TARİHTEN KAÇ(IN)MAK

Süleyman Küçük

Tarih insanlığın dolayısıyla da milletlerin hem dünya hayatına başladıkları günden bu yana yaşadıkları coğrafyalarda kurdukları medeniyetlerin hem de bu gün içinde bulundukları uygarlıkların ne olduğunu ve nerede durduklarını gösteren bir yaşanmışlıklar bütünüdür.

Toplumların hayatının geçmişte ve bu gün ne olduğu konusu gündeme gelince mecburen bu toplumda yaşayan insanların daha doğrusu toplumları yönetmeye çalışan insanların geçmişte ve bugünlerde neler söyledikleri de gündeme gelecektir.

İşte bu sırada bazı insanların tarihten kaçma adına söylediklerini unuttukları ya da o günlere dönmek istemedikleri daha doğrusu tarihi hatırlamaktan kaçınma gibi bir vaziyet aldıkları görülür.

Bir takım insanlar tarihten kaçınmak ve geçmişte söylediklerini unutarak sözlerini ve söyleyeceklerini bugün ile sınırlamak gibi bir eğilim sergiliyor olsalar da eninde sonunda birilerinin ısrarıyla hatırlamak zorunda kalıyorlar.

Tarihi geçmişte söylenen ve yaşananlardan dolayı ister insanlığın hafızası isterse de insanlığın yüzkarası olay ve sözlerden dolayı insanlığın çöplüğü olarak görelim nihayetinde gerçeklerle yüzleşmemizin kaçınılmaz olduğunu her zaman hatırlamak durumundayız.

Bu hem yüzünü sürekli olarak tarihe çeviren insanlar hem de tarihten yüz çeviren insanlar için kaçınılmaz bir sonuçtur.

Bizim ülkemizdeki insanlar hemen her konuda bir birine zıt iki kutuplu bir hayatı tercih ettikleri gibi, tarihle yüzleşmek adına ya tarihe yüz çevirmek ya da tarihten yüz çevirmek konusunda birbirine zıt iki kutupta toplanmışlardır.

Bu hem geçmiş tarihimize ve uygarlığımıza bakışta karşılaştığımız hem de toplumları yönetmeye talip olan yönetici adayı olarak ortaya çıkan siyasetçilerde gördüğümüz bir durumdur.

Uygarlık dendiğinde bu terimi insanlık tarihi içinde sadece belirli bir dönem ve belirli toplumlarla sınırlayanlarla ve ülke yönetimi için sadece kendilerinin faydalı olacağını, başkalarının yapılanları yıkmaktan başka bir amaçları olmadığını iddia eden siyasetçileri hatırlamak tarihten kaçınmaya çalışanların en doğru örnekleri olacaktır.

Kendi düşüncesini aydınlanma kendi düşüncesi dışındakileri özellikle de İslam tarihini insanlığın vahşilik ve barbarlık dönemi olarak değerlendiren toplum ve siyasetçiler 19. yüzyıl sonlarında ve 20. yüzyılda uygarlık veya aydınlanma dedikleri durumun aslında insanlık âleminin aleyhine gelişen ve tamamen yıkıcı bir sonuç üreten süreç olarak uygulandığı gerçeği ile yüzleşmek istemezler.

Müslümanlar batı uygarlığına ulaşmak için çabalarken batılı yazarlar arasında insanların modernizm ile belirli bir doygunluk kazandığı düşüncesiyle 19. yüzyılın sonu ve 20. Yüzyılın başlarında batı uygarlığı konusunda Müslümanların düşüncelerine aykırı fikirler ortaya konulması üzerine uygarlık denilen mefhumun yüksek bir değer ve olumlu bir yaşam tarzı olmadığı da görülmeye başlandı.

Batı emperyalizminin kulu ve kölesi olmaya niyetli kişilerin her ne kadar insanlık tarihini neredeyse 19. yüzyıl ile başlatarak öncesini tarih öncesi olarak görme anlayışına rağmen Müslümanların tarihi Hz. Âdem(as) ile başlatmaları batı egemenlik düzeni ve çözümlerine başkaldırı olarak görülür.

Batı medeniyeti ve batı merkezli bir ilerleme anlayışına bağlanan umutlarla iş başında kalmaya niyetli politikacıların hala var olduğu da bir gerçek olmasına rağmen tarihiyle yüzleşmeye dönük çabaların arttığı bir dönemdeyiz.

Bu dönemde milletlerin olduğu gibi politikacılarında önce tarihleri sonra da kendileri ile yüzleşmeleri kaçınılmaz olacaktır.

Siyasetlerini hangi batı ülkesinin kendisini desteklemesine dayandırırsa dayandırsın veya iş başında kaldığı dönemde yönetim şeklini hangi yönde biçimlendirirse biçimlendirsin tarihinden gelen uygarlık değerlerini ve içinde yaşadığı toplumun hayat tarzını değiştirerek uygarlaşmanın modasına kapılan siyasetçiler de ister istemez böyle bir bakış açısının modası geçmiş bir geçmiş, bugün ve gelecek bağlantısı olduğunu göreceklerdir.

Toplumda problem olarak gördüğü her şeyi batı medeniyetinin üstünlüğü karşısında oluşan bir yenilgi olarak gören siyasetçilerin tarihten kaçınmalarının ve güya yeni bir bakış açısının oluşturulması gerektiği iddiasına bu açıdan bakıldığında asıl problemin siyaset arenasına çıktığı ilk yıllarda söylediği sözlerin zaman içinde önüne konuluyor olmasıdır.

Görünüşte milletinin tarihi ve uygarlığını savunuyor görünmesine rağmen uyguladığı sosyal ve ekonomik reform programlarının entegre olmak istediği küreselleşen batı medeniyeti programı olması sebebiyle geleneksel değerleri, yaşam tarzlarını ve topyekun dini ve kültürel birikimi geriye dönüşsüz bir biçimde yok eden politikacı tipi ile karşı karşıyayız.

FARKINDA MIYIZ?

Tarihten kaçan veya kaçınan politik aktörler nedeniyle yaşanan insanı geçmişinden koparan süreçlerde yok olan değerler şüphesiz belli manevi değerlerle sınırlı değildir. Çünkü bu sürecin sadece doğu uygarlıklarını değil batı uygarlığı denilen mefhum da dâhil olmak üzere bütün dünya kültür ve uygarlıklarını tahrip ve yıkıma yöneldiğini görmek zorundayız.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.