Toprak Kabilesi “Sessizlik, sessizlik!”

Tunahan Dağaşan

İki defa bağırarak tekrarladı. Bir taraftan da ceviz ağacından yapılmış tokmağı masaya vurdu. Gürültü azalarak kesildi. Bu büyük çadırın içinde 10 kişi vardı.

Toprak kabilesinin ileri gelenleri yönetimde çıkan aksaklıkları değerlendirmek için toplanmışlardı. Anlaşamadıkları noktalardan dolayı tartışıyorlardı.

Kabilenin şefi konuyu toparlamak için elindeki tokmağı kenara koyup söze girdi.

-Siz hava kabilesinin ödünç yasalarından alalım diyorsunuz. Fakat hesaba katmadığınız noktalar var. Bizim kabilenin yapısı ve yasaları ilahi yasalara dayanır. Onlar kendi akıllarıyla kabile yasaları belirliyor. Biz ilahi yasayı akıldan üstün tutarız. İlahi yasalarla insan aklının belirlediği yasalar arasında çelişki çıkınca ne yapacağız? Kaldı ki bizim kabilenin insanları ve yapısı ile hava kabilesinin yapısı bir değil.

Sessizlik hâkim oldu.

Sonra kabilenin âlimlerinden birisi itiraz etti

-Yasaların dini olmaz.

Hem ilahi yasalar akla uygundur.

Ne gibi bir çelişki olabilir?

Ortak değerler bellidir.

Bu sebeple de ortak yasaların kullanılmasında nasıl bir sakınca olabilir? Onların ceza kanunlarını alalım. Ticarete dair kanunlarını da alalım.

Eğer böyle yapmazsak, birçok kabileden geri kalacağız.

Şef hemen cevapladı.

İlahi yasaların akla tabi olması değil, aklın ilahi yasalara tabi olması gerekir.

Sakınca olur elbette. Bizim yaşam tarzımız ile o kabilenin yaşam tarzı bir değil.

Değerleri, inancı, gelenek ve görenekleri bir değil. İnancı bir olmayan iki kabile nasıl olur da aynı ceza yasalarını kullanır?

Değerleri, ilişkileri, örf adet ve gelenekleri bir kabilenin dini ve inancı belirler.

İyi de burada toplanmamızın amacı da bu değil mi zaten?

Biz kabile olarak ilahi yasaları uygulamıyoruz ki, sadece konuşuluyor.

Kabilemizde suç oranları iyice artmaya başladı.

Herkes hırsızlık yapmaya, birbirinin gırtlağını sıkıp öldürmeye başladı.

Bunların önüne nasıl geçeğiz diye toplandık.

Ve neden suçun sürekli arttığını masaya yatırıp, bu meseleyi çözeceğiz.

Ayrıca kadınlara yönelik şiddet de artmaktadır.

Suçun artışının tek sebebi cezaların suça uygun olmamasıdır.

Suç sadece kadınlara yönelik değildir.

Biraz bakarsanız kabilemizde bütün suç oranları her geçen yıl artmaktadır.

Fakat cezaların şiddetlenerek artırmamız kabilede korkuya sebep olmaz mı? Ceza vermek ile ödül vermek arasında nasıl bir denge kurabiliriz? İnsanın fıtratını da düşünmek gerekir.

Ayrıca günah olan ile kabilenin belirlediği yasak olan arasındaki bağlantı nedir? Yasak ile günah farklı şeylerdir. Birisinde Tanrı yargılar, diğerinde insan yargılar.

Tanrının yargısı kusursuzdur. İnsanın yargısı ise şüphesiz ki hataya ve kusura açıktır. Kabile yerlilerimiz idam cezası istiyor.

Suça karşılık cezanın suça uygun olmasını istiyor.

Adaletin ancak bu şekilde sağlanacağına inanıyor. Suç işleyenlerin cezanın şiddetini hesaba katması ile o suçtan uzak duracağına inanıyorlar. Ayrıca insanın fıtratı da ilahi yasalara uygundur.

Yasa ile günah konusu üzerinde durmayı gerekli görüyorum. Yasalar kabilemizdeki düzen için gereklidir. Yasaların kaynağı da kısmen ilahi yasalardan gelir.

Ne var ki sadece yasalar ile düzenin ve refahın sağlanacağını düşünmek yersizdir. Eğitim ve bilinç gereklidir. Günah ruhun güçsüzlüğünden kaynaklı bir köleliktir. Ruhu terbiye noktasında tek başına yasalar bir hiç hükmündedir.

Çadırda itirazlar artıyor, konu iyice dağılıyordu. Şef elindeki tokmağı masaya sert bir şekilde vurarak konuşmaya devam etti.

Bakınız.

Kabilemizdeki düzenin bozulması, suçun artması, insanların birbirine saygısının azalması ve toprağa olan saygının azalmasında tek başına elbette ceza yasaları etkili değildir. Eğitim noktasında Su kabilesinden eğitmenler getirip faydalanabiliriz. Su kabilesi fazilet üzerinedir. Onların eğitim anlayışının çok güzel olduğunu duymuştum.

Toprağa olan saygısızlık her geçen gün artmaktadır.

O bize tohum attığımızda çeşitli meyve sebzeler verir.

Balçık ile Tanrının ruhunun karışımında insan bir yol üzeredir.

Bazen balçığa yönelir bazen Tanrının ruhuna…

Toprak gözümüzün gördüğü, iki ayağımızla üzerinde durduğumuz lakin tam olarak farkına varamadığımız bir şey.

Toprağa, doğaya ve çevreye verilen zararın cezası artırılmalıdır. İnsan ömrü bittiğinde içine gireceği yerin üstünü neden kirletir? Ağzına, gözüne, kulaklarına dolacak olan toprağa hürmet etmek gereklidir.

Ona hürmet edilmediği zaman o da insana bereket sağlamaz.

Şef bu konuda konuşan adama sinirlendi ve öfkeyle, ne alaka kardeşim şimdi toprak?

Biz neyden bahsediyoruz, sen neden bahsediyorsun?

Adam tekrar söze girdi.

Siz düzenden, sorunlardan bahsederken ben sizin düzen kurarken üstünde durduğunuz toprak parçasından bahsediyorum.

Ona hürmet ve sevgi beslemediğiniz sürece bu kabilenin ne anlamı kalabilir?

Toprak terbiyesi verilmelidir.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.