!” ve son derece “huzurlu!” ve her türlü zevkten dört köşe olduklarını söyleseler de, etkisi geçtiğinde; nasıl bir melanetle karşı karşıya olduklarını, o vakit farkına varıyorlar. O zaman da iş işten geçmiş oluyor.
Narkotik (uyuşturucu) mecazî anlamda “hareketten alıkoyan” demek. Kullananları beyinden başlamak üzere beden olarak ta meflûç ediyor. Millî şâir Âkif’in dediği gibi: “Hissi yok, fikri bozuk, azmini dersen: Meflûç.” Bu uyuşturucu belâsı Amerikan gençliğini mahvettiği gibi Türk gençliğini de mahvediyor. Aileleri parçalıyor ve anne-babaları muhit ile toplum nazarında asosyalleştiriyor.
Çare ise, yedi başlı bu ejderhayla her yönden savaşmak. Gençliğimde risale olan “Sion (Zion) Protokolleri”ni okumuştum. Siyonist Yahudilerin dünya hâkimiyetine giden yolda, kendilerinden olmayan ulusları “alkolle, uyuşturucuyla” etkisiz hâle getirerek önlerinde diz çöker duruma getirmek için her yolu mübah görüyorlar.
Toplum Cepten Dizayn Ediliyor
“Para, medya, teknoloji” ile birlikte küresel bir mafya ağına sahip son derece acımasız Şeytanî bir güçle karşı karşıyayız. Bizim en büyük düşmanımız şeytan ve iki ayaklı şeytanlardır. Akıllı telefonlar ve sosyal medya da genç beyinleri uyuşturmakta ve bağımlı yapmaktadır. Oytun Erbaş hocanın dediği gibi: “Normal insan bitti! Neden? Çünkü insanların eline yeni şeyler verildi. Gençlik ve insanlık cep telefonu ve sosyal medyayla dizayn ediliyor. Eskiden siz yan komşunuzu biliyordunuz, yan mahallenizi biliyordunuz.. Şimdi her şeyi o kadar çok görüyorsunuz ki, artık her şey normalleşti. Anormallik diye bir şey yok. Mahrem bitti! Eskiden bir insanın mahremini sadece plajda görebilirdiniz. Şimdi her yer plaj! Artık müstehcen diye bir kavram yok. Normallik anormal, anormal normal oldu.
Sapıklık, gösteriş, küfür, rezillik yâni normalizasyon bütün topluma yayıldı. Neden? Cep telefonuyla birlikte bu herkesin cebine girdi. Yeni Dünya bizden şunu bekliyor: Parasız bir toplum, kredi kartıyla geçinen bir toplum, kişiliksiz bir toplum, cinsiyetsiz bir toplum. Ahlâksız bir toplum. Edepsiz, dinsiz bir toplum!”
Nefis Ejderhasını Yenmeye Bakın
Toplum, aile ve bireyleri sadece uyuşturucu ve türevleri parçalamıyor ki, “kentsel dönüşüm” de aynı işi yapıyor. Yatırım insandan çok hayvana ve betona yapılıyor. Görünen köy kılavuz istemez. Akılsız başın zahmetini, sefil ayaklar çeker. Ceddimiz, “Bir akılsızın, bin mahalleye zararı vardır” diye boşuna söylememiş.
Az söz erin yükü, çok söz hayvan yüküdür.
Sağlıcakla kalın.
Bunun için de içinizdeki nefs ejderhasını, Hakk’ın iradesiyle yenmeye çalışın.
Çünkü Allah (C.C.) çalışana veriyor.