Yaşları 70'e merdiven dayamış bizim gibi insanlar çok iyi bilirler o yıllarda ilkokullarda "Yerli Malı Haftası" kutlamaları yapılırdı ve yerli malı yurdun malı her Türk onu kullanmalı diye de sloganı vardı. Öğrenciler evlerinden yerli üretilen meyve getirirdi. Kimi kuru kayısı, kimi kuru elma kakı, kimi kuru armut kakı pestil kimisi pürtleme tabir edilen kuru kayısının içine badem konulmuş ve kurutulmuş olan pürtleme. Evde ne varsa o getirilir bir masanın çevresinde de öğrenciler o meyvelerden yiyerek "Yerli Malı Haftası’nı” kutlarlardı. Aslında böyle kutlamalar eğitimin birer parçasıdır. Aradan bunca yıl geçmiş ben hala unutmamışım bu kutlamayı.
Eskiden Trafik Haftası mı vardı? Trafiği bilen mi vardı? Şehir içi trafiğini halk arasında "Kolcu" diye bilinen zabıta memurları düzenlerlerdi. Herkesin evinde en az iki bisiklet olurdu. İşe güce insanlarımız bisikletleriyle gider gelirlerdi. Hatta yüklerini bile bisikletle taşırlardı. Bisikletlerinin arka selesi yük taşımak için alınırdı. Heybenin gözlerine üretilen ürünler konur ön tarafa da çocuk bindirilir pazara meyve sebze satılması için getirilirdi. Bisikletler hem yük taşır hem de insan.
Sabahın erken saatlerinde zabıta memurları trafik denetimlerine başlarlardı. Bisikletler kontrol edilirdi. Ön far var mı arka da far var mı, kedi gözü vardı frenler tutuyor mu, tutmuyor mu şeklinde denetim yapıldıktan sonra da sürücünün ehliyeti var mı yok mu buda gözden geçirilirdi. “Eğer sürücünün ehliyeti yoksa zabıtalar tarafından oracıkta bir uyarılır ve en kısa zamanda ehliyet al yoksa bisikletini elinden alırız” derlerdi o Herkezin cebinde mutlaka birer bisiklet ehliyeti bulunurdu. Benim de bisiklet ehliyetimin olduğunu hemen söylemek isterim.
Gelelim Trafik Haftası’na Trafik Haftası’nın açılışı mükemmeldi. Emniyet Müdürlüğü Trafik Şube Müdürlüğü haftaya çok iyi hazırlanmış olarak gözledim.
Okullarda yapılacak eğitim çalışmaları da çok yerinde alınmış bir karardır. Eğitim herşeyin başında gelir. "Görgülü kuş gördüğünü işler” şeklinde bir atasözümüz vardır. Biz büyükler ne görürsek ne eğitimi aldıysak çocuklarımız da bizden gördükleriyle öğrenirler veya bunun tersini de düşünebiliriz. Çocuklarımız okullarda ne eğitimi aldıysa onlarda bize öğretmeye çalışırlar bir hata yapmaya görün hemen çocuğunuzdan "İkaz" bir uyarı gelir ve "Ama baba kırmızı ışıkta geçtin yayaların hakkını yedin" gibi.
Okulları özellikle de ilkokulları bir tarafa bırakalım her kurum ister özel bir kurum olsun isterseniz resmi bir kurum personelimize çalışma arkadaşlarımıza trafik eğitimi verebiliyor muyuz? Bu trafik haftasında her gün 10 dakikalık bir konuşma yapabiliyor muyuz? Benimseyip bunları yaptığımız zaman topyekun eğitimden geçmiş oluruz.
Caddede sokakta bir birimizi uyarabiliyor muyuz? Kırmızı ışıkta geçen bir gencimize neden geçtin diyebiliyor muyuz? İşte bunları dememiz gerekmez mi?
Ben karşıdan karşıya geçerken çok değerli dostum Trafik Fahri Müfettişi Prof. Dr. Neyhan Ergene'nin şu sözleri aklıma gelir:
"Avrupa’da Amerika’da insanlar köpeklerini eğitiyorlar, biz insanımızı eğitemiyoruz. Bir köpek karşıdan karşıya geçeceği zaman kırmızı ışıkta durmasını öğrenmiş, yeşil ışık yanınca da geçmesini. İşte eğitimden geçer kardeşim her olay"
Eğer ilkemiz muasır medeniyet seviyesine gelecekse bu geliş eğitimden geçer. Eğitim eğitim yine de eğitim.
Eskiden Trafik Haftası mı vardı? Trafiği bilen mi vardı? Şehir içi trafiğini halk arasında "Kolcu" diye bilinen zabıta memurları düzenlerlerdi. Herkesin evinde en az iki bisiklet olurdu. İşe güce insanlarımız bisikletleriyle gider gelirlerdi. Hatta yüklerini bile bisikletle taşırlardı. Bisikletlerinin arka selesi yük taşımak için alınırdı. Heybenin gözlerine üretilen ürünler konur ön tarafa da çocuk bindirilir pazara meyve sebze satılması için getirilirdi. Bisikletler hem yük taşır hem de insan.
Sabahın erken saatlerinde zabıta memurları trafik denetimlerine başlarlardı. Bisikletler kontrol edilirdi. Ön far var mı arka da far var mı, kedi gözü vardı frenler tutuyor mu, tutmuyor mu şeklinde denetim yapıldıktan sonra da sürücünün ehliyeti var mı yok mu buda gözden geçirilirdi. “Eğer sürücünün ehliyeti yoksa zabıtalar tarafından oracıkta bir uyarılır ve en kısa zamanda ehliyet al yoksa bisikletini elinden alırız” derlerdi o Herkezin cebinde mutlaka birer bisiklet ehliyeti bulunurdu. Benim de bisiklet ehliyetimin olduğunu hemen söylemek isterim.
Gelelim Trafik Haftası’na Trafik Haftası’nın açılışı mükemmeldi. Emniyet Müdürlüğü Trafik Şube Müdürlüğü haftaya çok iyi hazırlanmış olarak gözledim.
Okullarda yapılacak eğitim çalışmaları da çok yerinde alınmış bir karardır. Eğitim herşeyin başında gelir. "Görgülü kuş gördüğünü işler” şeklinde bir atasözümüz vardır. Biz büyükler ne görürsek ne eğitimi aldıysak çocuklarımız da bizden gördükleriyle öğrenirler veya bunun tersini de düşünebiliriz. Çocuklarımız okullarda ne eğitimi aldıysa onlarda bize öğretmeye çalışırlar bir hata yapmaya görün hemen çocuğunuzdan "İkaz" bir uyarı gelir ve "Ama baba kırmızı ışıkta geçtin yayaların hakkını yedin" gibi.
Okulları özellikle de ilkokulları bir tarafa bırakalım her kurum ister özel bir kurum olsun isterseniz resmi bir kurum personelimize çalışma arkadaşlarımıza trafik eğitimi verebiliyor muyuz? Bu trafik haftasında her gün 10 dakikalık bir konuşma yapabiliyor muyuz? Benimseyip bunları yaptığımız zaman topyekun eğitimden geçmiş oluruz.
Caddede sokakta bir birimizi uyarabiliyor muyuz? Kırmızı ışıkta geçen bir gencimize neden geçtin diyebiliyor muyuz? İşte bunları dememiz gerekmez mi?
Ben karşıdan karşıya geçerken çok değerli dostum Trafik Fahri Müfettişi Prof. Dr. Neyhan Ergene'nin şu sözleri aklıma gelir:
"Avrupa’da Amerika’da insanlar köpeklerini eğitiyorlar, biz insanımızı eğitemiyoruz. Bir köpek karşıdan karşıya geçeceği zaman kırmızı ışıkta durmasını öğrenmiş, yeşil ışık yanınca da geçmesini. İşte eğitimden geçer kardeşim her olay"
Eğer ilkemiz muasır medeniyet seviyesine gelecekse bu geliş eğitimden geçer. Eğitim eğitim yine de eğitim.