Tatbikattan Gerçeğe Deprem

Süleyman Küçük

İnsanlar için yaşadıkları yılların ve çağların tanıklarıdır diye tarif edildiklerinden dolayı bu tanıklığın en başta adalet ve dürüstlük içinde yapılması gerekir.

Depremi sıkça yaşayan bir coğrafyada olduğumuz için yaşadığımız depremlerin sebepleri ve sonuçları üzerine yaptığımız veya yapacağımız tarihi tanıklığın önemli olduğunu düşünüyoruz.

Deprem ile ilgili söz başı olarak yapacağımız ilk tanıklığımız bu ülkedeki deprem ve afet tatbikatları üzerine olacaktır.

Hatırlarsanız son yaşadığımız güneydoğu depreminden yaklaşık 3 ay kadar önce 9 Kasımda Türkiye tarihinde ilk defa bütün ülkeyi kapsayacak şekilde bir deprem tatbikatı yapılmıştı.

Ulusal düzeyde tüm kurum ve kuruluşların katılımıyla yapılan deprem tatbikatının üzerinden daha üç ay geçmeden güneydoğu bölgemizde 10 ili kapsayan depremle yüzleştik.

Bu güne kadar bütün yıkım ve acılarına rağmen dersler çıkarmadığı için depremi ciddiye almadığına inanmaya başladığımız bu millet deprem tatbikatını da hiç ciddiye almamıştı.

Deprem tatbikatında milletimize olduğunuz yerde çökün ve cenin vaziyeti alın şeklinde bir usul öğretmeye çalışmışlardı.

Ama depremde yüz binler oldukları yerde çökemeden yıkılan enkazların altında kaldı ve on binler çökemeden can verdiler.

Belki de bunca hatırlatma, uyarı ve maddi kayba rağmen bizim asıl anlamadığımız husus depremin sadece kader açısından dini bir hüviyeti olmasının yanında, jeolojik bir olay olarak aynı zamanda milletlerin dost ve düşmanlarının varlığı açısından Jeopolitik, Jeostratejik ve teopolitik bir konu olmasıdır.

Bütün bunları yok sayarak ve sadece kendi zaviyesinden bakarak deprem şu sebepten oldu diyerek ayet ve hadislerle başladıkları konuşmalarını kendi zırvaları ile devam ettirenlerin görüşleri hatalı olmaktan daha fazlası olarak kasıtlıdır diyebiliriz.

Yine kendi bakış açılarıyla başladıkları sözlerine deprem şu sebepten oldu diyerek başladıkları konuşmalarında imar ve inşaat yapım hatalarını göstermeden hatta saklayarak kendi zırvaları ile devam ettirenlerin görüşlerinin de hatalı olmaktan ziyade kasıtlıdır diyebiliriz.

Deprem sonrası oluşacak kaos ortamında konuşmalarında veya yazılarında Türkiye ile ilgili yerli veya yabancı politikaları hızlandırmak isteyenlerin figüranı olanların da zırvalarını dinlemek istemiyoruz.

Bu nedenle de dost ve düşmanlarının varlığı açısından depremin Jeopolitik, Jeostratejik ve teopolitik bir olay olması konusunda ısrarlıyız.

İster tarihi açıdan olsun, ister dini açıdan olsun isterse başka sebeplerle olsun Türkiye’yi ve Müslüman milletimizi yok etmek veya bu coğrafyada görmek istemeyenler yani depremin veya başka bir afetin oluşmasını bekleyen birilerinin varlığına gerçekten inanıyor olabiliriz.

Bu düşüncede olanların yapmaları gereken şey, depremde oluşan yıkımı kendileri için fırsata dönüştürmemeleri için bizler depremin acılarına odaklanırken, fen ve imar yönünden yıkıma sebep olan yanlışları unutmamaktır.

Deprem sonrası ilk günlerde yaşanan acılar insanları meşgul ederken depremi fırsat bilecekler kadar depreme sebep olanlardan da gafil olmamak gerekmektedir.

Çünkü sadece deprem sorunları ve kurtarma işleri ile uğraşmaya odaklanmak yarın denilecek kadar yakın bir zamanda yaşanması muhtemel yeni sorunlar için tedbir almayı engeller veya unutturursa depremden gereken ders çıkarılmaz, yaşananlardan ibret alınmaz ve depremlerin yıkımı tekrar yaşanır.

Bugün refah seviyelerine ulaşmak için gayret sarf ettiğimiz kalkınmış ülkeler sadece zannedildiği gibi demokratik kurumlar ve serbest ticaret politikalarıyla kalkınmadılar.

Deprem zararlarından en asgari seviyede etkilenmek için alınacak tedbirlerin maliyetinin deprem sonrası yapılacak insani ve imar faaliyetlerinde yapılacak maliyet miktarının yanında çok az olduğu göz önüne alınarak tedbirlerin en başta alınmasının kalkınmada önemli bir unsur olduğunu biliyoruz.

En asgari hesaplamalar doğrultusunda son depremin sadece bina maliyetlerinin 5 milyar dolar, deprem günü sonrasındaki arama, kurtarma, tedavi, iller arası taşıma ve barınma maliyetlerinin de bir o kadar olduğu dikkate alınırsa, ülke politikalarında kalkınma açısından deprem zararlarının azaltılmasını önemi ortaya çıkacaktır.

FARKINDA MIYIZ?

Depremde ve kurtarma aşamasında TEKBİR diye bağırmak şüphesiz kulun acziyeti ile Allah'ın(cc) büyüklüğünü hatırlamak adına kıymetlidir.

Deprem öncesi TEDBİR diye bağırmak ise hırsızlıklar, yolsuzluklar ve adaletsizlikleri haksızlıkları bitirmek için kıymetlidir.

Çünkü şuurlu Müslümanlar bir delikten iki kez ısırılmaz. Marmara ve Düzce depremlerini yaşadıktan sonra önlemler alınmış olsaydı bu gün çöken binaların belki yüzde 1'i bile söz konusu olmayacak ve enkazın altında bekleyerek ölen hiç kimse olmayacaktı.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.