Bu yükseliş, sadece araç parkını değil, 8,6 milyar dolarlık devasa satış sonrası pazarını da kökten değiştiriyor.
Özellikle BYD'nin Manisa'da 1 milyar dolarlık yatırımla kurduğu, yıllık 150 bin araç kapasiteli üretim tesisiyle birlikte, servis, bakım ve yedek parça dinamikleri yeniden şekilleniyor.
"SATIŞ SONRASI YAŞAM DÖNGÜSÜ" VE ÇİN MARKALARININ YÜKSELİŞİ
İstanbul Ticaret Odası 52'nci Komite Başkanı ve Motor Aşin CEO'su Saim Aşçı, bu dönüşümü değerlendirirken önemli noktalara değindi: "Satılan her otomobilin ardında 10-15 yıl sürecek bir satış sonrası yaşam döngüsü var. Bugün pazarı domine eden Çin markalarının yedek parça tedarik zinciri ve servis ekosistemi henüz Avrupa markalarıyla eşdeğer değil. Ancak hızla gelişiyorlar ve biz buna hazır olmalıyız."
Aşçı, kısa vadede yerli tedarikçileri ithalat baskısı altında bıraksa da, araç parkının genişlemesiyle birlikte uyumlu ve alternatif parça talebinin de hızla artacağını öngörüyor. "Bugün Çin'den ithal ettiğimiz parçaları, yarın oraya ihraç etmek mümkün. Yeter ki kalite, hız ve veri yönetimi konularında kendimizi geliştirelim" diyerek, Türkiye'deki üreticilerin Çinli devlere Tier-2 seviyesi tedarikçi olma potansiyeline dikkat çekti.
SERVİS AĞINDA BAĞIMSIZ ATILIM VE YENİ TİCARİ KÜLTÜR
Türkiye'de henüz geniş servis ağı kuramayan Çinli markalar, bağımsız servisler için stratejik fırsatlar sunuyor. Aşçı'ya göre, eğitim, teknik destek ve hızlı parça erişimi konularındaki boşluklar, yeni iş modelleriyle doldurulabilir. Motor Aşin, bu noktada 90 ülkeye uzanan ihracat gücü ve 15 binin üzerindeki ürün çeşitliliğiyle, dönüşüm sürecinin merkezinde yer almayı hedefliyor. Aşçı, "Bu yalnızca bir ürün değişimi değil, aynı zamanda yeni bir ticari kültürün gelişimi. Artık sektörde sadece teknik değil, Çin okuryazarlığı da gerekiyor. Tedarik zekâsı, kültürel uyum ve lojistik çeviklikle ilerleyeceğiz" ifadelerini kullandı.
OTOMOTİVİN DÖNÜŞÜM MERKEZİNDE "ÇİN GERÇEĞİ" VAR
Çin'in sahip olduğu nadir toprak elementleri ve stratejik yeraltı kaynaklarıyla küresel tedarik zincirinin kritik halkasını oluşturduğunu belirten Aşçı, Çin'in etkisinin sadece kaynak üstünlüğüyle sınırlı kalmadığını vurguladı: "Yıllardır inşa ettiği güçlü altyapı, teknolojiye yaptığı agresif yatırımlar ve elde ettiği üretim deneyimi sayesinde otomotivde adeta yeni bir düzen kuruyor. Elektrikli araçlar, batarya teknolojileri ve yazılım tabanlı mobilite çözümleri gibi alanlarda yakaladığı ivme, yalnızca kendi pazarını değil, dünya genelindeki otomotiv dinamiklerini de yeniden tanımlıyor."
Aşçı, "Bugün geldiğimiz noktada; otomotivin geleceğini konuşurken, Çin'in rolünü göz ardı etmek mümkün değil. Çünkü Çin artık sadece üretici değil, oyun değiştiren bir güç konumunda" şeklinde devam etti.
"SEKTÖRÜ UZAKTAN SEYRETMEYECEĞİZ, YÖN VERECEĞİZ"
Çin markalarının yükselişiyle birlikte, satış sonrası sektörde hem rekabetin sertleşeceği hem de iş birliklerinin çeşitleneceği yeni bir döneme girildiğini ifade eden Aşçı, bu dönüşümde güçlü tedarik yapısı, dijitalleşme ve stratejik adaptasyonun en kritik başlıklar olacağını aktardı. Aşçı son olarak, "Otomotiv ekosisteminde artık değişimi seyretmek değil, yön vermek isteyenlerin çağına giriyoruz. Seyretmeyeceğiz, yön vereceğiz" açıklamasını yaptı.
Bu açıklamalar, Türkiye otomotiv sektörünün Çin'in yükselişi karşısında pasif kalmayıp, aktif bir rol üstlenerek yeni dönemin fırsatlarını değerlendirme gayretini ortaya koyuyor.